Ozanköy
Akşamüstü, akasyanın kuru dalını neresinden keseceğimi düşünürken zambakların yaprakları arasındaki boşlukta, küçük beyaz bir şeyin debelenmekte olduğunu gördüm.
Yaklaşınca “Hıh,” dedim, “güve imiş.”
Güve kendini bir örümcek ağına kaptırmıştı ve ondan sıyrılmak için çırpınıyordu. Ama ağ – hayat gibi – çok karmaşık bir şeydi ve ondan kurtulmak mümkün değildi.
Güvenin karşısında ve biraz yukarısında, bir örümcek vardı.
Örümcek sakin sakin, güvenin içine düştüğü tuzaktan kurtulmak için can havliyle çabalarken yırttığı ağı tamir ediyordu.
Bu işi bitirdikten sonra, uzun ayaklarıyla güveyi kendine doğru çekmeye başladı.
Onu kucaklamak istiyor gibiydi. Biraz daha yaklaştım. Yoksa ondan ısırıklar mı alıyordu?
Öpse de ısırsa da güve için fark etmeyecekti artık.
Güve hareketsizdi, ölmüştü.
Gözlüğümün sapıyla dokununca kıpırdamadı.
Kurtulmak için harcadığı çaba onu öldürmüştü.
Fare yakalamak için satılan sert, sarı renkli, yapışkan kaplı kâğıtlar var. Fare buna yakalandı mı aynen güve gibi kurtulma şansı yoktur. Kurtulmaya çalışır ama, bir insan tuzağına düştüğünü, insanın geldiğinde onu öldüreceğini bilir. Debelenir de debelenir. Ama yapışkan o kadar güçlüdür ki tepindikçe onu daha çok tutsak eder. Sonunda harcadığı güç, belki ümitsizlik, kalbini durdurur.
Yürek parçalayıcı bir görüntüdür, kendi pisliği içinde hareketsiz yatan farecik.
Dünya bir pazar yeri veya lokanta değil.
Örümcek, örümcek lokantasına gidip kendine yemek ısmarlayamaz. Öyle bir lokanta olsa bile önüne ya güve koyacaklar ya da gariban bir sinek.
Fare de insanın gıdasını paylaşmak zorundadır. Fare yemek paket servisi yoktur. Telefon edip yuvasına bir kasa gıda ısmarlayabileceği bir market de.
Yaşıyorsan yemsin.
*
Güneş battı, akşam oldu.
Bu zamanlarda arı kuşlarının ötüşlerini duyarım.
Başka türlü olamadığı için dünya olduğu gibidir
Onlar da fil ayağı ağacının salkımlarındaki nektarda vızıldayan yüzlerce arıya geliyorlar. Bilmediğim bir nedenle, arılar bu ağaca günde iki defa gelirler: Gün ağardıktan sonra, güneş doğmadan önce ve güneş battıktan sonra karanlık olmadan.
Günün diğer saatlerinde de ağaçta birkaç arı var, ama bunlar okul kaçakları gibi biraz serseri ruhlu olanlar olmalı.
Her canlı başka bir canlının yemidir, malum yaratık dışında.
Ne olacaktı?
Başka gezegenlerden mama mı getirilecekti, birbirlerini yemesinler diye?
Bu olabilir değil.
Olabilir olsa da olmazdı.
Çünkü her yaratığın, hem avlayan hem av olmasının bir başka nedeni var, ki esas neden de budur.
Örümcek güveyi, kuş örümceği yerken hem karnını doyurur, hem de doğanın en temel emirlerinden birini yerine getirir.
Bu da hiçbir yaratığın aşırı çoğalmaması, egemen olmaması, yeryüzünde bütün cinsler için yaşam alanı olmasıdır.
Bir yaratık, insan gibi aşırı çoğaldı mı – dinozorları hatırlayın – başka yöntemler devreye girer.
*
Başka türlü olamadığı için dünya olduğu gibidir.
Fazla dırdır etmeden yiyelim ve yenilelim, demek istiyorum. Ama çok geç.