Yıllardır yazıyorum, konuşuyorum, “AB çökecek” diye neredeyse bağırıyorum... Ve AB çöküyor, parçalanıyor, yüzyıllardır Müslümanlara, coğrafyamıza, insanlığa verdiği zararlar adeta Takdir-i İlahi içinde tahsil edilme yoluna giriyor...
Türkiye için en doğrusu “hasta adam Avrupa’dan” kendini ayırmak ve “kötü kadere” ortak olmamak!
Yiğit Bulut
Hırvatistan'la aynı anda müracaat ettik. Onlar girdi.
Türkiye her alanda Hırvatistan'dan daha gelişmiş, daha demokratik bir ülkedir.
Bizi haksız yere oyalamaya devam ettikleri sürece Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, biz de referanduma gideriz.
Mehmet Ali Şahin
Referandum seçime benzemez. Bir defa evet veya hayır kararı çıktı mı değiştirmek imkansızdır.
AKP, son günlerde, sıklıkla Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkisini referanduma sunmaktan bahsediyor.
Ama neyi referanduma sunacak?
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında iki temel anlaşma var:
· 1963’te İnönü zamanında imzalanan ortaklık anlaşması ve
· 1995’te Çiller hükümeti tarafından imzalanan Gümrük Birliği anlaşması.
Bu anlaşmalardan herhangi biri veya ikisi birden referanduma konabilir mi?
Gümrük Birliği anlaşması hemen hemen bütün Türk ürünlerinin gümrüksüz olarak AB’nin 28 ülkesine girmesini sağlar. AB’yi Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı yapan bu kolaylıktır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 2015’te,
· İhracatının yüzde 45.5’i AB ülkelerine gitti.
· En çok Türk malı alan on ülkenin altısı,
· En çok turist yollayan on ülkenin beşi,
· En çok yatırım yapan on ülkenin yedisi AB üyesidir.
Türkiye’nin AB’ye olan ihtiyacı AB’nin Türkiye’ye olan ihtiyacından büyüktür
Gümrük birliği anlaşmasının iptali ekonomiyi darmadağın eder ve içinden çıkılması yıllar süren bir ekonomik krize yol açar.
Bu gelişme AB ülkeleri, özellikle Almanya için de hoş olmaz. Ama oralarda ne herhangi bir ülkenin ekonomisi darmadağın olur ne de içinden çıkılması yıllar sürecek ekonomik krizler meydana gelir.
Türkiye’nin AB’ye olan ihtiyacı AB’nin Türkiye’ye olan ihtiyacından büyüktür.
Türkiye’nin üyelik başvurusunu iptal etme veya üyelik müzakerelerini dondurma konusu referanduma konabilir mi?
Bu biraz tavşanın dağa referandum yapmasına benzer.
Türkiye'nin AB yolculuğu Evliya Çelebi’nin seyahatlerinden uzundur.
Bu yolculuğun başladığı yıl olan 1963’te doğanlar bugün 53 yaşındadırlar.
Erdoğan’ın “L’etat c’est moi” (Devlet Benim) döneminden önce, 2005’te başlayan tam üyelik müzakerelerinde kayda değer hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Kaydedilmesi olasılığı da neredeyse yok.
İngiliz Başbakanı David Cameron’un tahmini Türkiye’nin 3000 yılından önce AB’ye üye olamayacağıdır.
Erdoğan’ın AB konusundaki görüşü şöyle özetlenebilir: “AB nüfusunun çoğunluğu Müslüman olduğu için Türkiye’yi istemiyor.”
Aslında, nüfusunun çoğunluğu Hristiyan olduğu için o AB’yi istemiyor, ama bunu söyleyemiyor.
Erdoğan 2000’lerin başında AB’den müzakere tarihi almak için çok gayret sarf etti ve istediğini elde etti. O zamanlar ne İslamofobi vardı, ne Suriyeli göçmenler, ne de Almanya ve Fransa’nın başını çektiği Türkleri istemeyiz kampanyası.
Gümrük birliği anlaşmasının iptali ekonomiyi darmadağın eder ve içinden çıkılması yıllar süren bir ekonomik krize yol açar
Batı, Erdoğan’ı, Müslümanlıkla demokrasi ve ekonomik kalkınmayı bağdaştırabilecek genç bir lider olarak bağrına basmaya hazırdı.
Ama Erdoğan müzakereleri ilerletmek için gayret göstermedi. Baş müzakereci ataması bile aylar sürdü. Çünkü Türkiye’nin AB’ye girmesini hiçbir zaman istememişti. Onun gündeminde Müslümanlık alemi ve İslam ve Türkiye’nin, Osmanlı döneminde olduğu gibi, bu alemde önderliği vardı.
O, müzakere tarihini, sadece ve sadece Türkiye’deki liberal oyları çekmek için istemişti.
Bunda başarılı oldu. 2002 de oyların yüzde 34’ünü alarak ilk defa iktidar olan AKP 2007’de, bugün saçını başını yolan birçok laikin de oyunu çekerek, yüzde 47’ye çıktı.
Erdoğan’ın AB ile ilgili düşünceleri bugün de aynıdır. Onlar ne kadar onu istemiyorlarsa o da onları o kadar istemiyor. Bu nedenle, son gelişmeleri mazeret olarak kullanıp Türkiye’nin AB ilişkilerini referandum yoluyla koparma yolunu seçebilir.
Bu büyük bir hata olur.
AB’den kopmak dünyadaki en büyük barış ve özgürlük bloku ile ilişkileri koparmak, devasa bir pazarı riske sokmak demektir.
Bunun da – İngiltere’nin acı acı öğrenmeye başladığı gibi - bugün öngörülemeyen sayısız yıkıcı etkisi olur.
Türkiye’nin çıkarına olan güçlü, ekonomisi büyüyen, bir Avrupa daha çok para harcayan Avrupalılardır.
Ama dış politikada yaptıklarıyla bir adım sonrasını düşünme yeteneğine sahip olmadığını defalarca kanıtlayan bir liderliğin bunları hesaplaması beklenilemez.
İngiltere’nin ayrılma kararı almasıyla sarsılan AB’nin karnına bir tekme vurmak Erdoğan’a dayanılmaz gelebilir. O tekme Avrupa’dan çok Türkiye’nin canını acıtacak olsa bile.