Erdoğan’ın Türkiye’ye verdiği tahribatı durdurmak için AKP iktidardan uzaklaştırılmalıdır.
Bunu görmemek için kör olmak lazım.
Seçmen kör değil. Gözleri açık ve sağlam. Oyunun yüzde altmışını muhalefet partilerine vererek Erdoğan’a “yetti” dedi ve AKP’nin Meclis çoğunluğunu elinden aldı.
AKP de kör değil. Başına gelenin farkında ve iktidara tutunmak zorunda. Çünkü rant kaynakları kuruyacak. Bürokrasideki, yargıdaki gücü zayıflayacak. Orta Doğu’da çevirdiği dolaplar öğrenilecek. Bir sürü eski bakan, akraba rüşvet ve yolsuzluk hesabı vermek üzere hapse tıkılacak. Ortaya saçılması kaçınılmaz pislikler AKP’nin iktidara dönmesini zorlaştıracak.
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi bunları önlemek için her türlü tavizi verecek, her türlü tezgâhı kuracak, her türlü kandırmacaya başvuracak. Düşmemek, kaybettiği Meclis çoğunluğunu erken seçimlerde kazanmak için elinden geleni yapacak.
CHP ile HDP de kör değil. Oyların yüzde altmışını almış olan üç partinin koalisyon kurması gerektiğini biliyorlar. Onlar da bu amaç için büyük ödünler vermeye hazır.
Ama içlerinde birinin, MHP’nin, gözleri kör. Bir gözündeki perdenin adı: Milliyetçilik. Diğerindeki: Kürt Nefreti.
Derler ki:
Tanımadığımız için nefret ederiz. Ve nefret ettiğimiz için de tanıyamayız.
Derler ki:
Yaraladıklarımızdan nefret etmek insan doğasıdır.
Derler ki:
Zayıfların duyduğu öfkenin adına nefret derler.
Derler ki:
Birinden nefret ettiğimizde, onda bizde de olan bir şeyden nefret ederiz.
Derler ki:
Karanlık karanlığı kovamaz. Onu aydınlık yapabilir. Nefret nefreti kovamaz. Onu ancak sevgi yapabilir. Nefret nefreti, şiddet şiddeti çoğaltır. Sertlik sertliği çoğaltır. Kötülük zinciri – nefretin nefret, savaşın savaş doğurması – kopartılmalıdır. Aksi takdirde yok olmanın karanlık kuyusuna yuvarlanacağız.
Ama ne derlerse desinler boşuna.
Hem milliyetçi, hem bilge olmak imkânsızdır. Milliyetçilik; kişinin kendini başkalarının yerine koyma, onları anlamaya çalışma özelliğini söndürür. Beyni bulandırır. Nefret etmeyi kolaylaştırır.
Ama MHP onlardan nefret ediyor diye Kürtler, Dağ Türkü olmayacak. PKK teslim olmayacak. Abdullah Öcalan kavgayı bırakmayacak.
Orta Doğu’da mezhep ve ırk diktatörlükleri sona eriyor. Milyonlar yerlerinden sökülüyor. Tarihin başından beri var olan kentler yerle bir ediliyor. Akıl almaz barbarlıklar yapılıyor.
Bu çalkantının nedeni Arapların kabileden devlete geçerken demokrasi yolunu kullanmamış olmalarıdır. Osmanlı’nın dağılmasından sonra başlayan yolculuklarına ilk günkü gibi devam ediyorlar. Demokrasi, hâlâ Arap despotlarının aklına gelmiyor.
Ama kural bir defa yerleşti artık: Demokratikleş veya bölün.
Türkiye bu kuralın istisnası değildir. Ama bölgede aklını başına toplama potansiyeline sahip tek ülkedir. Soru, şimdi mi, çok geç olduktan sonra mı toplayacağıdır.
Lafı uzatmaya gerek yok. Saygıdeğer MHP’lilere son bir alıntı daha hediye edip ayrılacağım.
“Sizi nefret etmemeye davet ediyorum çünkü nefret kişinin adil davranması için boş alan bırakmaz, körleştirir ve bütün düşünce kapılarını kapatır.”
Bu sözler yaşarken bir nefret, gaddarlık ve despotluk ikonu olan Saddam Hüseyin’e aittir ve 2006’da asılmadan önce Irak halkına hitaben yazdığı mektuptan alınmıştır.