“...Eski Kent’in parke taşlı, çok az aydınlatılmış yokuşlarında hayalet gibi dolaşan, ufak tefek zayıf bir kadındı. Sokak lambalarını solgun ışığında sarışın..., çökmüş, biraz esrarengiz, biraz trajik, yorgun bir kadın.” *
Bir romancı ve “Neredeyse bir roman kahramanı.”*
Bir gün, kitap okumayanlar gelip onu evinden aldılar. Kitap okunmayan bir arabaya bindirdiler. Kitap okunmayan bir binaya götürdüler. Örgüt propagandası yapmakla, örgüt üyesi olmakla ve halkı kışkırtmakla suçladılar.
“Benim hiçbir terör örgütüyle hiçbir şekilde ilişkim yoktur. Üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum,” diye itiraz etti ama kitap okumayanlar ikna olmadılar.
“Atın zindana,” dediler.
İlk gençlik yıllarını ondan çalan Türkiye doymamıştı, olgunluk yıllarını da yürütmek istiyordu.
Yılanı siz besleyip büyüttünüz, sonra sizi ısırdı. Ne bağırıp duruyorsunuz? Beslememeliydiniz, büyütmemeliydiniz
Ona yakın kitabı olan, birçok ödül kazanan, yapıtları şu anda dokuz dile çevrilmekte olan Aslı Erdoğan şimdi içeride, biz dışarıdayız.
Ya da belki biz içerideyiz, o dışarıdadır.
Kesin olarak bilmek mümkün değil. Türkiye artık doğaötesi, mantıkla açıklanamayan bir ülke oldu.
“Yargıç” ile “kırbaç” arasındaki farkın gitgide azaldığı, yayınevlerinin bile yazarlara saygı duymadığı, kitapsız ve kalemsiz bir ülkede Aslı Erdoğan’ın yazdıklarından dolayı özgürlüğünden edilmesinden daha doğal ne var?
Onun gözaltına alınmasıyla “Artık daha beter olamaz,” diye düşündüğüm Türkiye daha da beter oldu. Türkiye artık “Aslı Erdoğan’ın bile zindanda yattığı bir ülke”dir.
Ve artık kabul ediyorum, daha beter olmasının sonu yoktur.
*
Hava kirli. Pencereyi açıp havayı değiştiremez. Gökyüzünü görmek istese göremez. Canı mayhoş elma istese gidip manavdan alamaz. Akşam üzeri ormanda, ormanın bütün yaz biriktirdiği kokuyu içine çekerek yürüyemez. Deniz kenarında dolaşamaz. Geç saatlerde Galata Kulesi’nin bulunduğu semtteki kafelerden birine gidemez, sütlü kahve içerek yazamaz.
*
Ne kadar da kolay alıyorlar insanların elinden özgürlüklerini (ki onsuz hiçbir şeyin değeri yoktur).
Ne kadar kolay işlerine son veriyorlar, mallarına el koyuyorlar, diplomalarını iptal ediyorlar, aldıkları maaşları geri istiyorlar.
On binlerce aileyi geçimden yoksun bırakıyorlar. Üniversiteleri, okulları, yurtları kapatıp binlerce öğrenciyi havada bırakıyorlar.
*
Yılanı siz besleyip büyüttünüz, sonra sizi ısırdı.
Ne bağırıp duruyorsunuz?
Beslememeliydiniz, büyütmemeliydiniz.
* Aslı Erdoğan / Mucizevi Mandarin