Altmış yıl kadar önce İsrail’in güneyindeki, antik Masada hisarlarındaki Herod Sarayı’nda kazı yapan arkeologlar, toprak bir çömlek buldular.
Çömleğin içinde 800 yıl önce nesli tükenen Yahudiye hurmasının birçok çekirdeği vardı.
Çömlek M.Ö. 155 ile M.S. 64 yılları arasında gömülmüştü.
Tohumlar bir üniversitenin deposunda kırk yıl rafta kaldı. Sonra, içlerinden üç tane alınarak 2005’teİsrail’in güneyindeki bir bölgeye ekildi.
Metuşelah, İdris Peygamber’in oğludur ve Tevrat’ta adı 969 yıl hayatta kalarak en uzun ömür süren insan olarak geçer
Sekiz hafta sonra, tohumlardan biri filiz verdi.
İki bin yıl kadar uyuduktan sonra uyanan bu hurmaya Türkçe çevirisi ile Metuşelah adı verildi.
Metuşelah, İdris Peygamber’in oğludur ve Tevrat’ta adı 969 yıl hayatta kalarak en uzun ömür süren insan olarak geçer.
Metuşelah’ın boyu üç metreyi geçti, ama ne ona adını veren insan kadar uzun yaşayabilecek ne de meyvelerinden kimse yiyebilecek, çünkü erkek çıktı.
Sadece spor veriyor - rüzgârla havaya karışıp döllendirmek için dişi arayan toz tanesi kadar ufak milyonlarca tohum.
Bahçemdeki hurmaların hepsi erkek olduğu için sporları yakından tanırım.
Hurmalarımın biri hariç hepsi kendiliğinden yetişti.
Bahçede yürüdüğümde, dikkatlice bakarsam yere düşen, kuşların, tarla farelerinin veya rüzgârın taşıdığı tohumlardan çıkan fidancıklar görürüm.
İşte burada, kurumuş otların ortasında, kibrit çöpü inceliğinde ve uzunluğunda, dört beş yaprak vermiş bir ceviz.
Yapraklarının şeklinden anlıyorum ceviz olduğunu.
Ağaçların hangi cinse ait olduğu yapraklarının kokusundan anlaşılabilir, eğer o ağaçlarla aşinalığınız varsa.
Eğilip minik bir yaprak koparıp parmaklarımın arasında eziyorum ve cevizin kabuğunda da bulunan o acımtırak, koyu kokuyu alıyorum.
Kargalar buldukları cevizleri kırmak için yüksekten yere bırakırlar. Bazılarını kaybederler veya yemişin yanında bir tehlike varsa, yılan veya kedi, öylece bırakırlar.
Bu öyle bir ceviz olmalıydı.
Onun bulunduğu yere, başka ağaçlara yakın olduğu için ceviz fidanı dikmezdim.
Ceviz, yer ister.
Dokunulmazsa küçük bir cami ve minaresi kadar yer kaplayan ulu bir ağaç olur. Köyde, evime giden yolda, bakmaktan her zaman haz aldığım öyle bir ağaç var.
Cevizin kendiliğinden çıktığı yere ekeceğim bir fidan, az güneş alacağı için kuruyacak veya çok yavaş büyüyecekti.
Ama burada serpilecek ve kendine bir yer açacak. Aksi takdirde filizlenmez, uykuya yatmayı tercih ederdi.
Toprağın üstünde, neredeyse küçük parmağım kadar bile uzun değil, ama altında kökleri çok uzundur. Bir su damarı buluncaya kadar aşağı indi, yaprak vermeden.
Böyle bir ceviz yedi yıl kadar önce, bir mandalina ağacının köküne yakın bir yerde çıkmaya başladı.
Dokunmadım.
Mandalinaya verdiğimiz sudan o da içti. Geçenlerde baktım, ilk yemişlerini çıkarmaya başladı.
Yerde çam, servi, incir, yenidünya, çitlemit, harnıp ve başka türlerin, ben ekmeden çıkan fidancıkları da var.
Bir toprak parçasına sahipseniz bir bölümünü, tarla kenarlarında dar bir hat bile olabilir, süresiz nadasa bırakın
Bu olgu her zaman vardı, ama üç sene önce evimin içinde bulunduğu dönümleri sürmeden ve herhangi bir şey ekmeden kendi haline bıraktıktan sonra hızlandı.
Bitkilerin ve kır çiçeklerinin çoğalması ve çeşitlenmesiyle birlikte bahçedeki kelebek, sinek ile kuş sayısı ve cinsi de arttı.
Bir şey daha çoğaldı. Bahçenin, bana ve beni ziyarete gelenlere verdiği mutluluk.
Bir toprak parçasına sahipseniz bir bölümünü, tarla kenarlarında dar bir hat bile olabilir, süresiz nadasa bırakın. Doğa, orasını kendi elleriyle zenginleştirecek, sizi ödüllendirecektir.