Televizyonda kanaldan kanala dolanıyordum. Rastlantı, ekranda gördüğüm adam birden bire, "Hilafet" dedi. Hilafetin yeniden tesisini istediği ve talep ettiği anlamını çıkardım ama bu anlamı çıkarınca kulağımdan şüpheye düştüm. Olabilir mi böyle bir şey? Olabilir, neden olmasın?
Zaten olabildiği az sonra anlaşıldı.
Bu o konuşan kişinin bir fantazisi mi? Yoksa planlı bir girişimin parçası mı? AKP'nin "patlayıcı" konuları gündeme getirmek için uyguladığı böyle yöntemler var. Ayasofya için de, ilk telaffuz edildiğinde "Önce Sultanahmet'i doldurun" dendi; bunun getirisinin yanında götürüsü de olacağı söylendi ve "provokasyon" dendi. Derken bunların hepsini söyleyen kişi fikrini değiştirdi ve şu anda Ayasofya için karar verildi bile. "Hilafet" için de benzer bir yol izlenemez mi? Konuşuldukça, tartışıldıkça, konu bayatlar, ilk telaffuz edildiği zamanki kadar sivri olmaz, şok yaratmaz... Falan filan.
Osmanlı Hilafet'e pek fazla önem vermemişti. Çünkü yeterince güçlüydü, ihtiyacı yoktu. Bu onsekizinci yüzyıl sonlarına kadar, Küçük Kaynarca Antlaşması'na kadar böyle devam etti. O Antlaşma'da Rus Çarı'nı Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodokslar'ın koruyucusu yapan bir madde yer alınca, I. Abdülhamid'in de Müslümanlar'ın Halifesi olduğu akla geldi. Bu durumda o da Rusya'da yaşayan Müslümanlar'ın koruyucusu olmalıydı.
Böylece Hilafet kurumu o zamana kadar kimsenin aklına gelmeyen bir önem kazandı. Sonraki yıllarda Osmanlı yıkımı devam ettiği için, Hilafet kavramının saygınlığından yararlanma ihtiyacı da devam etti. Abdülhamid'lerin ikincisine geldiğimizde ciddi devlet politikası oldu. Padişah, kavramın ya da makamın Balkanlar'da yaşayan Müslümanlar'ı bir arada tutma potansiyeline bel bağladı ama politika bekleneni ya da umulanı vermedi. Balkanlar bir yana, Arap Yarımadası'nda bile etkili olmadı.
Türkiye'de şeriatçılar var, biliyoruz. Şeriatçı birinin Hilafet'i geri getirmek istemesi de anlaşılmayacak bir şey değil. Dolayısıyla AKP'nin iktidarda olduğu bir Türkiye'de birinin çıkıp böyle bir şey söylemesini normal karşılayabiliriz. Ama o "Hilafet"i Türkiye dışındaki Müslümanlar'a kabul ettirebileceğini düşünüyor mu acaba, talebi dile getiren kişi? Düşünüyorsa yanlış düşünüyor.
Biliriz ki Atatürk Hilafet kurumunu lağvetmeye hazırlanırken Hindistan'dan Ağa Han'dan "yapmayın, etmeyin" mesajı almıştı. O tarihte Küçük Kaynarca'nın ve Osmanlı padişahının aynı zamanda "Halife" olmasının üstünden 150 yıl kadar bir zaman geçmişti ve bu bilinen, alışık olunan bir şeydi. "Alışık olunan", ama herkesçe "kabul edilen" bir şey değildi. Atatürk dinlemedi, bildiği gibi yürüdü, Müslüman Türkiye Cumhuriyeti "Hilafet" kurumunu lağvetmiş oldu. Şimdi "Haberiniz var mı? Biz bu kurumu yeniden kuruyoruz" dediğimizde nasıl bir cevap alırız? "Biz de sizden direktif almak için sabırsızlanıyorduk. Ne iyi ettiniz!" demelerini bekleyen var mı?
Varsa, çok bekler.
Lağvedilmeden önce de padişahın halifeliğini tanımayanlar vardı. Bunların başında Fas gelir, çünkü Fas Krallığı Hilafet'in kendi üstünde olduğunu iddia eder. Peki Fas'ın bu iddiası İslam dünyasında genel kabul görür mü? Hayır, görmez. Aynı nedenlerle görmez.
Tabii Hilafet'le ilgili tek konu dünyada ya da İslam dünyasında kabul edilmek değil. Bunun Türkiye'de yaratacağı etki ne olur? Türkiye'nin kendinden başka kimsenin kabul etmediği çeşitli iddiaları var, bu da onlardan biri olur. Ama "yurt içinde" bunun olumlu payını hesaplayabiliyor muyuz? Doğrusu sanmıyorum.
"Öneri" mi, "tasarı" mı, her neyse, şu ortamda ortaya atıldığına göre Hilafet geri gelecekse herhalde Halife de Tayyip Erdoğan olacak. Tayyip Erdoğan'ı seven ve böyle bir "terfi" durumunu sevinçle karşılayacak çok insan var. Tabii sevmeyen de çok. Tayyip Erdoğan bir yasa çıkarıp kendisinin Halife olduğunu ilan ederse sevmeyenler fikirlerini değiştirecek değil. Hatta sevenlerden "Bu adam fazla oldu" deyip desteğini çekenler olur da sevmeyenlerden "Meğer adam halifeymiş, hemen biat edelim" diyen çıkmaz.
Ama bütün bunlar, Tayyip Erdoğan'ın konuya ilgi duymayacağı, "Olmaz öyle şey" deyip geçeceği anlamına gelmiyor.