06 Ağustos 2019

Gaz konusunda uzlaşı mümkün mü?

Moskova, Türkiye ile müttefikleri arasında yeni bir nifak sokmak için Erdoğan’ı Doğu Akdeniz’de daha da saldırgan olmaya teşvik edebilir

Türkiye’nin en temel ekonomik sorunlarından biri enerji fakirliği nedeniyle büyük bir petrol ve gaz ithalatçısı olması ve bunun yarattığı büyük ticaret açığıdır. 

Bu açık, kısa vadeli dış borç ile kapanmaktadır. Borçlanma ihtiyacı her 15-20 senede bir ekonominin krize girmesinin önemli nedenlerinden biridir.

Enerji ithalatı olmasa ekonomi cari açık vermez ya da acı vermeden yönetilebilir bir düzeyde olurdu.

Bu nedenle Ankara, uluslararası hukuka ters düşerek, Doğu Akdeniz’de bulunan gaz rezervlerinden pay koparma politikasından vazgeçmeyecek. Bunun için gerekirse güç kullanacak.

Kıbrıslı Rumların da belki en büyük sorunu bunu anlayamamaktır.

Rumlar deniz hukuku çerçevesinde münhasıran kendilerine ait saydıkları deniz alanlarında önemli ölçüde gaz rezervi buldular. Muhtemelen daha fazlasını da bulacaklar.

Buralarda bol miktarda gaz çıkma olasılığı belirdiğinde Rumlara yakın bazı büyük devletler ve bizzat arayıcı enerji şirketleri, tam rezerv miktarı belli olmadan Türklerle anlaşmaya varma uyarısında bulundular. Olasılığın gerçekleşmesi hâlinde Ankara ile bu imkânın tamamen kaybolabileceğini ikaz ettiler.

Rumlar uyarılara kulak asmadı.

“Rum her zaman hepsini ister” diye konuştu bir Türk diplomatı. “Bütün Kıbrıs’ı ister, bütün denizi ister, bütün gazı ister. Zaafı budur.”

Rumlar paylaşmaya yanaşmayınca Türkiye Rumların gaz bulduğu yere kendi sondaj gemilerini yolladı. Bu gemilerin orada tam olarak ne yaptığı bilinmiyor ama niyet açıktır: Gazı çıkarmak ve Türkiye’ye nakletmek.

Bu niyet, deniz altında bulunan gaz rezervlerinin belirlenen oranı ile paralel olarak güçlenecek. Örneğin 50 trilyon metre küplük bir rezerv kesinleşirse Türkiye’yi doğu Akdeniz’den sökecek kerpeten bulmak imkânsızlaşabilir.

“Rumlar gaz buldukları için kendilerini şanslı sanıyorlar. Ama buldukları gaz miktarı arttıkça Türkiye ile başlarının belaya girme olasılığı da artacak” dedi konuyu yakından izleyen bir kaynak.

Türkiye, Rumların münhasır alanında hak iddia etmesini iki argümana dayandırıyor:

Birincisi, adanın deniz zenginliklerinin tamamen Rumlara ait olmadığı, orada Kıbrıslı Türklerin de hakkı bulunduğudur.

İkinci nokta, Türkiye’nin deniz hukukunun devletlerin sahipliğine terk ettiği deniz alanlarını tanımamasıdır.

Rumların “benimdir” dediği kaynaklara “hayır senin değildir, burada benim de hakkım var,” diyebilmesinin nedeni budur.

Bu iddia Türkiye’yi sadece Kıbrıs Cumhuriyeti ile karşı karşıya bırakmıyor. Yunanistan’la da ters düşürüyor. Aynı durum ileride Suriye ve Lübnan’la da geçerli olabilir.

Bu kadar da değil.

Rumlardan aldıkları lisanslarla gaz bulan ve gazı paraya tahvil etmek isteyen Amerikan, Fransız ve İtalyan şirketleri ve ileride bunların arkasında duracağı muhakkak olan hükûmetleri de var.

Rusya’yı da unutmayalım. Ankara’yı Batı’dan kopartmayı bir politika önceliği hâline getiren Moskova, Türkiye ile müttefikleri arasında yeni bir nifak sokmak için Erdoğan’ı Doğu Akdeniz’de daha da saldırgan olmaya teşvik edebilir.

Herkes için iyi sonuç Kıbrıs sorununu bir şekilde çözüme bağlayıp gaz meselesini o paketin içinde halletmek olur.

Rum lider Anastasiades’ten pozitif sesler çıkıyor. Ama işini kesintisiz bir kriz yönetimi hâline getiren AKP hükümeti bu sesleri duyuyor mu, duyuyorsa cevap verecek mecali var mı, bilmek mümkün değil.

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor

"
"