Çok para ve güç sahibi olmak benim için hiçbir zaman öncelik olmadı.
Mesleğimde hep nefer olmayı, yani muhabir kalmayı yeğledim ve üst düzey görevlerden kaçtım. Genel yayın yönetmeni olmanın uzun mesaisi, stresi, sorumlulukları bana göre değildi. Altından kalkamayacağım için değil. Yapmak istemediğim için.
Pencereleri açılmayan binalar beni öldürebilirdi.
Bana uygun olan istediğim saat çalışıp istediğim saat tembellik etmekti. Aralıksız, saatlerce kitap okumaktı. İstediğim zaman kaçıp tenha, ağaçlı veya denizli yerlere gidebilmekti. Kimseden emir almamak, kimseye emir vermemekti. Kimseye yağ çekmek zorunda olmamaktı. Büyük maaşları kaybetmemek için ters işleri yapmak zorunda kalmamaktı.
Geceleri rahat uyumak, gündüzleri istediğim saatte uyanmaktı.
Özgür olmaktı, kısacası. Mümkün olduğu kadar canımın istediğini yapabilmek.
“Özgürlük canımızın istediği gibi yaşamaktan başka nedir? Başka hiçbir şey değildir” diyen Epictetus’un (MS 55 – 135) bu sözlerini bilmeden eski Yunan düşünürünün müridi olmuştum.
Canımın istediği gibi yaşayamadım, tabii. Kimse yaşayamaz, imkanları ne olursa olsun. Çünkü, gene Epictetus’un dediği gibi: “Bazı şeyler sizin iktidarınızdadır. Ve bazı şeyler değildir. Mutluluk ve özgürlük bu prensibi açık bir biçimde anlamakla başlar.”
Canımın istediği gibi yaşayamadımsa da canımın istediği gibi oldum.
Nasıl böyle oldum bilmiyorum ama oldum işte ve olduğuma memnunum.
İnsan neye aşırı derecede tutkunsa onun esiri olur.
Aşırı derecede parayı seven paranın paryası, aşırı derecede gücü seven gücün kölesi olur.
“Yeteri kadar para kazandım artık bırakıyorum,” diyen işadamı gören var mı? Ya da “Bu kadar iktidar yeter, ben eve gidiyorum” diyen bir cumhurbaşkanı veya başbakan?
Bırakamazlar ve gidemezler.
Erdoğan sarayında hem hükümdardır hem mahpus. Para ve güç zincirleriyle bağlıdır o binaya. Ne istifa edebilir, ne kaçabilir, ne emekli olabilir. Hatta ne de koşmayı bırakabilir; durursa düşer, çünkü.
Erdoğan olmak çok ama çok zor bir şey olmalı.
İstememenin ise esiri olunmaz.
Gücü de, parayı da küçümsemiyorum, zenginleri ve iktidar sahiplerini de.
Her insan mutluluğunu bulabileceğini sandığı yerde aramakta hür olmalı. Para ise para. Güç ise güç. Şöhret ise şöhret.
Ama bunların ötesinde veya bunlarla beraber başka bir şey var.
Ahlak.
Her işin, her amacın bir ahlak boyutu vardır. Ahlak doğru ile yanlış arasında doğruyu seçme yeteneğidir. Bu yetenek her insanda var. Yalan söylediğinde doğruyu söylemediğini bilmeyen olmadığı gibi, yanlış yaptığında yanlış yaptığını bilmeyen de yoktur. İçinde doğuştan var olan pusula ona her zaman doğru yolu gösterir, onu o yöne iter.
O yol, ama, nedense hep tenhadır.