Sığınmacılar sorunu Avrupa Birliği’ni birlik olmaktan çıkardı.
Sığınmacılara karşı ortak hareket etme politikası gitti, “gemisini kurtaran kaptan” mantalitesi geldi.
Avusturya ve dokuz komşusu girişlere denetim getirerek Yunanistan’dan gelen akımı durdurdu. Belçika, Fransa sınırına kontrol getirdi. Macaristan, İtalya ve Yunanistan’da biriken sığınmacıların üye devletler arasında bölüştürülmesi planını referanduma sunmaya karar verdi.
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Sorunla en burun buruna olan Yunanistan’da çıkanın sesten çok canhıraş bir feryat olduğu söylenebilir.
Geçen yıl Yunanistan sahillerine dökülen mülteci sayısı 880 bin idi.
Sayı artmakta. Yılın ilk iki ayında Yunanistan’a 100 bin mülteci başvurdu. Bu sayı geçen yıl aynı dönemde beş bin idi.
Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras ülkesinin bir “ruh ambarı” hâline geldiğini söylüyor.
AB istatistiklerine göre, şu ana kadar, Yunanistan ve İtalya sahillerine, çoğu Suriye, Yemen, Afganistan, Libya olmak üzere, birçok ülkeden 1,2 milyon mülteci geldi. Dört bine yakın insan denizde boğuldu.
Birleşmiş Milletler’in tahmini, 2016’da bir milyon mültecinin daha Avrupa’ya geleceğidir.
AB’nin 28 ülkesinde 500 milyondan fazla insan yaşıyor. Bu kalabalık her yıl bir milyon sığınmacıyı kolaylıkla eritebilir.
Nüfusun yaşlandığı birçok Avrupa ülkesinin zaten taze kana ihtiyacı var.
Ama yabancı düşmanlığı, terör korkusu, İslamofobi ve güç kazanan popülist akımlar konuya bu açıdan bakılmasına izin verecek gibi görünmüyor.
Bir konuda Avrupa’da herkes hemfikir: Ortak bir çözüm bulunmazsa AB’yi AB yapan en önemli şeylerden biri olan dolaşım özgürlüğü ortadan kalkacak. AB vatandaşlarının AB hudutları dâhilinde kimlikle dolaşma lüksü tarih olacak.
AB tek bir bölge olmaktan çıkacak, eskiden olduğu gibi, her devletin ayrı bölge olduğu bir hâl alacak.
Bu olasılık Türkiye ile AB arasında bir rol değişimine neden oldu: Eskiden Türkiye AB’nin kapısında bekliyordu, şimdi AB Türkiye’nin kapısında bekliyor.
Ricacı artık Ankara değil Brüksel.
Özde AB Türkiye’den iki şey istiyor: Topraklarında bulunan sığınmacıların AB ülkelerine kaçmalarını önlemesi, kaçanları geri alması.
Türkiye’de üç milyona yakın sığınmacı var.
Teorik olarak bunların hepsinin AB’nin kapısını çalmaması için bir neden yok.
AB liderleri 7 Mart'ta Brüksel’de Ahmet Davutoğlu ile buluşup soruna bir çare bulmaya çalışacaklar.
Ama çare var mı?
AB bu aşamada Türkiye’ye zahmetinin karşılığında paradan başka bir şey veremez.
Ama bu, veya sadece bu, AKP hükümetini tatmin etmez.
Davutoğlu üyelik müzakerelerinin hızlandırılmasını, Türk vatandaşlarına vize muafiyetinin bu yıl sağlanmasını isteyecektir. AB belki birkaç konu başlığı daha açar ama vize muafiyetine evet diyemez. Çünkü vize kalkarsa AB’ye gidecek Türk vatandaşlarının sayısı sığınmacılardan fazla olur.
Bence, Ankara’nın talep etmesi gereken iki şey var: Türkiye’de bulunan sığınmacılarının yükünü AB’nin üstlenmesi. (Onlar Türkiye’den zengin değil mi?) Daha fazla sığınmacının gelmesini önlemek için Sınırın Suriye tarafında AB finansmanı ile sığınmacı kentleri kurmak. Bu hem Türkiye’ye yönelik akımı durduracak, hem de Ankara’nın uzun süredir lobisini yaptığı tampon bölgenin kurulmasına yardım edecek.
Erdoğan “Hepsini otobüslere bindirip yollarım haa!” kafasından vazgeçerse sığınmacılar konusunda bütün tarafları rahatlatacak çareler vardır.