Her gün, yabancı gazetelerde iklim değişikliği ve onun ikiz kardeşleri olan insan kaynaklı kirlilik ve tükenişle ilgili haberler okuyorum.
Son günlerde okuduğum ve aklımda kalan haberlerden birkaç örnek vereyim:
Takvimler 2050’yi gösterdiğinde denizlerde balıktan çok plastik olacak.
Kullandığımız plastik, atıldığı yerde zamanla ufalıyor ama bu parçacıklar yok olmuyor. Daha da ufalıyor. Bu mikroskobik parçacıkların bulunmadığı hiçbir okyanus, deniz, göl, akarsu kalmadı.
Okyanusların yüzeyinden en derin yerlerine kadar her yerde, irili ufaklı plastik parçaları yüzüyor.
Deniz yaratıkları bunları yutuyor ve etlerine geçiriyor. Sağlıklıdır diye balık yerken plastik de yiyoruz.
Gelecek defa midye tava veya dolmasını ısmarlamadan önce şu istatistiği hatırlamanızda yarar olabilir: Her yüz gram midyede 70 mikroplastik parçası var.
Plastik, zooplanktonlardan balinalara kadar, bütün deniz yaratıklarının vücuduna nüfuz etti.
Deniz, içine attığımız pisliği bizlere soframızda geri sunuyor.
Denizlerdeki çöpün yüzde 89’u, bir defa kullanılıp atılan alışveriş torbası gibi plastiklerden oluşuyor.
Bu plastikler sadece deniz ürünlerinden değil, içtiğimiz sudan ve aldığımız gıdalardan bize de geçiyor.
Denizlerin milyarlarca yıl süren normal hâllerinden sapmalarının tek nedeni pislenmek değil. Kutuplardan ada büyüklüğünde buzullar kopup sularda eriyor. Gittikçe hızlanmakta olan bu süreç, deniz suyu seviyesini yükseltecek ve deniz kıyısındaki bütün yerleşim yerleri su altında kalacak.
Aşırı avlanma nedeniyle balıkların tükenmesi bir başka deniz sorunu.
Meydana gelmekte olan felaketlerin tam listesini yazsam kitap olur.
İnsan yok olmak istemiyorsa yeni bir dünya düzeni kurmalıdır.
Mevcut kuruluşlar sorunu hâlledemez.
Devletler ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlar, insanı ve onun yok etmekte olduğu ve onunla birlikte yok olacak diğer canlıları kurtarmak için yeterli otoriteye, güce, hatta kararlılığa sahip değil.
Ne yapılabilir?
Bilim adamları alarm düğmesine basmaya, insanlar hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşamaya, hükûmetler önlem almamaya devam ediyor.
İnsan her şeye alışır, uyum sağlar. Bozulan bir dünyaya da alışacaktır. Bozulan iklim, türlerin yok oluşu, kirlenen hava “yeni normal” olacak.
Ama alışmak da çözüm olmayacak, çünkü bozulma durmayacak, yok oluşun kapısı çalınıncaya kadar devam edecek.
İnsan aptal bir yaratıktır, aklı hiçbir zaman başına gelmez.
Geçen yüzyılda iki dünya savaşı yaşandı. Milyonlarca insan öldü, birçok ülke harap oldu, ölçüsüz bir yoksullaşma yaşandı. Ama insanlar bu felaketlerden ders aldı mı?
İkinci Dünya Savaşı’nda en fazla zararı gören insan topluluğu olan Yahudilerin kurduğu İsrail’in yaptıklarına bakın… Yemen’i yerle bir eden Suudilere… Canının çektiği yeri istila eden Amerika’ya… Viraneye çevrilen Suriye’ye… Venezuela’ya... Zimbabwe’ye…
Bu kadar aptal bir yaratığın yaşam hakkı var mı?
Yok olsa kâinat ne kaybeder?