Şimdi herkesin merak ettiği soru şu:
Türkiye’de işlediği iddia edilen mali suçlardan siyasi torpille sıyrılan işadamı Reza Zarrab gözaltına alındığı Amerika’da konuşacak mı?
Bildiği her şeyi anlatacak mı?
Anlattıkları rüşvet ve yolsuzluğa batmış AKP’yi daha da rezil edecek mi?
Bu sorulardan birincisine cevap verebilirim.
Konuşacak.
Şu nedenle:
Amerika’daki ceza davalarının yüzde 97’si mahkeme aşamasına gelmeden sanık ile savcı arasında pazarlıkla sonuca bağlanır. Bu Amerikan yargı sisteminin acayipliklerinden biridir.
Pazarlık “plea bargain” denilen bir yöntemle yapılır. Plea bargain belki Türkçe’ye “yargı kararı pazarlığı” olarak çevrilebilir.Yöntem şöyle çalışır:
Erdoğan, New York savcısını Iowa’ya, olayı araştıran FBI mensuplarını Utah’a tayin ettiremez ama “Mahkemeyi tanımıyorum ve saymıyorum” deyiverir, olur biter.
Sanık, hakkındaki suçlamaların bir bölümünü veya tamamını kabul eder, karşılığında savcıdan cezasının hafifletileceği sözünü alır.
Yargıç, bilahare, üzerinde anlaşılan hafifletilmiş cezayı onaylar.
Aslında sistem bu kadar basit değil ama Zarrab’ın durumunu anlatmaya yeter.
Zarrab Birleşik Devletleri dolandırmaya yönelik komplo kurmak, banka dolandırıcılığı ve kara para aklamakla suçlanıyor.
Amerikan Adalet Bakanlığı’na göre bu suçlar için ön görülen hapis cezaları beş ile 30 yıl arasında değişmektedir.
Savcı suçlamaları kabul etme ve bildiklerini anlatma karşılığında Zarrab’a, örneğin, “on beş değil beş yıl yatabilirsin” diyebilir.
Zarrab savcıyla işbirliği yapmaya yanaşacaktır. Çünkü hakkındaki dosyalar kabarık, isnat edilen suçları işlemiş olduğu nerdeyse kesindir.
Beş yıl alırsa iki yıl da iyi hal indiriminden yararlanabilir. Üç yılda, 36 yaşında, özgür insanlar arasına karışabilir.Ama Zarrab her şeyi anlatsa bile savcı bunların tamamını açıklamayabilir. Ve Türkiye’de meraklılar karanlıkta kalmaya devam edebilirler.
Zarrab New York’ta ne derse desin Erdoğan’a oy veren yüzde elliyi etkilemez. Erdoğan’ı da etkilemez.
Bir başka olasılık savcının büyük sansasyon yaratacağı ve ününe ün katacağı için davayı mahkemeye taşımasıdır.
O zaman Zarrab’ın AKP’li bakanlar ve evlatlarıyla ve diğer zevatla döndürdüğü iddia edilen dolapları öğrenebiliriz. İran’ın, nasıl, yıllarca, Türkiye’den yasal olmayan yollarla giden altınlarla çarkını döndürdüğünü anlarız.
Bu, Türkiye’den İran’a altın transferlerini 2011 de 53 milyon dolar iken 2012 de 6.5 milyar dolara zıplatacak büyüklükte bir çarktı.
Tabii, Zarrab New York’ta ne derse desin Erdoğan’a oy veren yüzde elliyi etkilemez. Erdoğan’ı da etkilemez.
Erdoğan, New York savcısını Iowa’ya, olayı araştıran FBI mensuplarını Utah’a tayin ettiremez ama “Mahkemeyi tanımıyorum ve saymıyorum” deyiverir, olur biter.
Kendi ülkesindeki Anayasa Mahkemesi’ni saymayan Erdoğan Amerikan mahkemesini mi umursayacak?
Ben gene de haber vereyim. Belki bir ders alan olur.
ABD Adalet Bakanlığı’nın Zarrab’ın tutuklaması ile ilgili açıklaması şu cümle ile bitiyor:
“İddianamede sıralanan suçlamalar sadece ithamdan ibarettir ve sanıklar suçlulukları kanıtlanıncaya kadar masumdurlar.”