Ozanköy
Sessizlik.
Oturduğum yerden duyduğum tek ses serçelerin ötüşleri.
"O kadar çabuk değil bayım, biz de varız" diyerek buzdolabı çalışmaya başlıyor. Şükür ki sesi serçelerinki kadar sürekli olmayacak.
Alıştığımız hayat felç oldu. Artık her gün pazar. Dört günden beri cebimden para çıkmadı. Yollar araçsız, sokaklar insansız. Hava temiz, sessiz.
Kabul edin; eğer Koronavirüs ile doğrudan yüz yüze gelmediyseniz bu salgının getirdiği zorunlu ev hapsi ve kurduğu aktivite giyotininin olumlu, hatta hoş tarafları da var.
Aralıksız çalışan bir fabrikada yapılan mesaiye benzeyen hayatımızı zorunlu bir izne çıkardı.
Bir çocukken sıkıcı derslerden sokağa salıverilmişlik gibi... Bir iç rahatlığı ve ferahlama, bir felaketten sağ kurtulmuşluk hissi.
Bu duygular da var yaşanan salgının kıyısında.
Endişeler ve korkularla kuşatılmış -hasta olacak mıyım, sevdiklerime bir şey olacak mı, işsiz kalacak mıyım, şirketim batacak mı- bir izin ama gene de izin.
Yirmi yıl kadar önce kalp krizi geçirmiş ve iki ay kadar eve kapanmıştım.
Yazı yazmayı bırakmıştım. Sosyal hayattan tecrit etmiştim kendimi. Kapım çalınmıyordu. Benden bir şey istenmiyordu.
Bütün kararlarımı ertelemiştim. Kalkıp giyinmek, tıraş olmak, randevulara gitmek gibi bir derdim yoktu.
Geleceği düşünmüyordum. Üstümden ağır, çok ağır bir yük kalkmış gibiydi. O yük o kadar uzun zamandan beri sırtımdaydı ki orada olduğunu bile unutmuştum. Varlığımın bir parçası olmuştu.
Kalp krizinden sağ kurtulmak beni hafifletmiş ve ferahlatmıştı.
Bu günler bana o günleri hatırlatıyor.
O günlerde tanıdığım bilge bir kadın bana "artık siz gözlemcisiniz," demişti. Yaşamımın bahçe duvarının dışına çıkmamalı, katılımcı olmaktan vazgeçmeliymişim.
Onunla hemfikirdim. Hayatımı değiştirmek istedim. Ama değiştiremedim. Başta çocuklarım olmak üzere beni eski hayatıma bağlayan, koparmamın mümkün olmadığı zincirler vardı.
İstediğim hayatı yaşamaya yıllarca sonra başlayabildim, ama bu defa da işimden kovuldum ve her şey gene altüstü oldu.
Birçok kişi bu salgının dünyayı değiştireceğini düşünüyor ama değiştirecek mi?
Hiçbir şey kontrolümüzde değil.
Hayat, her zaman olmasa bile hemen hemen her zaman, üzerinde etkimiz olmayan gelişmelerden oluşur.
Yaşamımız, yaşam bizi değiştirmeyi aklına koyduğu zaman değişir ancak.
Bunu kavramak, dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlamanın birinci kuralıdır belki.
Bacadan rüzgâr sesi geliyor. Dışarıya çıkınca sallanan servileri görüyorum. Karşı koymadan, rüzgâr nereye iterse o yöne yatıyorlar. Kamışlar fırtınalı bir denizde çalkalanan yosunlar gibi.
Telefonda eski dostum Şerif Kaynar var.
"Neler yapıyorsun bakalım?"
"Hayatımı sorgulamaya başladım," diye cevaplıyor.
Sonucu öğrenmek istiyorum.
"Yumurtayı daha fazla yemem gerekiyormuş," diyor.