17 Temmuz 2021

Boğaziçi dramı

“Melih Bulu’ya ayıp oldu” diye üzülecek değilim. Ama bu muamelede “ibretlik” denecek bir taraf var; ona işaret etmek istedim.

Boğaziçi Üniversitesi ve Rektörlük dramında bir dönemece geldik ve Melih Bulu rektörlük makamının tadını çıkaramadan ve kendisinden beklenen çalışmaları yapamadan “azledildi”. Neden böyle oldu acaba? Onun bu “göreve” getirilmesi ile başlayan olaylar, protestolar zincirinin bu kararda rol oynamış olacağını hiç sanmıyorum.

Böyle bir davranışta bulunmak Tayyip Erdoğan’ın “fıtratına” aykırı. Tayyip Erdoğan ağzından çıkan her sözün kutsal bir kelam gibi kabul edildiği bir düzende varolmak istiyor. “Bulu olsun” demiş, olacak, olmalı. Öğrenciler, öğretim üyeleri “rektör buradan geçmiş biri olmalı” dedi diye, “rektör seçiminde bizim de bir rolümüz olmalı” dedi diye Tayyip Erdoğan kendi fermanını unutacak değil. Dolayısıyla bu üniversitenin haddini bildirmek üzere yeni bir yöntem düşündüğünü tahmin ediyorum. Yani bu dram henüz bitmedi. Seyredeceğimiz yeni sahneler olacaktır—sanıyorum.

Ancak, dramın seyrettiğimiz kadarı da yeterince eğitici oldu. Bu “azletme” olayı özellikle ilginç çünkü anlaşılıyor ki Melih Bulu azledildiğinden haberdar değilmiş. Haberdar olsa, herhalde. Kendisine “ne oldu?” diye soranlara “Bunlar yalan haberler” diye cevap vererek gülünç duruma düşmezdi. “Gülünç” sıfatının yanına belki “acıklı” da eklenebilirdi ama o, Bulu gibi biri için uygun olmayabilir.

Kulağımıza çalınan söylentilere göre, ilk masif “reddiye” gösterilerinden sonra Melih Bulu istifa edebileceğini belirtmiş. Ama bilindiği gibi devr-i Tayyib’de onun izni olmadan istifa da edilemiyor. Ancak onun “affetmesi” ile ayrılabiliyorsun. O aşamada Tayyip Erdoğan Bulu’yu “affetmemiş”—diye duymuştuk. Şimdiyse ediyor. Affediyor ama haberdar etmiyor. Bu, şaşırtıcı bir davranış değil mi?

Yani adamı çağıracaksın, “Sana şöyle şöyle bir görev vermeye karar verdim” diyeceksin. Bunun ciddi gürültü çıkaracak bir uygulama olacağı belli. Melih Bulu da zaten bir “altı ay” tahmininde bulunmuş. Arkalarını dönen öğretim üyeleri, atamayla birlikte ortalığa saçılan intihal suçlamaları v.b., Melih Bulu’nun çok asude bir altı ay geçirmediği belli. Derken ne oluyorsa oluyor ve Tayyip Erdoğan bu makama Melih Bulu’yu getirmekten vazgeçiyor; bu noktaya kadar sırtından itelediği kişiyi haber dahi vermeden ortada bırakıyor.

Melih Bulu’ya ayıp oldu” diye üzülecek değilim. Ama bu muamelede “ibretlik” denecek bir taraf var; ona işaret etmek istedim.

Yazarın Diğer Yazıları

Barış (Mı?)

Sürecin mimarları ne tavır alacak, “barış” dedikleri şey ne menem bir “barış”tır (kayyum rejimi midir, sözgelişi?), asıl belirleyici olaylar burada oluşacak. Şu anda iktidarda olan, yani bu görüşmeleri buraya kadar getiren kadrolar “barış”la ne kadar barışıklar?

Yeni aşama

Bir iki “tadilat” daha yaptık mı istenen toplumun kurumsal yapısı yerleşmiş olur. Geriye “ad”ını koymak kalır. Ama madalyonun öbür yüzüne bakmadık. “Öbür yüzü”, yani bu değerleri benimsemeyen Türkiye

İktidar ne yapıyor?

Çok kişi, politikanın içinde olanlar, aydınlar, muhalifler Türkiye’nin hiçbir zaman bu kadar kötü yönetilmediğini söylüyorlar. Buna katılmamak mümkün değil. Ama “kötü” yönetmekten ne anlıyoruz? Niçin böyle oluyor?

"
"