21 Şubat 2025
Bir süreden beri iktidar bir taarruz başlattı. Bunlardan bir kısmı böyle işlere alışkanlık edindiğimiz için artık şaşırtıcı olmaktan çıktı, bir hala şaşırtıcı oluyor.
Örneğin gözaltına alınması, sorgulanması, tutuklanması şaşırtıcı olacak birileri Kürt ise şaşırmıyoruz; ama son TÜSİAD olayı herhalde şaşırtıcı olmalıdır. Çünkü bu da bir “ilk”, siyaset tarihimizde. Tekrarlanırsa, artık şaşırmayız. Zaten iktidar böyle bir iş yaparken bunun yanına bir de “taze şaşırtıcı” ekler, ona bakmaktan buna bakamayız.
Ama AKP iktidarı ve şimdiye kadarki icraatına rağmen, şaşırma duygusunu hala diri tutanlar var aramızda. Örneğin bu TÜSİAD olayı oluyor, bu yazarlardan biri “analiz” ediyor: İş adamları derneği ekonomi konusunda elbette konuşmalı değil mi, konuşmazsa ayıplanmalı değil mi? Konuştuğunda söyledikleri iktidarın söylediklerinden farklı ise farklıdır. Demokrasi bu değil mi? Ve analizi yapan soruyor: “En doğal eleştiri hakkını elimizden alan rejimin adı nedir?” “Peki ama bu iş nereye varır?” Bunları sorarken iktidarın bunların cevabını zaten vermekte olduğunun bilincinde değiller sanki! İktidar zaten o sorunun cevabı olan yere gitmek için bunları yapıyor.
Bir de “konu değiştirme” yorumu var. Ekonomi iktidara karşı bağımsızlığını ilan etmiş, kendi yolunu kendi çizerek yürüyor. Yarın karşımıza “seçmen” olarak çıkacak kitlelerin bundan duyduğu rahatsızlığın konuşulmasını engellemek için iktidar konu değiştirmek, toplumun dikkatini başka yönlere doğru çelmek istiyor.
Nasıl? İşte böyle: TÜSİAD üyelerine yurt dışı yasağı koyarak, teğmenleri ordudan atarak, Atatürk hakkında kötüleyici sözler söyleyerek ve benzerleri ve benzerleri.
Bunları “konu değiştirme çabası” olarak görmek bana son derece yanlış geliyor. Bunlar ve yığınla benzerleri konu değiştirmek filan değil, tersine, konuya tam “esastan” girmek. İktidarın dünya görüşü çerçevesi içinde, bunlar, kurulması istenen toplumun ideolojisinin temel taşları. İktidar neyi seviyor, sonuna kadar destekleyecek, neyi sevmiyor, dolayısıyla koparacak atacak, yaşatmayacak; bize bunları gösteriyor.
Dersler biraz sert cereyan ediyor. E, o kadar olacak. Yıllar yılı yanlış patikalarda sürüklenmiş, kafası yanlış fikirler, yanlış değerlerle tıka basa dolu bir toplum bu. Düzeltmesi de kolay değil.
Aslında şu TÜSİAD olayı bu plan çerçevesinde, deyim yerindeyse, “cuk oturdu”. AKP Batı’dan gelen aşağı yukarı her şeye düşman: demokrasi falan başta gelmek üzere. Ama kapitalizmle böyle bir derdi yok. Öte yandan, birçok meziyeti olan kapitalizmin de “liberal” dedikleri biçiminden hiç hazzetmiyor. Türkiye’de bu “İAD”lardan “TÜS”ünü değil de “Müs”ünü seviyor. Kapitalizm uygulamasıyla toplumu kırıp geçirirken oylarıyla kendini yıllardır iktidarda tutan yoksul ve orta halli seçmenlerine TÜSİAD’ı sevmediğini bildirmesi gerekiyordu. Bildirme fırsatı böyle çıktı. Disiplinli ve milliyetçi sermaye tarihte nerelerde görülmüş, ne işler yapmış, yakın tarih bunun örnekleriyle dolu.
Yazıya “taarruz”la başladım, “sert geçmek”le devam ettim. Diyelim iktidarın pek hoşlanmadığı birine Cumhurbaşkanı’nın verdiği mesaja dava başlatılmış (yeni oluşturulan savcı müfrezesi tarafından). Davanın yargıcı da adamın tutukluluğunu kaldıracak olmuş. Yargıç görevine başka bir yerde devam etmek durumunda kalıyor. Bu kategoriye giren olaylar da son günlerde iyice sıklaştı.
Hepimizin bildiği bu örnekleri çoğaltmaya gerek yok. Bu gibi hukuk felaketlerinin göz çıkartacak bir üslupla yapılıyor olması da politikanın bir kısmı aslında. Götürüldüğümüz AKP Türkiyesi’nde nasıl bir hukuk düzeni kurulacağının işaretini veriyor bu gibi uygulamalar. Epeyce yol aldık zaten.
Bir iki “tadilat” daha yaptık mı istenen toplumun kurumsal yapısı yerleşmiş olur.
Geriye “ad”ını koymak kalır.
Ama madalyonun öbür yüzüne bakmadık. “Öbür yüzü”, yani bu değerleri benimsemeyen Türkiye. O Türkiye’yi, bunun olabilecek en iyi Türkiye olduğuna ikna etmek pek mümkün değil sanıyorum.
Murat Belge kimdir? 16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu. Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor. Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli. Kitapları - Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997) - Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989) - Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997) - The Blue Cruise (Boyut, 1991) - Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992) - 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992) - İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007) - Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995) - Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997) - Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998) - Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001), - Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002) - Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003) - Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006) - Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007) - Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008) - Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009) - Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009) - Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010) - Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011) - Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013) - Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014) - Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014) - Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi) - Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016) - Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018) - "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018) - Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019) Çevirileri - Hegel Üstüne: W.T. Stace - Martin Chuzlewitt: Charles Dickens - Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner - Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce - Arabadakiler, Patrick White - 1844 Elyazmaları: Karl Marx - Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger - Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman - Yazıcı Bartleby: Herman Melville - Kayıp Kız: David Herbert Lawrence - Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie - Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte) - Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer |
Çok kişi, politikanın içinde olanlar, aydınlar, muhalifler Türkiye’nin hiçbir zaman bu kadar kötü yönetilmediğini söylüyorlar. Buna katılmamak mümkün değil. Ama “kötü” yönetmekten ne anlıyoruz? Niçin böyle oluyor?
Teğmenlerin ihraç kararı, şimdiye kadar hep olduğu gibi, “hukuki” değil “siyasi” demek istiyorum. Yapılan iş “suç” ise suçu işleyenlerin hepsinin cezalandırılması beklenir. Beş kişinin dışında kalanlar suç işlemediyse o beş kişi de işlemedi
Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu İslamcı siyaset üst üste seçimlerle iktidarı ele geçirdi. Önünde duran en ciddi görev bu yüzyıllık politikaya bir son vermek ve bu politikanın şimdiye kadar bu topluma verdiği zararı silmek
© Tüm hakları saklıdır.