19 Aralık 2017

Güzellik kalır, ızdırap geçer

Çalışmayı bırakmamakla uzun ömürlü olmanın ilişkisini sorgulayan bir araştırma var mı acaba?

Birkaç gün sonra 100 yaşına basacak olan İngiliz yazar Diana Athill, Guardian gazetesi ile yaptığı söyleşide hayat felsefesini şöyle özetledi:

“Başkalarına zarar vermeden, mümkün olduğu kadar çok keyifli yaşamak.”

“Amin,” diyorum.

Ama bir şey ekleyeceğim:

“Başkalarına zarar vermeden ve başkalarının size zarar vermesine izin vermeden mümkün olduğu kadar çok keyifli yaşamak.”

İkincisi birincisinden daha zor, zira insanın çevresinde, hayatını zehir etmek için fırsat kollayan, bildiği ve bilmediği bir düşmanlar kalabalığı var.

Özellikle, biraz başarılı olmuşsa.

Ama kolay olan ne var?

Zor, sonuçta, kolaydan evladır çünkü daha ilginçtir.

“Kolayın üstesinden gelmek,” diye bir deyim olmasının nedeni bu olmalı.

Pek az insanın dinç ve aklı yerinde ulaştığı yaşa ulaşırken Athill’in vazgeçmek zorunda kaldığı şeylerden biri araba kullanmak olmuş.

Bunun dışında, yüz yaşında olmak nasıl bir şey?

“Muhakkak değişmişimdir ama hiç değişmediğimi düşünüyorum,” oluyor cevabı. “Şimdi kendime daha çok güveniyorum. Yaşlanmanın en büyük avantajlarından biri bu – başkalarının ne düşündüğünü umursamaktan vaz geçiyorsun.”

Guardian’a yeni bir kitaba başlamış olduğunu söylüyor.  

Çalışmayı bırakmamakla uzun ömürlü olmanın ilişkisini sorgulayan bir araştırma var mı acaba?

“Yüz yaşında, kalemiyle hayatını kazanan yaşayan pek insan düşünemiyorum,” diyor.

İki kardeşini de kaybetmiş.

Onun hâlâ yaşıyor olmasında çalışmaya hâlâ devam ediyor olmasının etkisi var mı?

Kim bilir.

Kimin ne kadar yaşayacağı çözümsüz bir muamma değil mi?

Geç yaşlara kadar konser veren piyanistler de genellikle uzun yaşar.

Çalışmayı bırakmamakla uzun ömürlü olmanın ilişkisini sorgulayan bir araştırma var mı acaba?

Geçenlerde bir dergide şunu okumuştum:

Henry Matisse (1869-1954),
1917’de Fransa’nın Akdeniz kıyısındaki Nice kentine taşındıktan sonra her hafta yakınlardaki bir köyde yaşamakta olan Pierre-Auguste Renoir’ı (1841-1919) ziyaret etmeye başlamış.

Yaşlı, eşi ölmüş, hayalete dönüşmüş, romatizmalı Renoire resim yapmaya devam ediyordu.

Ama hastalık onu o kadar etkilemişti ki, bileklerine bağlanan fırçalarla çalışabiliyordu. Tuvale her fırça sürdükten sonra acıyla inliyordu.

Matisse, dünyaca ünlü birçok yapıta sahip olmasına rağmen neden hâlâ uğraştığını sormuş Renoir’a.

“Çok basit,” diye cevap vermiş usta. “Güzellik kalır; ıstırap sonunda geçer.” 

Altmış yıldır, azalmayan bir enerji, merak ve arayışla resim yapan İngiliz David Hockney’nin geçtiğimiz kasımda New York Metropolitan Müzesi’nde büyük bir retrospektif bir sergisi açıldı. Hockney seksen yaşında. O da Renoire gibi ölünceye kadar çizecek.

En şanslı insanlar, en güçlü veya en zengin olanlar değil, yaptıkları işe olan tutkularını hiç yitirmeyenler

*

İnsanın hayatında her şey geçer – çocuklar, evlilikler, sevgililer, hırslar – işi kalır.

Eğer, “bir-an-önce-emekli-olayım-da-kurtulayım” değil de tutkuyla yapılan bir işse.

En şanslı insanlar, en güçlü veya en zengin olanlar değil, yaptıkları işe olan tutkularını hiç yitirmeyenlerdir.


Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor

"
"