Binlerce yıl tepelerinde dünya yanar, yeniden yapılır ve yeniden yanarken Grönland Köpekbalıkları sessizce yüzüp duruyorlardı.
Bu balıklar dünyanın en uzun ömürlü omurgalı yaratıklarıdır, ama ne kadar uzun ömürlü oldukları yeni ortaya çıkıyor.
Danimarkalı Jan Heinemeier adlı bir fizikçi, 2008’de, Grönland Köpekbalıkları'nın gözlerinde bulunan bir kristali Karbon (C-14) testine tabi tutarak kaç yaşında olduklarını öğrenmeye çalıştı.
Köpekbalıklarından biri, beş metre uzunluğunda bir dişi, 272 ila 512 yaşlarında idi.
Büyüklük göreceli olarak iyi bir yaş göstergesidir. Bazı Grönland Köpekbalıkları'nın yedi metre uzunluğa ulaşmış olması, denizlerde bu cinsin, altıncı yüzyılını idrak etmiş veya idrak etmeye yakın örneklerinin dolaşmakta olduğuna işaret etmekte.
Grönland Köpekbalığı göze pek güzel görünmez. Küt bir yüzü vardır, yüzgeçleri cüce kalmış gibidir ve gözleri ommatokoita elongata adlı uzun, kurda benzeyen bir kabuklu hayvana ev sahipliği yapar.
Bu yaratıklar, hayvanın korneasına yapışırlar ve onları neredeyse kör etmek yanında pek hak etmedikleri bir biçimde iğrençleştirirler.
Bu yetmezmiş gibi, bu köpekbalıkları gövdelerinde yüksek yoğunlukta üre olduğu için kötü kokarlar. Ürenin fonksiyonu vücutlarındaki tuz yoğunluğunu okyanuslardakine eşit tutmak, bu sayede ozmos, geçişme, nedeniyle su kaybetmelerine veya kazanmalarına mani olmaktır.
Bunun bedeli bu balığın fena halde idrar kokmasıdır.
O kadar ki, birçok Inuit (Eskimo) efsanesinde bu köpekbalığının deniz tanrıçası Sedna’nın oturağından doğduğu yazar.
Gene aynı üre nedeniyle, taze yenmesi hâlinde eti insan için zehirlidir.
Çiğ veya bir süreçten geçmemiş olarak yerseniz etindeki toksinler nedeniyle "köpekbalığı sarhoşu" olabilirsiniz; başınız döner, diliniz damağınıza dolanır, kusarsınız ve yalpalarsınız.
Yenebilmesi için birkaç ay gömülüp fermente olmaya terk edilmesi ve birkaç ay da kurumak için açık havada asılı tutulması gerekir.
Bu süreçlerden geçtikten sonra hákarl adı verilen küçük parçalara ayrılan et kimilerince leziz, kimilerince tiksinçtir.
Yaşlı ve muhterem bir yaratıktan beklenilebileceği gibi Grönland Köpekbalığı yavaştır. Son sürat gider ve muazzam bir gayret içinde olursa ulaşabileceği hız saatte 1,7 ile 2,2 mil arasındadır.
Denizdeki et yiyen en büyük iki yaratıktan biri olmasına rağmen metabolizması hayret uyandıracak derecede yavaştır. İki yüz kilo ağırlığındaki bir balığın hayatta kalabilmesi için günde bir buçuk çikolatalı bisküviye eşit kalori alması kâfidir.
Derinlerde yaşarlar ve hayatları gizemlidir.
Suyun yüzeyinde göründükleri de olur ama okyanusun dibine yakın, soğuk ve karanlık yerlerde yaşamayı tercih ederler.
Hiç kimse bir Grönland Köpekbalığı’nın doğurduğuna şahit olmadı, çiftleştiğini de görmedik.
İnsanlara görünmez oldukları için nesilleri tehdit altında mı, onu da bilmiyoruz. Resmen "tehdit altında olmaya yakın" olarak biliniyorlarsa da okyanuslardaki en kalabalık köpekbalığı cinsi de olabilirler, yok olmaya yakın da.
Bazı zamanlarda, vücutlarındaki yağdan yararlanmak için aşırı derecede avlanıldıklarını biliyoruz.
Norveç takımadalarında ciğerinin yağından elde edilen boya ile boyanan evlerin elli yılın ardından bile ışıldadığı söylenir; benzersiz bir boya.
Bildiğimiz bir başka şey, dişilerin doğuracak olgunluğa 150 yılda eriştiği, bu nedenle çoğalmalarının yavaş olduğudur.
Yunan şair Oppian (M.S. İkinci Yüzyıl) tehlike karşısında anne veya baba köpekbalığının mağaraya benzeyen ağzını açarak yavrusunu içeride sakladığını yazar. Bunun, heyhat, doğru olması pek mümkün olmadığı için yavruları bizim kollamamız gerekecek.
Grönland Köpekbalığı olmadığım için memnunun. Beş yüz yılı doldurmaya yetecek kadar düşüncem yok.
Ama onların var olmasının düşüncesi bile ümit veriyor.
İçinde bulunduğumuz kıyamet tezgâhından çıkışımızı görecekler ve ardından gelecek olan çöküntüyü ve onu izleyecek olan, şu anda hayal edilmesi bile mümkün olmayan şeyleri; dönüşümleri, vahiyleri ve belki özgürleşmeleri... Onların güzellikleri bunda, sürüp giden yaşamlarındadır ve bu nefes kesici bir şeydir.
Bu yavaş, pis kokan, yarı kör yaratık bu gezegenin sunabileceği ebedi olmaya yakın tek şey olabilir.
* * *
Yukarıdaki yazı Katherine Rundell’in London Review of Books’un 7 Mayıs sayısında çıkan Consider the Greeland Shark adlı yazısının tarafımca yapılmış özet bir çevirisidir. Yazıyı o kadar sevdim ki sizin mahrum kalmanızı istemedim. Umarım ondan izinsiz çevirip yayımladığım için beni affeder.