Osmanlı’nın en temel kurumlarından biri Şeyhülislamlıktı.
Şeyhülislamlık Fatih Sultan Mehmet’in babası Murad II tarafından 1424’te kurulmuş, laiklik ilkesinin kabulüne kadar neredeyse 500 yıl sürmüştü.
Şeyhülislam dini konularda en üst düzey görevliydi. Gerektiği zaman görüşlerini fetva yayınlayarak açıklardı. Bu fetvalar kanun niteliği taşırlardı.
Cumhuriyette şeyhülislamın görevini, her ne kadar kararları kanun gücünde olmasa da, Diyanet İşleri Başkanlığı yapıyor.
Bir Şeyhülsiyaset olsaydı nasıl olurdu?
Gerektiği veya sorulduğu zaman siyasi konularla ilgili görüşlerini laik bir fetva yayınlayarak açıklayan, kardan temiz, sütten ak bir bilge kişi düşünüyorum.
Şeyhülislam Kuran’a ve Peygamber’in hadislerine göre fetva verirdi.
Şeyhülsiyaset, kararlarını etik ve demokrasi konusundaki metinlere ve tarihteki en iyi uygulamalarına bakarak verecek.
Sokrat öncesi, eserlerinden günümüze sadece birkaç cümle kalmış olan feylesoflardan başlayacak.
Mesela Milattan Önce 500 yıllarında yaşamış Abdera’lı Leucippus’un şu sözlerinden:
Kişi ya iyi olmalı ya da iyi olan birini taklit etmeli.
Veya şunlardan:
Kişinin mutluluğu beden veya mal mülkte değil, dürüstlük ve bilgeliktedir.
Şeyhülsiyaset, Tevrat, İncil, Kuran gibi metinleri, Buda’nın öğütlerini, Konfüçyüs’ün seçmelerini, Kızılderili şeflerin söylevlerini, velhasıl dürüstlük ve bilgelikle ilgili her şeyi referans alacak.
Böyle birisi olsa ona şunu sormak isterdim:
“Yasa tanımayan, demokrasiyi yozlaştıran, ülkeyi felakete sürükleyen seçilmiş bir lidere karşı mücadele nasıl vermeli?
“Demokratik yollardan mı?
“Yoksa her yol mubah mı?”
Bu soruları deneme mahiyetinde bir arkadaşıma sordum. Şu cevabı verdi:
“Ben mubah diyorum.
“Cevval olmak istiyorum, tuttuğunu koparmak.
“Onun anladığı dilden konuşmak.
“Ama kendime yakıştıramadığım yerde durmak da isterim... Belki kendim kendime izin vermez.
“Ama biz demokrasi dedikçe o iyice çıldırdı.
“Kendini de çok feci bir yere sürüklüyor.
“Buna kalp, akıl dayanır mı ben anlamıyorum.
“‘Demokratik yollardan’ demek onun performansının karşılığı olamıyor :/
“Ne yazık ki öyle.
“Ama bunları yazınca da iyi hissetmiyorum.”
Doğrusu, ben de bu yazıyı yazarken kendimi iyi hissetmedim.
Ama, belki bütün bunlar, kötü kişiler hakkında iyi düşünmek için kendimizi zorlamaktan, bir yanağımıza tokat vurulunca diğer yanağımızı sunmaktan, kabalaşamamaktan, ahlaksızlaşamamaktan geliyor başımıza. Pardon demeyi bilmeyene “pardon” demekten. Geceleyin eve giren hırsızla karşılaşınca nazikçe dışarı davet etmekten.
Amerika’nın kurucu atalarından Thomas Jefferson (1743-1826) öldükten sonra, evrakı arasında şu cümle bulunmuş:
“Zorbalara direnmek Tanrı’ya itaattir.”
Kardan temiz, sütten ak bir bilge kişi de, tahmin ederim, şiddetten kaçınmayı nasihat ederek buna benzer bir şeyler söylerdi.
Bilmiyorum, siz ne diyorsunuz.