Referandumdan sonra herhalde Erdoğan’ın başına gelen en hoş şey, ABD’nin yeni başkanı tarafından aranıp tebrik edilmek oldu.
Erdoğan ve Trump. Ruh ikizleri.
Türkiye’de demokrasinin tabutuna vurulan son çividen sonra, “hür” dünyanın liderinin tabutu yapan kişiyi tebrik etmesi ilginç değil mi?
O kadar da değil.
Trump, daha birkaç hafta önce Beyaz Saray’ın önünde Mısır Diktatörü Abdülfettah el-Sisi’yi bağrına basmış, Amerika’nın dış politika önceliğinin artık demokrasi olmadığını dünyaya ilan etmişti.
Trump ABD’sinin yeni sloganı ‘America First’tür. “Önce Amerika.”
“Önce Amerika” olduktan sonra Türkiye demokrasi mi, değil mi Trump’ın umurunda değil.
Umurunda olan, Amerika’nın çıkarları doğrultusunda hareket eden bir Türkiye’dir. Erdoğan’ın Türkiye’si de buna en uygun Türkiye’dir.
Washington, Türkiye’nin sığınacak limanı kalmadığının farkındadır.
Washington, Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen cihatçılara karşı savaşta Kürtleri yanına almayı yeğledi
Erdoğan’ın Avrupa Birliği ülkeleri ile olan ilişkileri düzeltilemeyecek kadar bozuktur. Türkiye’nin çevresinde “dostum” diyebileceği tek ülke kalmadı.
Moskova ile iyileşmeye yüz tutan ilişkiler, Ankara’nın Rusya’ya uyguladığı buğday ithalatı ambargosundan sonra buz çağına geri döndü. Putin’in bir daha Erdoğan’a güveneceğini var saymak hayaldir.
Türkiye’nin bu yalnızlığı ile Trump yönetimindeki Amerika’nın Orta Doğu’da daha aktif olmaya başlaması aynı döneme rastlıyor.
Erdoğan’ın Orta Doğu’daki girişimleri hezimetle sonuçlandı.
Suriye’de Esad’ı devirip kendi adamlarını yerine koyamadı, Suriye Kürtlerinin otonomiye doğru ilerleyişini durduramadı, uçuşa kapalı güvenli bölge kuramadı.
Türkiye’nin çevresinde “dostum” diyebileceği tek ülke kalmadı
Irak’ta köprübaşı kurma hayalleri de suya düştü.
Washington, Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen cihatçılara karşı savaşta Kürtleri yanına almayı yeğledi.
Her konuda kavga eden Washington ile Moskova’nın bir araya gelip Suriye’de Türkiye’yi bloke etmelerine yol açmak, herhalde Türk dış politikasının en büyük başarıları arasında sayılmayacak.
Türkiye’nin yapacağı en akıllı iş “zararın neresinden dönülse kârdır” sözünden hareketle Orta Doğu’dan elini eteğini çekmektir. Sovyetler Birliği, Afganistan’da; De Gaulle, Cezayir’de; Nixon, Vietnam’da böyle yaptı.
Ayıp değil.
Ama Ankara büyüklük rüyaları görmeye devam ettikçe mümkün de değil.
Taraftarlarına ne kadar güçlü olduğunu göstermek için dış politika, Erdoğan’ın elinde güçlü bir araçtır
Mümkün olan – daha doğrusu imkânsız olup mümkün görünen – Amerika’nın dümen suyuna girip, Orta Doğu’dan bir şeyler koparmaya çalışmaktır.
Bu olabilir mi?
Rusya (ve İran) Suriye’de aktif olmaya devam ettikçe, ne Amerika oraya geri dönebilir ne de Türkiye oradan istediğini elde edebilir.
Bu da önemli olmayabilir. Taraftarlarına ne kadar güçlü olduğunu göstermek için dış politika, Erdoğan’ın elinde güçlü bir araçtır. Bunu sonuna kadar kullanacağından emin olabilirsiniz.
Sonuç, bugüne kadar olduğu gibi, kan, gözyaşı ve başarısızlık olsa bile.