09 Ocak 2025

Bir sorun olarak Kürtler ve Türkler, bir çözüm olarak felaketler

Karşınızda yine kimsenin samimi olmadığı, kimsenin gerçekleri telaffuz etmediği, herkesin her şeyi bildiği, gördüğü ama adlı adınca söylemediği, politik önceliklerin politik rezillikleri gölgelediği bir süreç var

İnsan birbiri için sorun teşkil eden sayısız halktan oluşmuş zincirleme bir geçmişin kadim rotasını bambaşka bir yöne çevirmeye hiç heveslenmeyen bir zihnin mirasçısı.

Kimlikler bahanesiyle böle böle bir türlü paylaşamadığı bir dünyada, fi tarihinde dikilmiş bir mülkiyet putunun etrafında savaş dansları yapmayı marifet sanıyor ve “adilce paylaşmak” neydi artık hiç umursamıyor.

Üzerinde tepiştiği bu dünya çok büyük ama o bir türlü sığamıyor.

Sorunları yaratıp yaratıp, sonra tarif ederken gösterdiği bonkörlüğü, iş o sorunları çözmeye gelince aynı hevesle yapmıyor.

Ve kendisine şu soruyu hiç sormuyor.

“Benim mutlak savaşı alan aklım, mutlak barışı neden bir türlü almıyor?”

Herkes aslında biliyor;

Olayın tüm aktörleri senaryoları okudular, rollerini çalıştılar, yönetmenler rejiyi çoktan baştan sona yaptılar. Şaşıracağınız yerler belli. Meraklanacağınız noktalar net. Anlamayacağınız meseleler gibi anlayacağınız meselelerin de altı çizili. Nerede gülecek nerede ağlayacaksınız ne zaman heyecanlanıp ne zaman yılacaksınız neye öfkelenip neye inanacaksınız adım adım hesaplı. Reytinglere göre belki arada bazı oyuncular çıkacak, yerlerine başkaları girecek.

Ya da senaryo beklenmedik şekilde zaman zaman yön değiştirecek.

Ama o hayal ettiğiniz barış bu dünyaya bu şekilde, bu senaryoyla gelmeyecek.

Devletler kurup devletler yıkmakla öğünen, devletleri parmağında oynatıp, devletlerin elinde oyuncak olmak arasında gidip gelen, “Senin devletin benim devletimi döver” diyen, her türlü canlıyı devletten küçük gören, devleti her türlü canlının üzerine süren politik hezeyanların birbirleriyle yaptıkları anlaşmalar da nihayetinde aralarında çıkan anlaşmazlıklar kadar yıkıcı olur.

Kürt ya da Türk olmanız fark etmez.

Oy verdiğiniz partilerle asla oy vermeyeceğiniz partilerin, desteklediğiniz siyasetlerle lanetlediğiniz siyasetlerin ortak bir menfaatte buluşmalarına bahane yaptıkları tek şeyin her zaman savaş ya da barış olmasına kana kana vardığınız şu noktada, milli reflekslerle çalışan gereksiz kaslarınızı güçlendiren ve kalbinizi, aklınızı, mantığınızı zayıflatan bir oyuna daha kendinizi kaptırmak üzeresiniz.

Neyin sürdürülmeye neyin sündürülmeye çalışıldığını ayırt edemediğiniz bir sürecin girdabında varacağınız yerin “barış” olmasını umut etmek için barışın tanımını doğru yapmanız gerekir.

Birbirine güvenmeyen, ancak şartlar dahilinde bir takım durum değişikliklerine giden, bu yeni değişikliklerin sürekliliğinin de birtakım çıkarlara ve güç dengelerine bağlı olduğu sinyalini veren tarafların ağızlarından çıkan barış kelimesine nasıl güvenilir?

Gerçekten barış istendiğine güvenmek için “Biz bugüne kadar neler yaptık öyle. Hiç aklımız yokmuş” diyerek gözyaşları içinde samimiyetle kucaklaşan taraflar görmek gerekmez mi?

Her türlü iktidar sırtını kimlik siyasetine dayamışken…

Irklar, inançlar üzerinden birbirine düşman edilmiş yığınlar değer sandıkları değersizlikler için mütemadiyen birbirlerini boğazlarken...

Siz böyle bir dünyada yaşadığınız gerçeğini gözardı ederek başka neleri de gözardı ettiğinizi düşünmezken…

Önünüze sihir gibi birtakım çabalar çıkarılır ve siz bu çabalara ikna olmakta şifa ararsınız.

Oysa;

Barış isteyen… ama gerçekten barış isteyen taraflar savaşlara son vermek için öncelikle sırtlarındaki tarihsel yüklerden samimi bir bıkkınlık ve gönüllülükle kurtulurlar.

Ve savaşsız bir geleceği inşa etmek için de şiddetin her türlüsünü, legal ya da illegal orduları, sınırlarla şenlendirilmiş haritaları, tepelere diktikleri bayrakları, dev bütçeler ayırdıkları silahları, uzak yakın başka ülkelerin devletleriyle gizli pazarlıkları, ateşi sıcak topraklara göz dikip yaptıkları kar ve zarar hesaplarını utançla ve usulca yere bırakırlar.

Savaşmadan, düşmanlaşmadan “birlikte” var olmanın o zor yolunu sahte el sıkışlarla değil sahici omuz omuza dayanışmalarla ve tüm dünya düzenine kafa tutarak, beklentilere çalım atarak ararlar.

Karşınızda yine kimsenin samimi olmadığı, kimsenin gerçekleri telaffuz etmediği, herkesin her şeyi bildiği, gördüğü ama adlı adınca söylemediği, politik önceliklerin politik rezillikleri gölgelediği bir süreç var.

Eğer bir kez daha böyle bir sürece girmenin yabana atılmaması gereken tedirginliği “barış umudu” adına yabana atılırsa, yine barış değil düşmanlık kazanacak.

Ve bu ülke barışa olan inancı sömüren bir kısır döngüye daha girip, yine Kürdüyle Türküyle savaşlardan savaş beğenmeye razı kılınacak.

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yeni bir yıla gerçekten ne zaman girilir?

Zerre kadar istemediğimizi net bir şekilde dile getirmez, eyleme dökmez ve kayda geçirmezsek, önümüzdeki yeni yılların eski yıllardan zerre farkı olmayacak ve boş anlamlar yüklediğimiz o umut dolu yeni yıl dilekleri tekrar ve tekrar elimizde patlayıp dünyamızı daha da karartacak

Çürük aile çürük devletin güvencesidir

Bu iktidar, manevi değerlerle ayakta tutmayı hedeflediği aileyi maddi değerlerle yerle yeksan ederken ailenin sorunlarla dolu varlığını cansiperane korumaya çalışıyor

Küçükler ve Amerikalar

Bugün bu ülke bir küçük Amerika olma hayaliyle çıktığı yolda ola ola yine Amerika’nın elinde küçük bir oyuncak oluyor. Ve ülkenin, iktidarını artık kaybetmek üzere olan Cumhurbaşkanı’nın omzuna yine Amerikalı kelebekler konuyor

"
"