Piyanist, orkestra şefi ve besteci Joanna MacGregor’a “Şimdi sahip olmadığınız neye sahip olmak istersiniz,” diye sorulduğunda “Bahçemin bittiği yerde başlayan bir orman,” diye cevap vermiş.
Bu cevabı çok sevdim.
Ben de istiyorum. Ama daha fazlasını. Bahçemin bittiği yerde bir orman, başladığı yerde de bir deniz istiyorum.
Böyle bir yeri kolaylıkla hayal edebilirim.
Belki de gördüm bile, Norveç veya İsveç gezilerimin birinde veya Ingmar Bergman’la söyleşilerden yapılmış Bergman Island belgeselinde.
Öyle bir ev gözümün önünde duruyor bu satırları yazarken.
Ormanın bittiği yerde, hududu olmayan bahçesini dalgaların dürttüğü beyaz duvarlı, basit ama rahat şeylerle döşenmiş, ferah ama büyük olmayan bir ev.
Hiçbir şey, sahip olunması yük olmayan tek şey
Beyaz duvarlarında bir, en fazla iki resim var.
Verandasından sakin, taşlı bir deniz ve ağaçlı bir karşı kıyı görünüyor.
Açık kapılarından ve pencerelerinden içeri deniz ve orman dinginlik üflüyor.
Suda, kıyıya bağlı bir tekne sallanmakta, ama onu kullanmıyorum. Denize bakmak ve içinde yüzmek hoşuma gidiyor, ama üstünde seyahat etmek değil.
Bir kitapta, öbür dünyaya göçtüklerinde cennete gidenlere hayal ettikleri evlerin verildiğini veya onlar için yapıldığını okumuştum.
Alice Sebold’un yazdığı My Lovely Bones, galiba. (Şimdi, internete bakınca Baysan Bayar tarafından Cennetimden Bakarken ismiyle Türkçeye çevrildiğini görüyorum.)
Kitabın kahramanı, hayal ettiği evde yaşayan on dört yaşında ölü bir kızdır. O evi de pahalı, büyük, güzel, ama cansız, steril bir yuva olarak hayal etmiştim.
Kız vaktini arkada bıraktığı dünyayı izleyerek geçiriyordu. Buna dair de şöyle düşünmüştüm: Eğer insan öldükten sonra dünyada olup bitenleri izleyebiliyorsa gittiği yer cennet değil, cehennemdir.
Kitabı bitirememiştim. Fazla tatlı ve ucuz malzemeden yapılmış bir pasta tadı bırakmıştı ve bir kenara atmıştım.
“Şimdi sahip olmadığınız neye sahip olmak istersiniz,” diye bana sorulsa “Hiçbir şeye,” derdim
*
Boş saatler için düşünceler...
İnsan nereye giderse gitsin kendini de beraber götürür. Gittiği yer yeni olabilir, çok güzel ve çok huzurlu, ama insan eski insandır, eskidi mi de bir daha yeni olamaz. Ruhunda huzur ve dinginlik yoksa onu gittiği yerde bulamaz.
Şu anda düşünüyorum da, “Şimdi sahip olmadığınız neye sahip olmak istersiniz,” diye bana sorulsa “Hiçbir şeye,” derdim.
Hiçbir şey, sahip olunması yük olmayan tek şey çünkü.