Otoriter liderler ile onları destekleyen halklar arasında imzalanmamış bir anlaşma var.
Lider; güven, istikrar ve ekonomide fırsatlar sağlar. Karşılığında halk ona uysallıkla boyun eğer.
Siyaset bilimciler böyle söylüyor.
Anlaşma bozulursa ne olur?
Merak edenler Türkiye’de olup bitenleri izleyerek bu sorunun cevabını öğrenebilirler.
İlk döneminde güven, istikrar ve ekonomik fırsatlar sunan veya sunmak için ciddi çaba harcayan AKP, bir daha geri dönmemek üzere, ortadan kayboldu. Her şey iyi giderken, halkla anlaşmasını bozdu. Aklın yolundan çıktı.
Çoğunluğun sevgilisi Erdoğan, beklemediği bir servete kavuştuktan sonra kendini kumara veren, kazandığından çok harcayan savurgan bir tüccara dönüştü.
Kendini de, Türkiye’yi de tüketmeye başladı.
Er geç en sıkı AKP destekçileri de bunun farkına varacak, Türkiye’nin bir felakete sürüklendiğini anlayacak
AKP eski günlerine dönemez.
Dönüş yolu adaletsizlik, haksızlık, şiddet, bozulan dostluklar, dönülen sözler, küstürülen kitleler ve akıl almaz akılsızlıkların enkazıyla doludur.
Erdoğan’ın (ve Türkiye’nin) yurtdışında tek dostu yok, ne içeride, ne dışarıda sözüne güvenen kaldı.
Erdoğan’ın Türkiye’yi getirdiği noktaya fazla şaşmamak lazım.
Dünyada demokrasi olmayan veya demokrasi olmaktan çıkmış birçok rejim var ama bunlardan, tamamı Uzak Doğu’da olmak üzere, çok azı başarılı oldu.
En büyük istisna Singapur’dur. Singapur’un ulaştığı refah düzeyi muhtemelen hiçbir zaman tekrarlanamayacak bir örnektir çünkü otoriter ülkelerde rastlanmayan iki şey üzerine kuruldu: Bilgelik ve dürüstlük.
Ülkelerin başarısı eğitim ve refah düzeyleri ile ölçülür. Bu ölçüye göre, Uzak Doğu örneklerini dışarıda bırakacak olursak, başarılı ülkelerin neredeyse tamamı demokrasi ile yönetilen Batı ülkeleridir.
İnsan bir defa ruhunu şeytana sattı mı, onu geri alması zordur
Demokrasi ile kalkınma arasındaki bağ, despotluk ile geri kalmışlık arasındaki bağ kadar belirleyicidir:
Demokrasi, kamu yararına işler; despotluk, despot ve yakınları yararına.
Erdoğan, Türkiye’nin zaten yüzeysel olan demokrasisini ve onunla beraber huzurunu, istikrarını ve gelişme potansiyelini tüketiyor. Kendisi de tükeniyor.
Türkiye’nin trajedisi hiçbir dönemde potansiyelini gerçekleştirememesidir. Doğal kaynaklarını, akarsularını, sahillerini, bereketli ovalarını ve yaylalarını, insanlarını süratle yutuyor ama bir adım ileri üç adım geri gidiyor.
Erdoğan, o bir adım ileri gidişi de kaldırdı.
Ama eğer kamuoyu araştırmaları doğru söylüyorsa, halk, daha doğrusu halkın Erdoğan’ı destekleyen kısmı, bunun farkında değil.
Hatta, inanılması güç ama, işlerin iyi gittiğine inanan büyük bir kesim var.
Düşüş sadece Türk Lirası’nın değerinde değil, değeri olan hemen hemen her şeydedir.
Er geç en sıkı AKP destekçileri de bunun farkına varacak, Türkiye’nin bir felakete sürüklendiğini anlayacak.
Anlayacak da ne yapacak?
İnsan bir defa ruhunu şeytana sattı mı, onu geri alması zordur.