29 Mart 2024

Üç güne kadar seçim

Büyük kentlerin siyasi tercihlerinin uzun vadede belirleyici rol oynama potansiyelinin yüksek olduğunu biliyoruz

Çizgi: Tan Oral

Türkiye siyaset tarihinin cilveleri üç gün sonra gireceğimiz "yerel" seçimlere değme "genel" seçimlere nasip olmamış bir "önem" yükledi. Evet, tarih bu: durmuyor, dinlenmiyor. Devamlı akış halinde. Ama o akış içinde çok önemli "durulma" noktaları da eksik değil. Gelen seçim bunlardan biri olacak diye düşünüyorum. Sonuçların daha fazla gerilim, kavga ve kaos yaratmamasını "temenni" ediyorum; ama yaratacak olursa şaşırmayacağım.

Geçen yıl genel seçime girerken "modernist" kanat (böyle diyelim: "modernist/muhafazakâr" diye ayıralım şimdilik) alınacak sonuçlara iyimser bakıyordu. Bunun nedeni, başta ekonominin gidişatı, yönetimin yakasını bırakmayan başarısızlıklarıydı. Birçoklarımız gibi ben de şu geçirdiğimiz günleri düşünüyorum ve bu ülkenin bu kadar kötü yönetildiği bir dönem hatırlamıyorum. Tayyip Erdoğan galiba yalnızca "kavga etme" alanında başarılı. Ama orada başarılı.

Sorun da burada zaten, sanırım. Türkiye, kendini "iki ayrı millet" gibi bölen "doğulu/batılı" ayrımını yıllar yılı görece ılımlı bir itişmeyle ve büyük ölçüde "batılı" hegemonyası altında geçirmeye razı olmuş gibi göründükten sonra bugünün dünyasında birdenbire bu görünüşü yalanlayan bir konuma kaydı. Bunun nedenlerini ayrıca ve uzun uzun düşünmemiz, incelememiz gerekiyor.

Böyle bir ayrım, bugünün ekonomik sıkıntılarından, "emekli maaşlarından" v.b. daha büyük çapta, daha derin, muhtemelen daha "hayati". Onun için de seçmen kitlesinin bayağı ağır basan bir kesimi bu sıkıntıları belki birçoklarından daha zor yaşasa da, Müslüman iktidarından vazgeçmiyor. Onun korunması gerektiğine inanıyor -o korunabilirse ekonomi zamanla kendini toparlayacaktır, diye düşünüyor. Gırla giden "beka" edebiyatının da aslında bu korkunun kamuflajı olduğu kanısındayım. "Ekonomi toparlanır" ama iktidar bir kere bırakılırsa bir daha hiç gelmeyebilir. Tayyip Erdoğan'ın ideolojik dünyasında "Memleketin bekası" denen şey "iktidarın bekası" demek oluyor.

Dolayısıyla genel seçimde muhalefet umduğu başarı çizgisine erişmedi. Gene "dolayısıyla", morali de epeyce bozuldu. Şimdiki seçime girerken bu da belirleyicilerden biri.

Muhalefet, iktidarın o önceki seçime göre daha dezavantajlı olarak yeni seçime gireceğini düşünüyor. Bence haksız da değil. Yapmak zorunda olduğu, ama hiçbir toplumun "sevinçle" karşılamayacağı işleri erteledi. Nereye kadar erteleyebilir? Şikayet konusu olan politikalar ister istemez gene yürürlükte ve insanlar geçen seçim öncesinde olduklarından daha kötü durumdalar. İktidar, geçen seçimde de -muhalefetin umduğu kadar olmasa da- oy kaybına uğramıştı. Bu süreç devam edecektir. Ben kendi hesabıma bu sürecin devam edeceğine ve AKP iktidarının sona ereceğine inanıyorum, ama bu iş nasıl gerçekleşecek, bir fikrim yok. Kolay olmayacağını biliyorum. İktidarın, böyle bir şey "oldurmamak" üzere, elinin altındaki her imkanı kullanacağından da sanırım hiçbirimizin şüphesi yok.

Bu koşullarda seçim, yerel merel, kritik! Kendi beklentilerim bir hesaba dayalı tahminlerden çok olmasını istediğim şeyler ama büyük şehirlerde sonuçların muhalefet açısından "hüsran" olmayacağını düşünüyorum -umuyorum. İstanbul'u İmamoğlu'nun kazanacağı kanısındayım. Muhalefetin elinde olanlara yenilerinin katılması da olmayacak bir şey gibi görünmüyor. Bunların umduğum gibi gitmesi genel sonucu değiştirmeyebilir ama geleceğe -gelecekte devam edeceği belli olan mücadelede- katkısı son derece önemlidir. Çünkü büyük kentlerin siyasi tercihlerinin uzun vadede belirleyici rol oynama potansiyelinin yüksek olduğunu biliyoruz.

İktidar, şimdiye kadar da gördüğümüz gibi, "iktidar" olmanın getireceği her imkanı sonuna kadar kullanacaktır. Örneğin Erdoğan'ın başlattığı "merkezi iktidarla uyumlu olmayan" seçim yapmış kentlerin hava alacağı tehdidi! Dünyanın hangi "medeni" ülkesi olursa olsun, böyle bir tehdit büyük bir siyasi skandal sayılırdı; burada normal karşılandığını görüyoruz; yani yukarıda değindiğim gerekçelerle oylarını AKP'ye vermeye kararlı kesim böyle davranışlardan ötürü karar değiştirecek değil. Zaten öyle olması gerektiğini düşünüyor.

Şu anda iktidarın gerçekleştirdiği her türlü "kayırma, taraf tutma" tavrını alkışlıyor. Belli ki seçim kampanyalarını "iftira" ile süslemelerinden de kaygı durmuyorlar. Yani, bazılarımıza göre herhangi bir patiye oy kaybettirecek her türlü "faullü" davranış, manevra, o seçmenlerin gözünde "makbul".

Bu seçim yaklaşırken "bütün tuşlara birden basmak" deyimi sık kullanılır oldu. Bu fiille anlatılan "özne" de Tayyip Erdoğan. Olaylar, gelişmeler bunun oldukça doğru bir tesbit olduğunu gösteriyor. "Bütün tuşlar" arasında çeşitli "hile, hurda" da yer alıyor. Dolayısıyla, iktidarın seçimde bizim onlara layık gördüğümüzden daha parlak sonuçlara elde etmesini sağlayabilir -sağlaması büyük bir "sürpriz" olmaz.

Sürpriz olmaz ama hikâyenin sonu anlamına da gelmez.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir kere daha Kürt sorunu

AKP, Kürt sorununu yok saymanın yanı sıra CHP’yi topluma “terörist” olarak tanıtma politikası kurmaya çalışıyor. Gitgide gerçek olmayan bir dünyada siyaset yapmaya başlıyor. Bu, sonun yaklaştığının işareti de olabilir

Hangi oyunu oynuyoruz?

İktidarın İmamoğlu ile giriştiği baştan sona haksızlık ve “asıl suç” olan eylemler dizisi bu yöne dönme istidadını gösteriyor. Hatta “istidat” değil, kaçınılmazlık diyebiliriz. Diyebiliriz, çünkü bu işler ve daha pek çok acaip işler olurken AKP’nin oy potansiyeli de daralıyor. AKP kendisi de sanırım bunun farkında

Şaşırtan öneriler

Bahçeli’nin önerdiği çözüm pek kamufle edilmeyecek bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı “tasfiye” ediyor. Bununla belki Tayyip Erdoğan’ı memnun etmeyi tasarlıyor

"
"