Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs sorununun hâlli konusunda kafaları karışıktır.
Konu çok karmaşık gibi görünse de iki seçeneğe indirgenebilir:
· İçinde yaşadığım durumdan memnunun ve böyle gitmesine razıyım.
· Bu duruma razı değilim. Ada, federal bir yapı içerisinde birleşsin ve bir Avrupa Birliği ülkesinde yaşayayım istiyorum. Bunun için risk almaya hazırım.
Lafı dolaştırmadan risklerin ne olduğunu söyleyeyim:
Güvenlik riski: Türkiye’nin Kıbrıs’taki statükoyu garanti etmekten vazgeçmesi ve Türk askerinin adadan çekilmesi. Bu durumda, bizi korumasız sanan aşırı sağcı Rumlar eskiden olduğu gibi Türklere karşı şiddet uygulayabilir mi?
Ekonomik risk: Bizden her sahada çok ileri olan Rum’un rekabetinin yaratacağı sorunlar. Şirketlerimiz, marketlerimiz, hastanelerimiz, sendikalarımız vesaire, daha üst düzey hizmet sunan Rumlar karşısında ayakta durabilir mi?
Daha birçok risk eklenebilir bu listeye, ama sanırım en önemlileri bunlardır.
Aslında, eğer adanın Türkiye tarafından bize hediye edilen üçte birinde, iyi işleyen bir devlet mekanizması ve başarılı bir eonomi kurabilseydik bu soruları sormaya gerek kalmazdı.
KKTC bir devlet değil, devlet taklidi yapan zayıf ve kokuşmuş bir yönetimdir.
Bize ait yerde rahat ve huzur içinde yaşardık.
Ama böyle bir şey söz konusu değil.
KKTC bir devlet değil, devlet taklidi yapan zayıf ve kokuşmuş bir yönetimdir.
Türk askerinin adaya çıkmasından sonra iktidara gelenler, devleti düzenlemek yerine enerjilerini Rumların arkada bıraktığı en lokum mülkleri kendilerinin ve ahbaplarının üzerlerine geçirmeye harcadılar.
Türkiye’nin yakın zamana kadar bol keseden yolladığı paraları da çarçur ettiler.
Rumlarla olan medeniyet ve refah yarışında – eğer böyle bir yarış olduğundan bahsedilebilirse – bizi geri bıraktılar.
Rumlar, adanın en verimli ve güzel kısmını kaybetmesine rağmen, Avrupa Birliği’ne girmeyi başardı ve iyi işleyen bir devlet mekanizması kurdu. O taraf, bu taraftan çok daha zengindir, düzenlidir ve Rumlar bizden 40-50 yıl öndedir.
Genelleyecek olursam, halk olarak bencillik ve uyuşukluk, politik kadro olarak kokuşmuşluk ve kafasızlıktır, buna neden olan.
Bu kadro, aramızda yaşayan birçok liyakatli ve erdemli kişiyi işe koşup KKTC’yi adam etme işini beceremedi.
Hâlen iktidarda bulunan koalisyonda dürüst ve iyiniyetli politikacılar var, ama sorunların altından kalkacak donanım ve cesarete sahip değiller.
Kendimizi kandırmayalım. Rumlarla uzlaşıp federal bir yapı altına giremezsek bizi bekleyen, Türkiye’nin geri kalmış kentlerinden birinin düzeyine inmektir.
Rahmetli babamın sözleriyle: Hem köpek tok olsun, hem ekmek bütün
Seçenek sizin, diyorum.
Diyorum ama çoğunluğun düşüncesinin ne olduğunu biliyorum:
Rumlarla anlaşalım ama bizim her istediğimizi kabul etsinler. Topraklarını geri istemesinler. Asker ve garantiler de kalsın, Türkiye’den paracıklar gelmeye devam etsin, buna AB’den gelecek mamayı da katık edelim.
Yani, rahmetli babamın sözleriyle: Hem köpek tok olsun, hem ekmek bütün.
Çok harika olurdu.
Ama böyle bir dünya yok.