12 Şubat 2021

Aydın Abi uzaktan kumandayı versene...

Geride kalanların tutuklanacağını herkes biliyordu, Aydın Abi'ye el salladım, yanıma geldi. "Abi okurlara söyle biz kimsenin önünde boyun eğmeyeceğiz" dedim. Gözünü kaçırdı omuzuma vurdu. 17 ay sonra çıktığımda o gece kameralara mesajı aktarırken göz yaşlarını tutamadığını gördüm

Geç tanıdım Aydın Engin'i…

Ama aynı meslekte olduğum "abi"nin geçmiş olduğu "yolları" biliyordum…

Gazeteciliğe benim doğduğum yıl başlamıştı, Yeni Ortam, Politika, Cumhuriyet…

Öncesinde tiyatroda ustalaşmıştı; pek çok oyun, mesela uzun süre kapalı gişe oynayan Devri Süleyman'ı yazmıştı…

İlk karşılaşma 2013'te T24, sonra Cumhuriyet'te o yeniden yazar olduğunda ben de yazı işlerinde çalışmaya başlamıştım.

Arayı "hızlı" kapattık ama…

2016 yılında 5 gün, 24 saat, 10 metrekare bir alanda beraber yerden küçük bir yükseltinin (minderin) üzerinde yattık.

Ortamızda da Musa Kart vardı.

Cumhuriyet kumpası sırasında Vatan Emniyet'e götürülmüştük.

Sabaha karşı evlerimiz basılıp bodrum katındaki nezarethaneye geldiğimizde benden önce oraya getirilen Aydın Abi'yi görünce istemsiz bir kahkaha atmıştım.

Her zamanki hınzır haliyle gülüyor arka arkaya da espriler yapıyordu:

"Gelen polislere yanlış kişiyi alıyor olmayasınız, bu evde zararlı fikirleri Oya (Baydar) üretir dedim ama dinlemediler."

Murat Sabuncu ve Ahmet Şık tahliye edilmelerinin ardından yeniden Cumhuriyet gazetesinde 

Onun ve hepimizin rahatlığı haklı olduğumuzu bilmemizdi elbet ama kaldığımız yer pek iç açıcı değildi.

Arka arkaya sıralanmış 7 küçük bölümde; kiminde 4 kiminde 6 kişinin kaldığı küçük bir koridor…

Astımım olduğu için 4-5 saatte bir küçük bir kapıda birkaç dakika durma hakkını almıştım polislerden. O kapı da temiz havaya değil, nezarethane yerin altında olduğu için garaja açılıyordu ama olsun…

Aydın Abi kısa bir süre önce akciğer kanseri ameliyatı olmuştu. Ama hiç sesini çıkarmıyordu, özel hiçbir şey istemiyordu.

Aramızdan bir grup VİP diye dalga geçtiğimiz küçük ama parmaklığın olmadığı kısımda kalıyordu. Orada da yerden birkaç santim yükseklikte minderler vardı yan yana yatılıyordu.

Arada "VİP'teki arkadaşlara ziyarete gidiyorduk. Mustafa Kemal Güngör, Turhan Günay şarkılar söylüyor, fıkralar anlatıyordu. Bülent Utku polislerle "İfadeyi size değil savcıya veririz" kavgası veriyordu. Hakan Kara, Güray Öz, Günseli Özaltay, Bülent Yener, Kadri Gürsel, Önder Çelik güncel politik analizler yapıyordu. Hikmet Çetinkaya "ağır abi" idi.

O alçak iftirayı atanlara ve ortak olanlara inat dimdik ayaktaydık.

Günde bir kere sağlık muayenesine götürülüyorduk. Tek sıra olmamız isteniyordu. Aydın Engin'in başlattığı "mavra"lar, yine kahkahalar…

Hep bizi, hepimizi işleten o idi. Sıranın bana geldiğini düşündüm. Bir nefes molası sonrası nezarethaneye döndüm, gözlerimi yukarı çevirdim ve uzun süre tavana baktım. Aydın Abi arada bir kalkıp iyi miyim diye beni kontrol ediyordu. Sonunda dayanamayıp sordu:

"Nereye bakıyorsun lan?.."

Hiç istifimi bozmadan yanıt verdim:

"Abi uzaktan kumandayı versene."

Telaşlanmıştı:

"Ne kumandası oğlum?.."

"Bilmem abi ne olursa…"

Bu yanıtı verirken sırıtmaya başlamıştım o da dalga geçtiğimi anladı ama "hakkımı da teslim etti"…

"Aferin sana…"

O sırada yemek adı altında sandviç ve konserve verilen bizim tarafa "VİP" tarafından bir küçük kase yoğurt geldi.

Onu paylaşıp yedik.

Aydın Abi hem benim "delirmemiş" olduğumun şerefine hem de VİP'teki arkadaşları eleştirmek için bağırarak bir eski "devrimci türküyü" söyledi:

Onlar yiyor börek çörek,
Bize düşen kara ekmek,
Haydin gelin gardaşlar,
Bir kalgınak, bir kalgınak... 

Devrimciler güç birliğine,
Sen de katıl, sen de katıl,
İşçi köylü meclisine
Sen de katıl sen de katıl… 

Şarkılı, türkülü, kahkahalı nezaret günleri cuma gecesi bitti.

Savcılığa sevk edildik. Önce Çetinkaya ve Aydın Abi'nin ifadesi alındı. Yaş ve hastalıkları nedeniyle adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar. Geride kalanların tutuklanacağını herkes biliyordu, Aydın Abi'ye el salladım, yanıma geldi. "Abi okurlara söyle biz kimsenin önünde boyun eğmeyeceğiz" dedim. Gözünü kaçırdı omuzuma vurdu. 17 ay sonra çıktığımda o gece kameralara mesajı aktarırken göz yaşlarını tutamadığını gördüm.

Biz hapisteyken Cumhuriyet'te Orhan Erinç, Fikret İlkiz, Bülent Özdoğan, Tora Pekin, Abbas Yalçın, Faruk Eren ve Nazan Özcan ile gazetenin yaşaması için verdiği mücadele hiç eksik olmadı. Mahkemede "Bu benim değil sizin sınavınız" diye meydan okudu.

Tanımadan önce de tanıştıktan sonra da fikir ayrılıklarımız oldu. Ama Aydın Abi her zaman "abi"m oldu "abi"m kalacak. Nice yıllara Aydın Abi kumandayı uzatsana…

Yazarın Diğer Yazıları

Babacan: Cumhurbaşkanı, en yakın arkadaşım Mehmet Bey’i getirdi ekonominin başına; şu an yaptığı ‘Erdoğan harcasın’ diye sağdan soldan para bulmak

"Şu andaki ittifak yapısının en önemli özelliği, mevcut hukuksuzluktan, mevcut kuralsızlıktan ve ekonomideki bu şeffaf olmayan yönetimden istifade eden çok geniş kesimlerden oluşması ve bu istifade eden kesimlerin devlet yapısına nüfuz etmiş olması... Türkiye’de bu ekonomik programın bir sosyal sürdürülebilirlik ayağı olması lazım. IMF programlarının bile mutlaka içinde bir sosyal riski azaltma ayağı olur"

Siyaset ve iş dünyası kulislerinde yayılan iki kritik soru: Büyük koalisyon olur mu, MHP olmasa ‘Fetullahçılar’ devletten tasfiye edilebilir miydi?

MHP’den milletvekili adayı olan Mustafa Çintaş’ın ‘FETÖ üyesi’ olduğu gerekçesiyle nisan ayında tutuklanmasına farklı itirazlar getirilebilir. Ancak bu soruyu, yani “Fetullahçıların devletten MHP’siz temizlenmesi mümkün olur mu?”yu önümüzdeki günlerde MHP’li isimlerden daha çok duyma ihtimalimiz var mı?

Otokratlar bilgiden-sorgulamadan nefret eder, artık Trump’ın zaferi kesin değil

Trump’tan Modi’ye ve Orban’a, otokratlar din ile milliyetçi duygular ile toplumu çoğu zaman gerçek ötesi bilgiler-duygularla yönetmeye-yönlendirmeye çalışıyor. Soranı, sorgulayanı, özgür düşünceyi sevmiyorlar. Türkiye uzun süredir benzer bir iklimde yaşıyor