Bana soruyorlar, son zamanlarda neden siyasi konularda yazı yazmıyorsun, korkuyor musun, diye.
Tabii korkuyorum.
Yargının, yürütmenin buyruğuna bu kadar girdiği bir dönemde Türkiye’nin patronlarını kızdıracak yazı yazmaktan korkulmaz mı?
Türkiye’de yasal ile keyfî arasındaki sınır, görünmez olacak kadar belirsizleşti. Kalkmayan bir sisin içinde gibiyiz.
Bir gazetecinin nerede olduğunu bilmesi – meşru eleştiri/hakaret; araştırmacı gazetecilik/ casusluk – artık mümkün değil.
Normal bir demokraside gazeteci sınırların ne olduğunu, nerede durması gerektiğini bilir.
Nedir bu sınırlar?
Haber uydurmayacaksın, hakaret etmeyeceksin, özel hayata tecavüz etmeyeceksin ve bunun gibi şeyler.
Normal bir demokraside gazeteci sınırların ne olduğunu, nerede durması gerektiğini bilir
Patronların hoşuna gitmeyen haber yapmak, onları kızdırmak suç değildir normal demokrasilerde. Öyle olsaydı CNN, Washington Post ve New York Times gibi muhalif yayın organlarındaki birçok gazeteciyi çoktan içeri tıkmıştı Donald Trump adlı soytarı.
Anormal bir demokraside ise sınırları yürütme tayin eder ve bu sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini bilmek mümkün değildir.
Ama siyasi konulardan uzak durmamın nedeni korku değildir.
Bundan önceki hükümetler döneminde de çekinerek yazdığım çok haber oldu. Biraz muhalif iseniz Türkiye’de her zaman hapishanelik olmaya veya mahkemelerde sürünmeye adaysınız.
Hayır korku değil siyasi konulara girmememin nedeni.
Dil tutulması.
Erdoğan ve arkadaşları sadece demokrasiden uzaklaşmadılar. Akıl ve izandan ve hatta genel ahlaktan da uzaklaştılar ve eleştiriyi sadet dışı hale getirdiler.
Erdoğan’ın Türkiye için Avrupa’da en önemli müttefiki olan Almanya ile ilişkileri bozan hakaretamiz sözleri o kadar açıkça yanlış, sonuçları o kadar Türkiye’nin aleyhine ki buna yanlış demek zekâlara hakarettir. Hiçbir artısı olmayan bu politikanın nesini eleştireceksiniz?
Ya Suudi Arabistan’a yapılan üs kurma önerisi?
Ya Suriye politikası?
Ya mahkemenin aynı suçtan itham edilen bazı Cumhuriyetçileri serbest bırakırken diğerlerinin tutukluluk hallerine devam kararı vermesi?
Ya hangi kurumun hangi bakana bağlanmak istenmesinin arkasındaki nedenler?
Demokrasi, kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti normlarını kullanılmış dekor gibi depoya kaldıran AKP’yi, Batılı normlara göre tartmak ve eleştirmek mümkün değildir. Türkiye’de artık sui generis, kendine has, kişilerin kurumların üstünde olduğu bir yönetim tarzı var.
Biraz muhalif iseniz Türkiye’de her zaman hapishanelik olmaya veya mahkemelerde sürünmeye adaysınız
Uzun lafın kısası, iyi gazetecilik yapacak ne ortam var, ne imkân, ne de mecra.
Belki de hiç yoktu.
Bu nedenle, bana müsaade arkadaşlar. Ben bir süre başka konularla uğraşayım.
Not: Çocuklarımla vakit geçirmek için yazılarıma kısa bir süre ara vereceğim. Bundan sonraki yazım 15 Ağustos'ta çıkacak.