Kuzey Suriye, Türkiye’nin güvenliği için ne kadar “gerçek bir tehlike” arz ediyordu?
Bu “tehlike”yi savmak için orayı işgal etmek gerekli miydi?
Eğer Türkiye hiçbir şey yapmasa, sorun otonom bir Kürt varlığı barındıran Irak’ta olduğu gibi kendiliğinden hallolmayacak mıydı?
Bu konular, Türkiye, Suriye topraklarına girmeden önce konuşulmalıydı.
Ama demokrasi değil, tek adam rejiminin hüküm sürdüğü Türkiye’de ne bunları ne de buna benzer başka önemli konuları anlamlı bir biçimde tartışmak artık mümkün değil.
Önemli kararlar Meclis’te değil Erdoğan’ın çevresindeki dar bir kadro tarafından, gizlilik içinde alınıyor.
Erdoğan’ın her hareketinin propagandasını yapmaya hevesli yerli ‘Pravda’lar tarafından millete satılıyor.
Doksan milyona yakın insan etkileniyor olsa bile tek bir karar merkezi, tek bir ses var.
Amerikan basınından öğrendiğime göre, Suriyeli Kürtler Trump’a güvenilemeyeceğini anlayınca Esad’a yaklaşmaya karar vermişler. Bu geçen yıl olmuş.
Ama Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin itirazlarına boyun eğerek, Kürtlerin Şam ile aralarını düzeltme girişimini bloke etmiş.
Neden?
Bu barışma geçen sene olsaydı Esad 900 küsur kilometrelik Türkiye- Suriye hududunu çoktan güvence altına almış olacaktı.
Nitekim olacak olan budur.
Bugün Soçi’de toplanacak olan zirvede Putin’in Erdoğan’a yapacağı öneri hududun sorumluluğunu Esad’a bırakmak olacak.
Erdoğan geçen gün bu teklifi kabul edebileceğini açıkladı.
Türkiye’nin hudut-aşırı operasyonunun uzun soluklu olması mümkün değildir.
Erdoğan, Suriye Kürtlerinin Türkiye için yaşamsal bir güvenlik tehdidi oluşturduğuna hiçbir devleti ikna edemedi. Savaşta tamamen yalnız kaldı.
Türkiye’nin mali ve ekonomik kısıtları uzun bir operasyona izin verecek güçte değildi.
Daha operasyonun ilk gününde Trump yaptırım tehditleri savurmaya başladı.
Geçen sene, Türk Lirası’nın yüzde 30 civarında değer kaybetmesinin en büyük nedeni, Ankara’nın Amerikalı bir papazı gözaltında tutmakta ısrar ederek Trump’ı kızdırması sonucu gelen yaptırımlardı.
Ama ekonomi çelik gibi sağlam olsa bile Esad’ın en büyük destekçisi olan Putin Türkiye’nin hudut bölgesinin tamamına el koymasına izin vermeyecekti.
Sonunda Amerika’nın devreye girerek ateşkes sağlaması daha fazla kan dökülmesini önledi ve Ankara’ya bir çıkış kapısı açtı.
Erdoğan bu kapıyı kullanmak zorundadır. Harekâta devam ederek, ekonomiyi uygulanması kesin olan Amerikan yaptırımlarının insafına terk edemez.
Ama sonuç ne olursa olsun Türkiye kaybedecek.
Uluslararası arenada, özellikle Batılı müttefiklerinin gözünde, ülkenin prestiji, büyük darbe aldı. Bunun olumsuz etkileri çok uzun süre hissedilecek.
Harekât Batı’nın Türkiye’den, Türkiye’nin Batı’dan ümidini tamamen kestiği nokta olabilir.
Soğuk Savaş’tan sonra kurulan nizam Trump’ın etkisiyle yerini daha kristalleşmeyen yeni bir düzene bırakırken, Erdoğan’ın kendini artık Batı kampında görmediği şüphe götürmez.