Az gelişmiş ülkelerin bir zenginlik potansiyeli var, bir de gerçekleştirdikleri zenginlik.
Aradaki farkı belirleyen yönetim kalitesidir.
Bunun anlamı şudur: Bir ülkede yaşayanların ne kadar müreffeh olduğunu belirleyen o ülkenin ne kadar iyi yönetildiğidir.
Doğal kaynaklar, toprakların büyüklüğü vesaire gibi faktörler de önemlidir ama ille de belirleyici değildir.
Nijerya doğal kaynak açısından dünyanın en zengin ama kişi başına düşen gelir olarak en fakir (ve en kötü yönetilen) ülkelerinden biridir.
Singapur, Kıbrıs’tan ufaktır ve coğrafi konumundan başka doğal kaynağı yoktur ama dünyanın en zengin (ve en iyi yönetilen) ülkelerinden biridir.
Yönetim toplumsal örgütlenme biçiminin tezahürüdür, ulusal karakteri temsil eder.
Bazı milletler bu örgütlenmeyi kamu yararına hizmet edecek biçimde belirledi.
Bazıları kişileri zengin edecek biçimde.
Biz Türkler ikinci kategorideyiz. Bu Osmanlı’da da böyle idi. Atatürk zamanında, cumhuriyetin ilk yıllarında da. Sözde İslam inancına uygun bir biçimde ülkeyi yönetmek isteyen AKP döneminde de.
Türkiye muhakkak ki şimdi 75 yıl önce olduğundan daha zengin bir ülkedir.
Ama zenginlerin zengin olmayanlara oranını, gelir dağılımındaki bozukluk, potansiyel zenginlik ile gerçekleşen zenginlik arasındaki fark ölçülecek olursa 75 yıl önce ile bugün arasındaki farkın o kadar da büyük olmadığı ortaya çıkar.
Cumhuriyetten bu yana yönetim birikimi sermaye birikiminin çok arkasında kaldı.
Türkiye kendini dürüst, iyi yönetmeyi öğrenemedi.
Kurumlar köksüz ve birikimsizdir; oldukları şeyin aslından çok taklididirler.
Gelişmişliğin olmazsa olmaz iki unsuru olan kaliteli eğitim ve güvenilir yargı yoktur.
Olmakta olduğuna veya olabileceğine dair bir emare de yoktur çünkü siyasi yelpazede böyle bir dönüşümü meydana getirecek bir liderlik kadrosu mevcut değildir.
AKP’nin ekonomiyi iyi yönettiği bir yanılmacadır.
Evet, devletin gelir gideri daha dengededir. (Eğer açıklanan hesaplar gerçeği temsil ediyorsa ve Yunanistan’daki gibi muhasebe oyunu değilse.) Siyasi istikrarın büyümeye getirdiği bir katkı vardır. Ama bunlar ne sağlam temellere dayanıyor ne de yeterlidir.
Türkiye’nin büyük bir ekonomik planı yoktur.
Yönetimin lokomotifi olan bürokrasi genelde çürük, bozuk ve düzeysizdir.
İnanılmaz bir israf vardır.
Demokrat Parti döneminden beri görülmemiş bir kayırıcılık ve partizanlık hüküm sürüyor.
AKP başka ülkeleri zengin eden yöntemleri uygulayamaz çünkü bilime değil dine ve cehalete dayanan bir partidir.
Bilim bitmeyen bir arayıştır. Din, İslam, arayış değil buluştur; arayışı reddeder.
Arama olmadan kaliteli yönetim olmaz.
*
Geçenlerde arşivimde dolaşırken bulduğum bu yazıyı altı sene önce Milliyet için yazmıştım. Bugün de, bir kelimesini, bile değiştirmeden yazabilirdim. Muhtemelen altı yıl sonra da yazabileceğim.
İşlerin iyiye gitmediğini ve gitme olasılığının neredeyse olmadığını bundan daha iyi ne anlatabilir?