02 Ocak 2025

İş bölümü

Politikada beklenmedik tıkanmalar, kilitlenmeler olağandır. Olumlu sonuç almak son derece zordur. Gıdım gıdım mesafe almaya alışmalıyız. En kötüsü demoralize olmaktır. Yani durum “saf” olmayı gerektiriyorsa saf olunur. Daha doğrusu, saf görünülür. Sorun ipin ucunu kaçırmaktır

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

MHP destekli AKP iktidarı her şeyin kendi istediği rotada ilerlemediği bir evreye girdi. “Bitti artık, bir daha gelemezler” diyenlerin iyimserliğine tam olarak katılamıyorum, bu işin bir garantisi yok. Ama öncelikli ihtimal bu; kaybedebilirler. Muhtemelen kaybedecekler. Tabii gelişme bu yönde olursa iktidarı elden kaçırmamak için ne gibi “çare”lere başvuracaklar, bilmiyoruz, ama işleri yolunda gitmiyor. En başta ekonomi Tayyip Erdoğan’ın “müjde” verdiği pırıltılı geleceğe doğru gitmiyor.

Onun için, “ittifak”, seçmene umut verecek bir “proje” ile elinden kayan popülariteyi yeniden kazanmak istiyor. Bu, nasıl bir proje olabilir? Acaba Kürt sorunu, yani bu sorunun olumlu (ve “barışçıl”) bir raya oturması (oturtulması) bu ihtiyaca cevap verebilir mi? Verebilir, ama “barışçı çözüm” Kürtlerin taleplerine teslim olmak anlamına gelmemeli. Biz Türkler bu pazarlıkta “alicenap” tarafız, veriyoruz. “Alan” taraf da almasını, almanın ölçüsünü bilmeli, tadını kaçırmamalı.

Tayyip Erdoğan “bu işi bitiren adam” olmanın kazandıracağı prestiji doğru değerlendirdiği için bunu -bildiğimiz gibi- denemişti. O girişimi tam olarak hangi nedenlerle yarıda kestiğini hala bilmiyoruz. İlle çözüm olacaksa bunun Türk tarafının dikte edeceği “barış” olması gerektiği konumunu savunan “şahin” kesimin gürültülü muhalefetinden ileri geldiğini tahmin edebiliriz. Açıklamanın tamamı olmasa da mutlaka önemli bir payı olmuştu. O cenah bugün de var; tepkisi de farklı olmayacaktır. “Barış marış” diye konuşup durduğumuz bu nesnenin bizim tarafın ilkelerini zorlamayacağının baştan bilinmesi gerek.

Başlıktaki “iş bölümü” kavramı bundan ileri geliyor. İktidarın “iki majör tarafı” bunun içinde bir iş bölümüne gidiyor. Bu rol paylaşımında “barış meleği”ni oynama görevinin Bahçeli’ye verildiğini görüyoruz. Akıllıca bir seçim çünkü böyle bir planın olmaması durumunda en şiddetli itirazın oradan gelmesi beklenirdi. Herhangi bir çözüm sözkonusu olacaksa bunu MHP’nin onaylıyor olması gerek—birçoklarına göre. Öneriyi MHP’nin getirmesi “barış”ın sınırlarını da MHP’nin çizmesini kolaylaştırıyor.

Devlet Bahçeli büyük şaşkınlık yaratan çağrısını yaptı. İzleyenlerin ilk sorularından biri “Yahu, Erdoğan buna ne diyor?” oldu. Erdoğan somut konu ve çağrı hakkında bir şey söylemedi ama Devlet Bahçeli’nin feraseti üstüne bir diskur geçti. “Evet, ben de çağrıyı tekrarlıyorum” demedi ama Bahçeli’nin ağzından çıkan her şeyin bilgelik dolu olduğunu söylemesine bakınca onayını esirgediği anlamını çıkarmak zordu. Nitekim birkaç kere, “Aramızda görüş ayrılığı yoktur” açıklamasını da yaptılar.

Acele işe şeytan karışır, demişler. İktidar bloku zihninde oluşturduğu planı kendi planladığı zamanlama içinde parça parça “halkın istifadesine” açıyor. Geçen akşam Tayyip Erdoğan bu iş bölümü içinde kendisine düşen rolü açıkladı. Bu rolün açıklanması için “demir” gibi kavramlar kullanmak gerekiyor.

Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan’ı gelip Meclis’te konuşmaya davet etti. Herhalde kolaylık olsun diye ne konuşması gerektiğini de söyledi: Silah kullanmanın sona ermesi gerektiğini ve örgütün feshedildiğini söyleyecekti. Birkaç gün sonra gene Devlet Bahçeli “Kürt sorunu” diye bir şey olmadığını ilan etti. Bunu bir süre önce Tayyip Erdoğan da söylemişti. Demek ki kabul edilecek “haklar” filan da yoktu. Gene Tayyip Erdoğan, bayağı eskilerde, “ana dilde eğitim” türünden şeylerin söz konusu olmayacağını da belirtmişti.

Peki, biz kırk yıldır, elli yıldır neyin kavgasını ediyoruz? Hani, mücadelenin son yıllarından söz ediyorum. Tabii evveliyatı da var. Dünya tarihinin en büyük yanlışlarından birinin içinde hapsolmuşuz meğer. Kürt sorunu yokmuş. Yanlışlıkla öldürmüşüz birbirimizi.

 İktidar blokunun yeniden “popüler” olması için hazırlanan bu planın bir yığın zayıf noktasından biri de Abdullah Öcalan. Gerçi o, yardımcı olacağını söyledi; “ehil” ve “kararlı” olduğunu da belirtti. Ama “sorun olmayan” bir konuda kimi ve neyi temsil edeceği karışıyor. Olabilir şüphesiz. Öcalan bu zorlu işi üstlenebilir. Ama memlekette “Kürt” sadece Öcalan değil, bütün Kürtler de Öcalan’ın sözünden çıkmamayı taahhüt etmemiş. Oysa Bahçeli-Erdoğan planında Kürt tarafını Öcalan’dan başkasının temsil edebileceği düşünülmemiş gibi duruyor.

İktidar bloku her zaman yaptığı gibi tartışılacak her konuda söylenebilecek her şeyi söylediğini, yalızca kendi söylediğinin doğru olduğunu ve bu durumda başka bir şey söylemenin bozgunculuk, hatta ihanet olduğunu söyleyecektir. Burada Tayyip Erdoğan “iç tahkimat” diye bir şeyden söz ederek bu bozgunculara karşı nasıl davranacağının ipuçlarını vermiş oluyor. Devletin “kadife eldiven içindeki demir yumruğu” olmayan Kürt sorununu var etmeye çalışanların -Kürt ya da Türk, fark etmiyor- tepesine inecektir. Bundan bir tereddüdümüz olmaya!

Böylece Erdoğan birinci Kürt açılımını sona erdiren kalıba dönüyor. “İyi polis” efsanesi vardır, bu onun karşıtı. “Yoksa”nın devamı. Açılımın kendisine kaybettirdiğini düşünüyor Erdoğan. Kapanmanın ise kazandırdığını. Dolayısıyla o rolü bırakmıyor.

Zaten iktidar bloku bu işi güzellikle kapatacağını ilan etmiş. Buna itirazı olanlar dış güçler ya da iç düşmanlar, böyle kötü bir şeyler olabilir ancak. Yani süreç gene yarıda kesilirse kabahat iktidarda değildir.

Bu noktaya gelince ton değiştirmem gerekiyor. Bu işin aslı böyle, dolayısıyla bundan bir hayır gelmesini beklemek boşuna. En doğrusu hiç ciddiye almamak, der gibi oluyor. Ama bunu da söylemek istemiyorum. Bütün bu hikâyenin olmuş olması olmamasından daha iyi. Birinci açılımda da söylemiştim. Herhangi bir nedenle yarıda kalması dahi bunun olmamış olmasından daha iyidir, demiştim. Gene aynı şeyi söylerim.

Politikada beklenmedik tıkanmalar, kilitlenmeler olağandır. Olumlu sonuç almak son derece zordur. Gıdım gıdım mesafe almaya alışmalıyız. En kötüsü demoralize olmaktır. Yani durum “saf” olmayı gerektiriyorsa saf olunur. Daha doğrusu, saf görünülür. Sorun ipin ucunu kaçırmaktır.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kutuplaşmadan yaşamak

İktidar Bloku’nun karşısındaki gittikçe büyüyen muhalefetin en kalabalık, dolayısıyla en faal ve etkili ögesi CHP. Orada yaratılacak bir çatlak her şeyden önce iktidarın ömrünü uzatmaya yarar

Nazar

Asvadzadzin’de bu sefer Nazar’ı öbür dünyaya uğurlamak üzere bulunmak içimi acıttı. Ne acelen vardı, Nazar? 

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

"
"