Otobiyografi, insanın kendi hayat hikâyesi; biyografi, bir kişinin bir başkası tarafından yazılan yaşam öyküsüdür.
Bunlar Türkçe'de eksikliğini en çok hissettiğim yazı türleridir.
Atalarımız Anadolu’ya kitapsız ve kalemsiz geldiler. Alfabeleri yoktu, kelimeleri azdı.
Dillerini Arapça ve Farsça kelimelerle zenginleştirdiler ve Arap alfabesini kabul ettiler. Sonunda Arapça harflerle yazılan Osmanlıca diye bir dil ortaya çıktı.
Ama kitap Osmanlı’ya yabancıydı. Eski Yunan ve Roma’da yaygın olan tarih, deneme veya mektup yazmak veya felsefe, Anadolu’da eksik kaldı.
Osmanlı’nın özellikle ilk yılları hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmememizin en önemli nedeni budur.
Milattan Önce 484-425 yıllarında yaşamış olan Halikarnas (Bodrum) doğumlu Herodot’un Yunan-Pers savaşını anlatan Historia’sı ilk tarih kitabı sayılır.
Eski Yunan ve Roma’da retorik, yani güzel konuşma ve yazma, hayatta başarılı olmak isteyen erkeklerin sahip olabileceği en önemli beceriler arasındaydı.
Ünlü devlet adamı Genç Pliny (MS 61-113) seçme mektuplarını kitaplaştırmıştı. Hâlâ basılan bu mektuplardan şairlerin veya kendini şair sananların meydanlarda veya evlerinde şiir okuma günleri düzenlediklerini öğreniyoruz.
Jül Sezar (MÖ 100-44), Roma’dan İspanya’ya yaptığı deniz seferini anlatan Yolculuk adlı bir şiir yazmış, söylevlerinden bazılarını bir kitapta toplamıştı.
Roma’nın en ünlü generali, MÖ 58 ila 52 yıllarında Galya’yı, bugünkü Fransa, fethe girişti. De Bello Gallico, Galya Savaşları, adlı kitabı yedi yıl süren fetih harekâtının her yılını anlatan ve bugün hâlâ okunan yedi kitap içeriyor.
Veni vidi vici (geldim, gördüm, yendim) sözü Anadolu’da kazandığı bir zaferden sonra Roma’daki Senato’ya yazdığı mektuptandır.
Bu böylece sürüp gitti.
Osmanlı’da ve Osmanlı öncesi Türklerin tarihinde, bunlara benzer az yapıt vardır. Olanlar da Atatürk’ün1928’de yaptığı harf devrimi ile Osmanlıca bilmeyenler için erişilemez oldular.
Otobiyografi ve biyografi yazma geleneği, yeni çıkan kitapları az çok izlediğim Amerika ve İngiltere’de bütün hızıyla devam ediyor.
Bu ülkelerde herhangi bir sahada belirli bir üne kavuşmuş neredeyse herkesin hayat öyküsünü kitaplarda bulmak mümkün. Mozart gibi geçmiş dâhiler hakkında ise hâlâ kitap yazılıyor.
Hayatını bir tek kişinin biyografisini yazmaya adamış yazarlar var.
Bu endüstrinin Batı’da iki temel dayanağı var: geniş bir okuyucu kitlesi ile biyografi ve otobiyografileri büyük avanslarla finanse eden bir yayın sektörü.
Financial Times’a göre, Penguin Random House adlı yayınevi Barack ve Michelle Obama’nın anılarına 60 milyon dolardan fazla para ödedi.
Bu sahada hâlâ Batılılardan çok Osmanlı’ya yakınız. Okuyucu kitlesi küçük ve birçok yayınevi bırakın avans vermeyi, telifleri bile geç veya eksik ödüyor.
Ama ben gene hayıflanmaya devam edeyim.
Cumhuriyet’in en ünlü şarkıcısı Zeki Müren’in biyografisini okumak ilginç olmaz mıydı? Ya da Aziz Nesin’in, Yaşar Kemal’in, Orhan Veli’nin, Fatin Rüştü Zorlu’nun, Türkan Şoray’ın, Orhan Gencebay’ın, Ara Güler’in, Nuri Bilge Ceylan’ın?