Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Rumları “Guterres çerçevesinde” görüşme masasına çağırması, iç politikaya yönelik, gayriciddi, Kıbrıs sorununu çözme amacına hizmet etmeyen bir girişimdir.
Öyle anlaşılıyor ki Akıncı, toplumlararası görüşmelerin dokuz ay kadar önce başarısızlıkla sonuçlanmasını bir türlü içselleştiremedi. Kendine yeni bir var olma nedeni yaratmaya çalışıyor.
Akıncı “Guterres çerçevesi” diyerek, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in geçen yılın Haziran ayında, taraflara kapsamlı bir uzlaşı formülü verdiği izlenimini yaratmak istiyor.
Ama böyle bir çerçeve yoktur.
Guterres, sonuncusu 6 Temmuz 2017 gecesi İsviçre’deki Kıbrıs zirvesinde olmak üzere, taraflara değişik zamanlarda, değişik uzlaşı çerçeveleri sundu.
Elli yıllık tecrübe, Türklerle Rumların federal bir yapı altında bir arada yaşamak iradesine sahip olmadığını gösteriyor.
O gece de en çetrefilli konu olan garantiler ve asker konusunda bir sayfalık bir metin verdi. Ama bir uzlaşı sağlayamadı. Rum lider Anastasiades, konferansın birkaç gün uzatılmasını bile kabul etmedi.
Genel Sekreter “Bu şartlar altında konferansı başarısızlıkla kapatmaktan başka seçenek görmüyorum,” diyerek o gece buluşmayı sonlandırdı.
İsviçre zirvesinin en önemli başarısı, tarafların hiçbir önemli konuyu – tekrarlıyorum – hiçbir önemli konuyu kapatacak biçimde (closure) mutabakata varmamış olduklarını tescil etmesidir.
Akıncı’nın önerisinin gayriciddi olduğunu kanıtlayan ikinci unsur şudur:
Cumhurbaşkanı, İsviçre hezimetinden sonra ilk defa 16 Nisan’da Anastasiades ile Lefkoşa’da bir araya geldi.
İki saat baş başa görüştüler.
Güvenilir bir kaynaktan öğrendiğime göre, Akıncı bu toplantıda Anastasiades’e “ Görüşmelere Guterres belgesi çerçevesinde yeniden başlayalım mı,” şeklinde bir öneride bulunmadı.
İki lider daha önce karşılıklı reddettikleri önerilerini birbirlerine yinelediler. (Niye bunu yapıp duruyorlar, anlamak mümkün değil. Sıkılmıyorlar mı?)
Yani, buluşmaları 2014-2017 arasında yaptıkları görüşmelerin bir microcosm’u oldu.
Ve o görüşmeler gibi sonuçsuz kaldı.
Konunun bir başka ilginç tarafı Akıncı’nın çıkışından sonra CTP ve AKEL (kuzey ve güneydeki iki ana sol parti) dahil, bir çoğunun “Guterres çerçevesinde” görüşmelere destek vermesidir.
Onlar da Akıncı gibi iki bölgeli, iki toplumlu federasyonun hâlâ karşılıklı görüşmelerle mümkün olduğu izlenimini canlı tutmaya çalışıyorlar.
Guterres, sonuncusu
6 Temmuz 2017 gecesi İsviçre’deki Kıbrıs zirvesinde olmak üzere, taraflara değişik zamanlarda, değişik uzlaşı çerçeveleri sundu.
Halkı – halkları – aldatıyorlar.
Çok geçmeden Birleşmiş Milletler de bu oyuna katılacak. Guterres “geçici görevlendirme ile” Kıbrıs sorunu ile ilgili yeni bir temsilci atama niyetinde olduğunu Anastasiades ve Akıncı’ya bildirdi bile.
Her iki toplum da biraz mırın kırın edecek, sonra masaya dönecek. Sonucun gene başarısızlık ve hüsran olacağını bile bile.
Birleşmiş Milletler’in amacı statükoyu değiştirmek değil, yeniden birbirlerini gırtlaklamaya başlamasınlar diye iki toplumu masada tutmaktır. Başta ABD olmak üzere, İngiltere ve Almanya gibi batılı ülkeler de aynı kafadadırlar.
Ama elli yıllık tecrübe, Türklerle Rumların federal bir yapı altında bir arada yaşamak iradesine sahip olmadığını gösteriyor.
Kıbrıslıların kaderini değiştirmek, Kıbrıs’ı AB, Nato ve Türk-Yunan ilişkilerinde bir sorun olmaktan çıkarmak için yeni bir dil, yeni yöntemler, yeni çözümler gerektirir.
Eski, kabul görmeyeceği açık, klasik formülleri terk etmek ve “kutunun dışında” düşünmek şarttır.
Bunu, Akıncı ve Anastasiades’in yapması zor. Onlar asansör müziği gibi kendilerini tekrarlamakla meşguller. Yaşları cesur olmaya, risk almaya müsait değil.
NOT: Bu yazı daha önce bazı paragrafları eksik olarak yayınlanmıştı.