12 Mayıs 2020

Gerilim yükseltme

Erdoğan’ın gerilime ihtiyacı oksijen ihtiyacı kadar hayati. Bu, onun propaganda ordusunun kolayca kavrayıp uygun pozisyonu aldığı bir durum

Pek çok kişi, haklı olarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın muhalefet ve özellikle de CHP üstüne boşalttığı hakaret ve suçlama niceliği ve niteliği karşısında şaşkınlığa kapılıyor ve "Niçin böyle yapıyor? Nereye varmak istiyor?" diye soruyor. Bu durum aslında yeni başlamış bir durum filan değil; 2013’ten beri kendi med ve cezirlerini yaratarak devam ediyor. Ama son zamanlarda miktarında ve mahiyetinde artış görünüyor.

"Nereye varmak istiyor?" sorusu bana çok anlamlı görünmüyor. Gözünüzün önüne getirin, adamın biri çıkmış diyor ki "X son derece zararlıdır. Bir an daha yaşamasına izin verilmemelidir." Bu sözler söylendikten sonra, söyleyen kişinin ne yapmasını beklersiniz? Elinde güç ve imkan varsa, bu zararlı X’in ortadan kaldırılması için harekete geçmesini beklemez misiniz? Tayyip Erdoğan’ın elinde "güç ve imkan" var mı, ne dersiniz? Şüphesiz, fazlasıyla var. O halde?

"Yerli ve milli" nitelemesi var. Tayyip Erdoğan bunları size bahşetmişse, kullanabilirsiniz. Öyle bir durum yoksa, hele Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarına, söylediklerine muhalefet ediyorsanız, sizin "yerli ve milli" olmanıza imkan yok. O halde nesiniz? Bu milletin yapısına aykırı, yabancı, ekleme, yapay bir şeysiniz. "Bizden" değilsiniz. Eksilmenizden kimsenin kaybı olmaz. Erdoğan epeydir bu yargıyı kamuoyunda kesinleştirmek için çaba gösteriyor. Birilerinin diline yerleştirdi de.

Ancak şimdi, sorun "yerli ve milli" olmak ya da olmamakla bitmiyor, kapanmıyor. Böyle olmadığınız zaman ayrıca "zararlı", "hain", "suçlu" oluyorsunuz. "Acaba"sı olmayan dünyalarında "Şunu dediyse bunu demek istedi" hükmü, söylenenden bağımsız olarak yerleşmiş ya da yerleştirilmiş. Dolayısıyla ne söylerseniz söyleyin, sizi o "suçlular" kafilesine katacaklar

Bunun şimdilerde belirgin bir "politika" karakterini edinmesi sanırım ekonominin kötüye gitmesiyle bağlantılı. Kötüye giden ekonomi muhalefete, hem de en etkili cinsten eleştiriye haklılık zemini sağlar. Bu doğal olarak istenmiyor. Hoşnutsuzluk bulutlarının şimdiye kadar olduğundan çok daha yoğun olması ihtimali, bastırma tedbirlerinin de ağırlaştırılmasına yol açıyor olmalı. Önümüzdeki dönem Tayyip Erdoğan iktidarı açısından eğlenceli geçmeyecek, belli. Ama iktidar bizim gibiler için de öyle olmamasının tedbirlerini alıyor- bu da belli.

Siyasette radikal bir şey yapmak çok zaman belirli bir hazırlık gerektirir. Sonuç olarak, içindeki bütün bölünmelerle, toplumun özne olduğu bir süreç söz konusu. Onun için Erdoğan’ın da kendi aklından geçenleri fiili gerçeklik alanına dökmeden önce, kendinden olanları bir türlü, olmayanları bir başka türlü, "olacaklara" hazırlaması gerekiyor. Zaten onun için Erdoğan ekranda belirip bir şey söyleyince hemen ardından bütün kanallardan bir bombardıman geliyor. Hatta bunu yapan trollerin arasında neyin geldiğini önceden kestirip yolu açan "daha akıllıları" da var.

Erdoğan’ın gerilime ihtiyacı oksijen ihtiyacı kadar hayati. Bu, onun propaganda ordusunun kolayca kavrayıp uygun pozisyonu aldığı bir durum. Türkiye’nin siyasi gelenekleri çerçevesinde bu pozisyona girmek çok kolay oluyor. İşte bugünlerde tartışılan "Noyan" konusu. Ama bu hanım günümüz ortamında yalnız değil. Onun dile getirdiği duyguların beş beterini döküp saçan kaç örnek daha görmüştük geçmiş günlerde. Geçmiş günlerde belki daha seyrekti de şimdilerde sıklaştı. Ama şu günlerde de "Boğaz’ın serin suları" edebiyatı ile ve benzerleriyle karşılaştık. Bu tür beyanatlar tahmin ediyorum ki AKP içinde de birçok kişiye aşırı geliyor ve keyif kaçırıyordur. Ama "Reis" oralı değil. Reis büyük bir barometre olarak erişilen basıncı ölçüyor, denetliyor, basıncın ve gerilimin istikrarla devam etmesini sağlamak için arada sırada böyle aşırılıklara da göz yummak gerektiğini biliyordur.

Haşiye

Bu gerilim yükseltme yarışı devam ederken Kayseri’nin Ülkü Ocakları örgütünün başkanı da bir başka konuda gündeme adım atmıştı. Açlık grevinden son anda vazgeçecek olsa da geç kalan ve hayatını kaybeden arkadaşın Kayseri’de gömülmesine engel olmak üzere yola çıkmıştı. Bunu gerçekleştirmesinin yolu, eğer gömülecek olursa, mezarını açıp naaşını yakmaktı. Yani böyle yapacağını söylüyordu. 

Öğrendik ki Devlet Bahçeli bu beyanat üstüne kendisini başkanlıktan azletmiş. 

"Buna sevinmemiz mi gerekiyor?" sorusu ister istemez akla geliyor. Boğaz’ın serin sularından söz edenler filan "Seni öldürürüz" diyorlar. Bu herhalde -söyleyen iktidar tarafındaysa- fikir özgürlüğünün biraz heyecanlı bir tezahürü, çünkü yasal mercilerin kılı kıpırdamıyor. Ülkü Ocakları "öldürürüm" demiyor, çünkü adam zaten ölmüş. Cesede yapacaklarını söylüyor. Bunu düşünmek de ayrı bir dehşet. Bu tehdidi gerçekleştirmek için neler yapması gerekiyor? Herhalde kafadar yardımcılarıyla mezarlığa gidecek, mezarı kazacak. Cesedi tabutundan çıkaracak... Neyse, yetti. Bunları aklından geçirebilen birisi, aklından geçirdiklerini yüksek sesle söylemese de, tuhaf şeyler söylemeden edemez diye düşünüyorum. "Günaydın" demesi bile bir başka türlü olmalı.

Yani, "Böyle biri 'başkan' olur mu?" diye düşündürürdü, demek istiyorum. Ama uzatmayayım lafı. Öyle de olsa, hiç değilse azledilmiş. Bu tepkinin bir benzerini "Reis"in gösterdiğini hiç görmedikti.  

Yazarın Diğer Yazıları

Nazar

Asvadzadzin’de bu sefer Nazar’ı öbür dünyaya uğurlamak üzere bulunmak içimi acıttı. Ne acelen vardı, Nazar? 

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

"
"