İktidara gelenlerin doğal eğilimi ellerindeki gücü artırmaktır.
Demokratik ülkelerde de demokratik olmayanlarda da eğilim bu yöndedir.
Güç, büyümek, çoğalmak ister.
Demokratik ülkelerde bu eğilimi engelleyen anayasa, yargı, kurumlar, gelenekler ve prensipler var.
Ama en büyük engel kişisel eğilimler, yani kişilerin demokrasiye saygılı olmaları, belirlenen çerçevenin dışına çıkma konusunda kendilerine hakim olmalarıdır.
Demokratik olmayan ülkelerde durum değişiktir.
Bu ülkelerde güç, bölünmüş değildir. Otoriteye sahip olan, kurumlar değil kişilerdir. Bütün kurumlar bu otoriteye tabidir.
Bu gibi ülkelerde liderin gücünü kısıtlayacak ne kurumsal ne de siyasi engeller vardır.
Türkiye böyle bir ülkedir.
“Türkiye böyle değildi ama AKP döneminde böyle oldu,” değil. Türkiye hep böyle bir ülkeydi.
Atatürk’ten beri.
Atatürk, saltanatı ve halifeliği kaldırdı. Onların yerine demokratik bir ülkenin sahip olması gereken bütün kurumları getirdi. Ama bu kurumlar demokratik olmak için gerekli güce sahip değildi. Yargı bağımsız değildi. Üniversiteler de. Vicdan hürriyeti yoktu. Resmi tarih ne diyorsa tarih oydu ve o tarih uydurmalarla doluydu.
Muktedirin sözü, hukuk dahil her şeyin üstünde idi. Resmi ideolojinin dışına çıkanlar şiddetle cezalandırılıyordu. Basın özgürlüğü, hür düşünce, kuvvetler ayrılığı gibi şeyler de hiç olmadı.
Cumhuriyet tarihi boyunca aşağı yukarı hep böyle idi.
Ecevit dönemi ile Evren dönemi arasında farklar vardı, tabii. Menderes dönemi ile Demirel dönemi arasında da. Ama temelde her şey aynı idi.
Erdoğan iktidara geldiğinde karşısında demokratik bir ülke bulmadı. Tek adam yönetimine geçmeye uygun ve yatkın bir ülke buldu.
Türkiye, Erdoğan Ankara’ya gelmeden çok önce otokratik bir ülke idi.
Türkiye’nin diğer demokratik olmayan ülkelerden, örneğin Rusya’dan farkı, ordunun politikadaki rolü idi.
1960’tan AKP iktidarına kadar generaller hem bütün hükümetlerin ortağı hem de tek etkin muhalefetti.
Erdoğan orduyu ekarte edince demokrasiden otoriterliğe giden yolda önünde hiçbir engel kalmadı.
Erdoğan’ın kendinden önce gelenlerden farkı, sistemi kökünden değiştirmeyi amaçlamasıdır.
Erdoğan, saltanatı ve hilafeti ortadan kaldıran Atatürk’ü ortadan kaldırmak, onun kurduğu düzenin yerine kendi düzenini getirmek istiyor. Bu düzen otokratik olacak, dine dayalı olacak. Türkiye Batı’ya sırtını dönecek, İslam dünyasının liderliğine oynayacak.
Türkiye Erdoğan’a kolayca teslim oldu.
Onu yavaşlatacak veya durduracak ne kurumsal ne de siyasal bir güç kaldı.
Erdoğan’ın önündeki tek engel, Erdoğan’dır.
Ne yapılabilir?
Bu üçünden biri:
Alış, sıvış, savaş.*
--
* “Savaş”ı Sivil İtaatsizlik anlamında kullandım.