Aklın bir kompütüre benzediğine ve içindekilerin olduğu gibi gerçek bir kompütüre veya yapay bir mekanizmaya yüklenebileceğine inananlar var.
İnananlar olduğu gibi bunu yapmak için laboratuvarlarda çalışanlar da.
"trrrrum,
trrrrum,
trak tiki tak
makinalaşmak istiyorum!
mutlak buna bir çare bulacağım
ve ben ancak bahtiyar olacağım
karnıma bir türbin oturtup
kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!"
Nazım Hikmet (1902-1963)’in 1923 yılına ait ünlü şiirinde seslendirdiği isteğini, onun hayal ettiği biçimde olmasa da, gerçekleştirmek için uğraşan çok.
Kişinin kompütüre dönüşme dileğinin çekiciliği, ona normalin veya biyoloji kurallarının ötesinde bir yaşam sağlamasından, ölümsüzlük bahşetmesinden kaynaklanıyor.
Bu fikir veya projeyi hiç çekici bulmuyorum, hatta bu bana itici geliyor. Hatta saçma.
İnsan bedeni bir bütündür. Akıl, saç veya karaciğer gibi, bu vücudun bir parçasıdır. Onlardan bağımsız olarak bir makineye yüklendiğinde gövdenin onu besleyen diğer parçalarından kopmuş olacak.
Akıldan başka bir şey olacak.
Ne mesela?
Natamam bir şey.
Belki de şuursuz.
Okunmuş ve kitaplığa kaldırılmış bir kitap gibi bitmiş, ona bir şey eklenmesi imkânsız.
Onu felç eden bir hastalığa tutulmuş birini tanıyorum. Hastalığı yavaş yavaş, bölge bölge hapsetti onu. Şimdi tek çalışan yeri aklı ve başı. Konuşabiliyor ama bütün ihtiyaçları başkaları tarafından karşılanıyor. Birisi götürmezse bir yere gidemez. Zevk veren hemen hemen her şeyden mahrum.
Aklı bir makineye yüklenen insan, bu tanıdığımdan biraz daha iyi durumda olacak. Fırçalanacak dişleri olmayacak mesela ve altının temizlenmesi gerekmeyecek.
Ebediyen bu şekilde yaşamak, bitmeyen ve şiddeti gittikçe artan bir cezadır.
Aklın yüklendiği, şuurun transfer edildiği şey hareket edebilen bir robot olsa bile bu kader değişmez.
İnsanı insan yapan yeryüzündeki diğer canlılarla olan alışverişidir. Dokunduğumuz ve bize dokunanlar şekillendirir bizi büyük oranda.
Metal insanı ne şekillendirecek? Onun metalleşmemiş, et ve kemik kalan insanlarla ilişkileri nasıl olacak?
Eğer yeryüzündeki bütün canlılar doğup ölüyorlarsa, doğanın her bir canlıya biçtiği bir ömür bulunmaktaysa, bunun bir nedeni vardır. Bu nedir bilmiyorum, bazı sinekler neden birkaç saat, insan 75 yıl yaşar, çözülmüş bir sır değil. Hayatın nasıl ve neden meydana geldiği gibi büyük bir muamma.
Galaksilerin ömrünün bile kısıtlı olduğu bir kâinatta insan denen yaratığın ölümsüzlüğe ulaşmaya çalışmasından daha aptalca bir proje düşünemiyorum.
İnsan yolunu kaybetmiş bir seyyahtır.
Karnına bir türbin oturtup kuyruğuna çift uskuru taksa, ölüme bir çare bulsa da "bahtiyar" olamayacak.