10 Şubat 2025

İktidar ne yapıyor?

Çok kişi, politikanın içinde olanlar, aydınlar, muhalifler Türkiye’nin hiçbir zaman bu kadar kötü yönetilmediğini söylüyorlar. Buna katılmamak mümkün değil. Ama “kötü” yönetmekten ne anlıyoruz? Niçin böyle oluyor?

Bir süreden bu yana, Türkiye AKP iktidarının yarattığı bir gerilim ortamında çeşitli saldırılarla mücadele etmeye çalışıyor. İktidar tamamen başına buyruk bir yol izlediği ve devlet güçleri ve kurumlarını kendi parti militanları olarak kullanmayı büyük ölçüde başardığı için, muhalefetin işi zor. Örneğin, Ekrem İmamoğlu çevresinde yaratılan gerilim nereye varacak? Erdoğan parmağını oynatır ve İmamoğlu mahkum edilir. Şimdiye kadar mahkûm edilenler de onun hakkında gösterilen “kanıtlar”dan daha fazlasını işlememişlerdi. Şüphesiz sarsıcı bir davranış olacaktır böylesi, ama iktidarı elden bırakmamak üzere her tedbiri alan AKP şimdiye kadar onunla denk kararlar vermedi mi?

Bugün belki ayrıntı gibi görülebilecek bir tema üstünde duracağım. Muhalefet, AKP’nin uyguladığı politikayı, politikaları yeterince doğru yorumlamıyor gibi geliyor bana. Nasıl? Şöyle: AKP’nin kendi ideolojisi çerçevesinde yapması gerektiğini düşünerek yaptığı şeyleri bir “yanlış yapma” olarak, dolayısıyla etkisini hafifseyerek anlamak gibi bir şeyden söz ediyorum. Ne demek bu?

Çok kişi, politikanın içinde olanlar, aydınlar, muhalifler Türkiye’nin hiçbir zaman bu kadar kötü yönetilmediğini söylüyorlar. Buna katılmamak mümkün değil. Ama “kötü” yönetmekten ne anlıyoruz? Niçin böyle oluyor?

“Ekonomi tepetaklak” diyorlar. Öyle mi? Öyle. Hukuk, adalet, demokrasi laftan ibaret kalmış diyorlar. Evet, içler acısı durumda. 

“Devletin kurumları çöktü. Ayakta kalan kurum yok” diyorlar. Şöyle bir bakış bunun tamamen böyle olduğunu göstermeye yetiyor.

Ancak çeşitli muhalifler, bunları AKP’nin bir “beceriksizliği” gibi görüyor ve anlamlandırıyorlar sanırım. Benim itirazım da bu noktada. Bunlar bir işi becerememek gibi, yanlışlık yapmak denecek bir hareket tarzının sonuçları değil, AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın olmasını istedikleri Türkiye’nin yapısal ögeleri. Onların “istedikleri” de “Ne hoş” olurdu tarzı temenniler değil, benimsedikleri ideolojinin “olmazsa olmaz” diye ortaya koyduğu kurumlar, uygulamalar vb.

“Ekonomi tepetaklak” dedik. Nasıl oldu bu? Tayyip Erdoğan “Ben ekonomistim” dedi ve bir kararını uygulamaya koydu. Arkası nasıl geldi, yaşayarak öğrendik. Peki, Tayyip Erdoğan “yanlışlık” mı yapmıştı? Hayır, Kur’an-ı Kerim’de yazılı olan ilkeyi uygulamaya çalışmıştı. Alınan sonuçlar da, Erdoğan gibi birini bu ilkenin yanlışlığına ikna edemez. Onun için bir “fırsat” gördüğüne inandığı anda gene aynı minval üzere bir uygulamaya geçecektir.

“Kötü yönetim”in sonucu hukukun ve adaletin ayaklar altına alınması mı oldu?

Hukuk ve adalet neydi de ayaklar altına alındı? Durmadan liste halinde adlarını saydığımız arkadaşlarımız, bu ideolojinin çerçevesi içinde, düşünce dünyalarıyla zaten “suçlu” insanlardı. Aldıkları cezayı hak etmişlerdi. Onları içeri atmak için var olan kuralları eğip bükmek gerekiyordu. Ama bu kuralları da İslam’la ilgisi olmayan kişiler yazdığı ve “kural” haline getirdiğine göre, bu işlemleri yapmakta bir sakınca yoktu. Memleket yüzyıldan fazla zaman önce yoldan çıkmıştı; şimdi bu yeni hukuk anlayışı çerçevesinde yola geliyordu.

Gelelim “kurumlar”a. Harun Reşid’in, Hazreti Ali’nin, bütün bu tarihi kişilerin parlamentoları mı vardı; “Halife” dediğin kişinin yaptıklarının doğruluğunu “ulema” ölçer, biçer, bildirir, “senato” falan gibi bir kurum değil. Onun için belki en çok bu kurumlar faslında AKP ve Tayyip Erdoğan kendi ölçüleri içinde “ilkeli” davranıyorlar.

Tayyip Erdoğan üstüne bir değerlendirme yapan muhaliflerin muhtemelen hepsi onun “pragmatist” olduğunu söylüyorlar. “Hayır. Değil” demek mümkün görünmüyor. Kararlı bir pragmatist olduğunu gösteren bir dolu örnek var. Ama benimsediği İslami ideolojinin koyduğu kurallara bağlı kalan, en azından bağlı kalmaya çalışan bir pragmatizm bu.

Yani, ortada bir “yanlışlık” yok. Bu ideolojiyi bu çağda, bu kalıplar içinde uygulamak niyetindeyseniz, bunların hemen hemen hepsi, paketin içinde olması gereken nesneler.

Muhalif cephenin itirazlarının dozu yükseliyorsa, iktidar istediklerinin biraz daha fazlasını gerçekleştirmiş demektir.

Son karar toplumda.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

Yazarın Diğer Yazıları

Teğmenler olayı

Teğmenlerin ihraç kararı, şimdiye kadar hep olduğu gibi, “hukuki” değil “siyasi” demek istiyorum. Yapılan iş “suç” ise suçu işleyenlerin hepsinin cezalandırılması beklenir. Beş kişinin dışında kalanlar suç işlemediyse o beş kişi de işlemedi

Seçim mi, savaş mı?

Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu İslamcı siyaset üst üste seçimlerle iktidarı ele geçirdi. Önünde duran en ciddi görev bu yüzyıllık politikaya bir son vermek ve bu politikanın şimdiye kadar bu topluma verdiği zararı silmek

Oynak zemin

Sağına dönüp baktığında “plebisiter diktatörlük” -popülizm, cemaat, tarikat, din, iman falan filan. Soluna dönüp baktığında zart zurt, sopalı medeniyet, okumuş adam zorbalığı... Buradan demokrasiye çıkış yok

"
"