"Sakin sakin oturur,
Hiçbir şey yapmazken,
İlkbahar gelir ve
Çayırlar kendiliğinden büyür."
Mart adada ayların en güzelidir.
Geldiğini birçok şey haber verir.
Başta geceleyin ötmeye başlayan, ötüşünün içinde hem ötüşü hem ötüşünün yankısı bulunan scops baykuşudur (cüce baykuş)*.
Biri öttü mü, yakında varsa, diğerleri cevap verir. Uykularında ötüyor gibidirler.
Nineler torunlarına "Baykuş ötmeye başladıysa yaz geldi demektir," der. Bu bilgi de nesilden nesile yankılar.
Kertenkeleler sıcak taşların üzerinde güneşlenir.
Gelin Deresi’nde kurbağalar ötmeye başlar.
Bademden hem çiçek kokusu hem arıların vızıltısı gelir.
Kedi cam damda, gölgesi duvarda dolaşır.
Dolaptan bir çift yazlık terlik indirilir.
Dışarısı içerisinden ılıktır.
Güneş açmışsa bahçede yürürken gölgeleri aramaya başlarsın.
Uyuyan bitkiler uyanmaya başlar. Ekşili, tavşankulağı, zambak, sümbül, adaçayı, Crocosmia, hardal, yaban kerevizi, çiçek açar. Akasyada tomurcuklar görürsün.
İlk yaz meyvesi olan yenidünyada meyve salkımları büyür.
Yorulmadan her yıl meyve veren portakal, mandalina, limon ağaçlarından bir gece odana çiçek kokusu geleceğini bilirsin.
Köyün dar sokaklarından geçerken birden bir çift kırlangıç yanından uçar, bu kadar erken mi gelirlerdi diye kendine sorarsın.
Geceleyin ilk sivrisinekler kulağının çevresinde dolanır ve cibinliklerin hangi sandıkta olduğunu hatırlamaya çalışırsın.
Yapraklardan ve çayırlardan o tanıdık sesleri çıkaran, bin bir çiçeğin kokusunu birbirine karıştıran rüzgâr üşütmez olur.
Bahçe o kadar yeşildir ki yere basmadan, hiçbir şeyi ezmeden yürümek isterim, İsa’nın suyun üstünde yürüdüğü gibi.
Ama ne herkes böyle düşünür, ne benim gördüklerimi görür.
Sabahleyin sokağa bakan penceremin altında sesler duyunca ne olacağını anlıyorum. Dışarı bakınca misinalı çim kesme makinelerinin çevresinde yüksek sesle konuşan altı yedi genç belediye çalışanı görüyorum. İşleri yol kenarlarındaki kır çiçeklerini ve çayırları kesmek. Giyinip aşağı iniyorum ve önlerine dikilip "Benim bahçenin kenarındaki yeşillikleri kesmeyin," diyorum.
"Tamam," diyorlar ama beni dinlemeyeceklerini biliyorum.
Nitekim dinlemiyorlar. Bahçemin kenarına askere alınanlar gibi kel tıraşı yapıyorlar ve yol boyunca tıraşa devam ediyorlar.
Her taraf ya bina ya da tarım alanı olunca yol kenarları kır bitkilerinin sığınabileceği tek yer artık. Arılar, kelebekler ve bin bir türlü börtü böcek bunlarla besleniyor.
Boş ver, diyorum. Zen babaları gibi sakin sakin oturur, hiçbir şey yapmazken, bu bilmezler ordusu ne yaparsa yapsın, gene ilkbahar gelecek ve çayırlar kendiliğinden büyüyecek.
Bir okurun gençlik yıllarından saklayıp bana yolladığı Çin şiirini hatırlıyorum:
"Dağa tepeye ışıl ışıl ay vurur
Sessiz gümüş gece içinde dünya
Çamurlu fare çamurlu pirinç tarlasında
Karısıyla sarmaş dolaş uyur"
Her şeyi oluruna bırakmanın umursamazlığına varıyorum ve gökyüzüne sayısız şükür yolluyorum.
* Ötüşünü buradan dinleyebilirsiniz: