09 Ocak 2020

Bir yazı yazıp çöpe attım

Türkiye’nin dış politikası bir at ise o atın bir tek süvarisi vardır, o da Erdoğan’dır. O nereye isterse at oraya koşuyor

Geçenlerde Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili bir yorum yazmaya karar verdim.

Üzerinde uzun süre çalışıp bitirdim ve sonra çöpe attım.

Çünkü saçmalamıştım.

Saçmalamak sadece saçmalayarak olmaz. Saçmalamayarak da saçmalanabilir.

Saçma sapan şeyleri yorumlamak bu kategoriye girer.

İpe sapa gelmeyen davranışlar konusunda ileri sürülen fikirler de ipe sapa gelmeyebilir. Anlamsız, gereksiz, tutarsız söz ve davranışları eleştirmek de anlamsız, gereksiz ve tutarsız olabilir.

Bunları anladığım için yazdığım yazıyı çöp kutusuna yolladım.

Yaptığım temel hata şu idi: Türkiye’nin dış politikası konusunda yorum yapılamazdı, çünkü Türkiye’nin dış politikası yoktu. Erdoğan’ın dış politikası vardı.

Bu, Türkiye’nin 1923’ten başlayarak geliştirdiği klasik dış siyaset ile iplerini bütünüyle koparmış bir politikadır.

O politikayı; kurumsal, temkinli, buzul hızı ile değişen, Batı ile uyumlu, Arap devletlerine mesafeli, Filistinlilere sempati duyan ama İsrail ile iyi ilişkiler yürüten, Yurtta Sulh Cihanda Sulh felsefesine bağlı bir davranış kılavuzu olarak özetleyebiliriz.

Yeni dış politika kurumsal değil kişiseldir.

"Meclis bu hâli ile olsa da olur olmasa da" gerçeği sadece Meclis için geçerli değildir. Dışişleri Bakanlığı için de durum aynıdır.

Türkiye’nin dış politikası bir at ise o atın bir tek süvarisi vardır, o da Erdoğan’dır. O nereye isterse at oraya koşuyor.

Bu sayede Ankara neredeyse bütün komşularıyla düşman oldu ve geleneksel dost ve müttefikleriyle arasını bozdu.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ve NATO gibi kuruluşlarla ve mesela İsrail, Mısır, Fransa, Yunanistan, ABD gibi ülkelerle ilişkilerini tek tek inceleyecek olursanız herhangi biriyle çatışması için ciddi bir neden bulamazsınız.

Ama tek tek incelemeye kalkarak vaktinizi boşa harcamayın, benim gibi.

Türkiye’nin dış politika manevraları devletin menfaatine ilişkin değil, şahsi ve ideolojiktir.

Daha net olmak gerekirse, Erdoğan’ın kişiliği, yönetim biçimi ve Müslüman Kardeşler ideolojisine bağlılığı ile alakalıdır.

Özellikle İsrail, Mısır ve Suriye düşmanlığının bu ideolojiden başka bir açıklaması yoktur.

Türkiye, Müslüman Kardeşler kafasıyla Suriye’ye müdahale etti ve aynı mantalite ile Libya’daki iç savaşta İslamcıların yardımına koşuyor.

Erdoğan’ın dış politikasında Müslüman Kardeşler ideolojisine bağlılık kadar önemli iki unsur daha var: Bunlardan biri kendine aşırı güven, diğeri Türkiye’nin bölgede ve dünyadaki ağırlığı konusundaki derin yanılgıdır.

Erdoğan’ın dış politikası, bir "renkler ve zevkler tartışılmaz" durumu meydana getiriyor -ne yorumlanabilir ne de ciddi bir analize tabi tutulabilir.

Daha doğrusu, yorumlanabilir ve ciddi bir analize tabi de tutulabilir. Ama bunları yapan ben olmayacağım.

Ben, "Tanrı Türk’ü korusun" deyip yazımı sonlandıracağım.

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor