Bazen yorumları okuyunca köşe yazarlığının Erdoğan Türkiye’sindeki en anlamsız mesleklerden biri olduğunu düşünüyorum.
Aslında bazen değil sık sık düşünüyorum bunu.
Erdoğancı yazarların amacı belli: Tartışmasız desteklemek ve alkışlamak ve bazen seviyesi şaşırtıcı derecede düşük bir biçimde karşı tarafa saldırmak.
Abdülhamit devrinde paşalar saraya yollanacak fotoğraflarını elleri önlerinde bağlı çektirirlerdi.
Onlara benziyorlar - huzurda olmadan huzurda imiş gibi uysal, gülümsemeye hazır, tasvipkâr, hep kadife kese dolu altın beklentisi içinde.
Bu ortamda, herhangi bir gazeteci içeride değil dışarıda ise onu içeri almak istemediklerindendir, başka bir nedenden değil
Ya Erdoğan’ın yaptıklarını onaylamayanlar?
Kapatılmalardan, işten atılmalardan ve hapse tıkılmalardan sonra nesli tükenme tehlikesi içinde bulunan hayvanlara benzedi onlar.
Erdoğan, ne yazdıklarını ne düşündüklerini umursamıyor bile. O, dünya batsa, yapacağını yapacak.
Gazetecinin gücü özgürlük ortamında ortaya çıktığı için Türkiye’de bu güç neredeyse yok gibidir - Türkiye’de basın özgürlüğü var demek Gobi Çölü’nde buz dağları var demek kadar absürttür.
Erdoğan ve yakın arkadaşlarının ne istedikleri belli. Türkiye’nin iki-adım ileri-bir-adım-geri-demokrasi-yürüyüşünü geri çevirmek ve milliyetçi ve dinci bir tek adam rejimi kurmak. Hukuksuz, zora dayanan, keyfi, 2500 yıllık bir mücadelenin ürünü olan demokrasiyi dışlayan.
Bunlar oldu bile.
Bu ortamda, herhangi bir gazeteci içeride değil dışarıda ise onu içeri almak istemediklerindendir, başka bir nedenden değil. Türkiye’de gazetecilik bizatihi bir suçtur çünkü. Başka bir yasayı çiğnemeye gerek yok.
O zaman ne yazıp duruyorsun, defol git, diyebilirsiniz.
Gidemem çünkü gidecek yerim yok.
Benim için yazmak biraz sesli düşünmektir. Biraz gözlem, biraz merak, biraz inceleme, biraz öğrenme ve öğretme. Biraz anlama ve anlatma isteği.
Etkilemek, değil asla.
Olanları, hatta olacakları çok açık görüyorum: Türkiye geri gidiyor ve arkasına bakmadan geri gittiği, arkasında ne olduğunu görmediği için uçurumdan aşağı yuvarlanacak.
Türkiye’de basın özgürlüğü var demek Gobi Çölü’nde buz dağları var demek kadar absürttür
Atatürk ve arkadaşlarının ümit vadeden bir projesi vardı.
Erdoğan’ın ne projesi var, ne de ümit vadediyor. Onunki bir kişisel survival, hayatta kalma projesidir. Bu amacını gerçekleştirmek için tek sermayesi Türkiye’dir. Onu kullanıyor ve bitirinceye veya kendisi bitinceye kadar kullanacak.
Madem ki bu konuya girdik bir kâhinlik denemesi yapacağım:
Erdoğan başkanlık referandumunda aldığı oyu başkanlık seçimlerinin yapılacağı 2019’a kadar korumak için ona o oyu sağlayan politikalarına devam edecek. Baskı ve Batı’dan kopuş bu politikanın önemli bir parçasıdır. 2019’a kadar Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik başvurusu geri alınacak, idam cezası geri getirilecek, ekonomi düşmeye devam edecek, hapishaneler daha fazla dolacak, Türkiye daha da yalnızlaşacak, Orta Doğu’ya daha fazla gömülecek.
*
İslam bir dindir. Bir kalkınma reçetesi değil.
İslam’ın camiden çıkıp politikaya girmesinin sonucu askerin kışladan çıkıp politikaya girmesinden farklı değildir: Her ikisinin de varacağı yer şiddet ve despotluktur.