21 Mart 2025
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu
Recep Tayyip Erdoğan “riyasetinde” AKP, iktidar olduğundan beri, Türkiye’nin hukuki yapısının “ihlal” etti. Şaşılacak bir şey değildi bu çünkü “siyasal İslam” zaten bu yapıyla kavgalıydı. Kısmen orta çağda biçimlenmiş bir “İslami” düzeni egemen kılma mücadelesi veriyordu ve bunun gizlisi saklısı yoktu. Onun için epey bir süredir bu “yabancı” hukukun yerine “yerli ve milli” bir hukuku getirdiğini ilan edeceği aşamayı bekliyordum. Doğrusu, çok uzun sürmedi.
MHP destekli AKP (“eşittir Tayyip Erdoğan”) iktidarında adım attığımız yeni aşamada beklenen dönemece girdik. Bir şeylerin tehlikeli bir biçimde değişmekte olduğunu Devlet Bahçeli’nin PKK ve Abdullah Öcalan üstüne “fikirlerini” açıkladığı zaman kemiklerimde hissettim. Bahçeli’nin bu aşamada söylediği sözleri söylemesi için genel siyasetlerinde ciddi bir değişim olması gerekiyordu.
AKP-MHP ittifakı ciddi oy kaybına uğramaya başlamıştı. Bunun böyle olduğundan kendilerinin haberdar olmamasına imkan yoktu. Bunu durdurmak için farklı politikalar izlemeleri gerekecekti. Ne olabilirdi bu “farklı” politika? Bunları bilmemiz mümkün değil. Ancak birtakım tahminlerde bulunabiliriz. Ben Öcalan’la süren gizli görüşmelerde bir sinyalin belirdiği tahmininde bulunuyorum: silah bırakma, örgütü lağvetme vb.
Ve bir iş bölümü üzerinde anlaşmış olmalılar. Nasıl bir iş bölümü? Daha “şahin” bilinen Devlet Bahçeli Kürtler’e dostluk eli uzatsın. Koşullarını kabul ettirebiliyorsa ne ala? Olmuyorsa, devletin bunu nasıl cezalandıracağını da Erdoğan temsil etsin.
Kamuoyu, Bahçeli’nin Öcalan’a “meclis” daveti gibi jestlerden bir “yumuşama” tavrına hükmetti. Ben böyle bir şey görmedim. “Örgütü feshettiğini ilan etmek üzere meclise gelip konuşsun” diyordu Bahçeli: yani, yenildiğini duyursun! Ve bunun tartışması filan olmamalı. Yani, bizim dikte edeceğimiz bir barış olmalı. Bundan Kürtler’e düşen, “barış” kelimesi, “kendisi” değil. Orta yerde bir “Kürt Sorunu” olduğu bile kabul edilmiyor. “Yahu, bu nasıl ‘barış?” diye sormak da yasak. Cezası var.
Şimdi bu “süreç” ilerliyor. Ama bu arada İmamoğlu olayı çıktı ve İmamoğlu olayı gündemin merkezine geçip oturdu. Oturması da kaçınılmaz. Örneğin ABD başkan adayının “KGB ajanı” olarak tutuklanması gibi bir şey. Herhalde AKP’nin militan taraftarlarının bile inanmadığı, inanmayacağı bir iddia (“inanmak” başka, “inanır gibi yapmak” başka). Ama Tayyip Erdoğan bu gibi şeyleri omuzlamayı göze aldı ve hamlesini yaptı. Bu hamleyi yapan bir iktidar, kendini herhangi bir kuralla kayıtlı sayıyor olamaz. Bu, “seçim filan yok, arkadaşlar” demekten çok farklı olmayan bir eylem. “Beni çok sevdiğinizi biliyorum ve demokrasinin gereği istediğinizi yapıyor, ikide birde “seçim” diye rahatınızı kaçırmamak üzere iktidara el koyuyorum.” Muhalefetin kimi aday göstereceğini iktidarın belirlediği bir seçime “seçim” denebilir mi?
Böylece iktidar “legalite”nin sınırlarını hükümsüz saydı ve dışına taştı. Çok sık rastlanan bir durum değil. Genellikle muhalefet (“darbe” ile ya da onun gibi bir yöntemle) bunu yapar.
Erdoğan zaten böyle olduğunu iddia edecektir ve zaten böyle yapmaya başlayacaktır. Bu muhalefete, illegal iktidarla legalite dışına çıkmadan mücadele etmek gibi son derece güç bir yük yüklüyor. Bu koşullarda ne yapılacaksa toplumun kabulünü ve desteğini alarak yapılmalı. Ölçü ister istemez biraz kayıyor ama demokrasinin dışına kaymıyor, tam tersine, daha özüne iniyor. “Legalite”den “legitime”e, yani meşruiyete geçiş demek bu. Büyük kitlelerin “meşru” gösterdiği eylem dar anlamıyla “yasal” olmayabilir, ama “yasal”ı aşan ve gereğinde kapsayan biçimde “meşru”dur.
Bütün diktatörler, aslında “legalite”den yanadırlar. Çünkü o “legalite”yi meydana getiren yasaları kendileri yaparlar. Bu çerçevede Hitler olsun, Mussolini olsun, hepsi “legal”, yani “yasal”dır. Ve hiçbiri “meşru” değildir.
Murat Belge kimdir? 16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu. Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor. Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli. Kitapları - Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997) - Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989) - Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997) - The Blue Cruise (Boyut, 1991) - Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992) - 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992) - İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007) - Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995) - Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997) - Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998) - Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001), - Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002) - Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003) - Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006) - Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007) - Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008) - Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009) - Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009) - Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010) - Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011) - Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013) - Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014) - Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014) - Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi) - Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016) - Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018) - "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018) - Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019) Çevirileri - Hegel Üstüne: W.T. Stace - Martin Chuzlewitt: Charles Dickens - Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner - Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce - Arabadakiler, Patrick White - 1844 Elyazmaları: Karl Marx - Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger - Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman - Yazıcı Bartleby: Herman Melville - Kayıp Kız: David Herbert Lawrence - Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie - Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte) - Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer |
İktidar, kendisiyle aynı fikirde olmayan kişilere hayat hakkı tanımama tavrını şiddetini artırarak sürdürüyor. Bu koşullarda kiminle kavga edeceğime karar verirken herhalde Halk TV aklıma gelemez
Türkiye, içinde birden fazla siyasi çizginin iktidar olmak için tarafların belirli kurallar içinde birbiriyle mücadele etiği bir toplum değil, bugünün AKP ideolojisini benimseyen birilerinin bunu benimsemeyenlerin topunu sınır dışı etmeye çalıştığı bir “muharebe meydanı”
Sürecin mimarları ne tavır alacak, “barış” dedikleri şey ne menem bir “barış”tır (kayyum rejimi midir, sözgelişi?), asıl belirleyici olaylar burada oluşacak. Şu anda iktidarda olan, yani bu görüşmeleri buraya kadar getiren kadrolar “barış”la ne kadar barışıklar?
© Tüm hakları saklıdır.