Mazhar-Fuat-Özkan, namıdiğer MFÖ için Türkiye'nin en sıra dışı grubu desek herhalde abartmış olmayız. 1971'de kurulan MFÖ, 48 senelik müzik yolculuğunda hep sürprizler sundu bizlere. Bir sonraki albümlerinde "sound"un ne olacağı bile kapalı kutuydu! Akıllarına esince pop'tan çıkıp rock'a meylediyorlar, yeri geliyor elektronik müzikten ve hatta ilahilerden besleniyorlardı. Bu çok yönlülük, ister istemez onları geniş kitlelere açıyor ve popüler müziğimizin mihenk taşı haline getiriyordu.
Kişisel hikâyesi de sıra dışıydı her bir MFÖ üyesinin. Zaman zaman "küstü" dedikoduları altında solo albümler yayınlıyorlar ve nasıl özgün müzisyenler olduklarını ispat ediyorlardı. 1988'de "Arkadaşım Şeytan" ile sinemaya adım atan Mazhar Alanson, böylece eğitimini aldığı tiyatro oyunculuğunun da hakkını verecek ve on yıl sonraki "Her Şey Çok Güzel Olacak" da dahil Cem Yılmaz'la unutulmaz işlere imza atacaktı. Tıpkı, "İkinci Bahar" dizisi, "G.O.R.A" serisi ve "Yahşi Batı"da yıldızı parlayan yoldaşı, Özkan Uğur gibi...
Çikolata dünyasının aranan sesleri...
Elbette böyle on parmağında on marifet müzisyenleri, reklam sektörünün es geçmesi beklenemezdi. Aktörlükte aradığını bulamayan Fuat Güner, fındıklı gofretten sürme çikolataya kadar birçok ürünü sesiyle hafızalarımıza kazıyacaktı. Ülker reklamlarında "en tatlı sabahlar", Fuat Güner ile başlayacaktı.
90'lara gelindiğinde sempatik üçlümüz "Ali Desidero" ile yeni bir patlama yapacaktı. Sevdiği kıza bir türlü açılamayan Ali'nin şarkısı, mizahın yanı sıra sosyolojik tespitleriyle de unutulmazlar arasına girecekti. Kısa süre sonra reklam firmaları Ali Desidero karakterine el atacak ve Yıldırım Memişoğlu'nun canlandırdığı Ali, tıraş bıçağı ve çakmak reklamlarında ete kemiğe bürünecekti. Şarkıdakinin aksine, tam bir mahalle kabadayısıydı ekrandaki. Ve "naif Ali" tasavvurumuzu yerle bir edecekti! Ama neticede bu, "şarkı sahibi" MFÖ'nün bileceği işti.
Aynı yıllarda bir akaryakıt şirketinin reklamında görecektik MFÖ'yü... Alanson'un "Şapkasız çıkmam abi" repliği, bugün bile kullanılan kült bir slogan haline gelecekti. Ama reklamın finalinde "Güllerin İçinden" ile BP şapkası bir araya getirildiğinde unutulmaz bir aşk şarkısına ve anılarımıza benzin dökülecekti.
Anneler Günü de girdi işin içine, prezervatif de!.. MFÖ şarkılarının reklamlarla iç içe geçişi, 2000'lerde hız kazanacaktı. "M.V.A.B" şarkısı Turkcell'in Anneler Günü reklamında "Mazeretim Var, Annesiyim Ben"e dönüştürülürken; İş Bankası ile beyaz yakalılara kolay bankacılık vadedecekti "Mecburen". Reklamın üzerine bile reklam alınan günümüz Youtube çağı da MFÖ'süz düşünülemezdi elbette!.. Artık ne zaman bir video açsak, MFÖ'yü havalimanında kredi kartı tanıtırken görecek ve "Peki Peki Anladık"ın nakaratının dilimize "Flyyy! Flyyy!" diye yerleştiğine tanık olacaktık. Derken bir prezervatif firması çıkacak ve MFÖ'nün meşhur şarkısını "geciktirici" etkili ürününe slogan yapacaktı: "Sakın Gelme"!
Öfke ve ölümü harmanlayan bir MFÖ klasiği, zorlama bir kelime oyunuyla seks ve tutkuyu parlatan bir koreografiye evrilmişti reklam sektörümüzün gizli Freud'ları, Hegel'leri ve Lacan'ları (!) eliyle. Benzin parlayabilirdi artık!
Sanat anonim midir, ticari mi?
Bir zamanların "Sanat sanat için midir, halk için mi?" tartışmaları demode kalalı çok oldu. Dijital çağda asıl tartışılan, "Sanat anonim midir, ticari mi?" sorusu şimdi... Bir şarkının internete düşer düşmez elden ele, bedava yayıldığı günümüzde, müzisyenlerin para kazanabilmesi plak ve kaset satışlarına dayanmıyor artık. Para kazanmak, reklamdan, klipin izlenme sayısından ve konserlerden geçiyor. Yani bir yönüyle sanatçısından bağımsız, anonim hale gelen eser; tam tersi yönde alabildiğine ticarileşiyor. Ve Zeki Müren'in zamanında büyük yankı uyandıran "Size Alo Diyorum" kampanyası, bugünün yanında "kar beyaz" kalıyor.
Yine de tek tesellimiz şarkılar!..
Arabesk çağında "Zalim kadere itirazım var" diyen Müslüm Gürses'e, banka kredisi reklamında "Yatak yorgan setine, o LCD TV'ye, ihtiyacım var!" dedirtebilen günümüz kapitalizmi, Orhan Gencebay'ın "Batsın Bu Dünya"sından bir deodorant reklamı çıkartabiliyor!
Haluk Levent'in çeyrek asırlık hit'ini, "Yollarda Bulurum Shell'i" (!) diye değiştiriyor. Kayahan'ın "Bir Aşk Hikâyesi" AKP'nin, Berkant'ın "Samanyolu" şarkısı Fenerbahçe'nin marşı haline gelebiliyor. Ve ticarileşerek bir başka "değer"le özdeşleşen her şarkının bir "alıcısı" olduğu gibi, "Asla tüketmem" diyeni de çıkabiliyor. İlhan İrem'den Barış Manço'ya kadar pek çok sanatçının eserini reklam "jingle"ına dönüştüren bu acımasız pazarda "asi rock'çı" Teoman'a da bir lastik markasının "özgürlük çağrısı" olmak düşüyor! Eh, MFÖ ne yapsın ki bu durumda? Keşke Özkan Uğur'u fındık reklamında "Aganigi Naganigi"yle, Alanson'u "Alo Garanti" reklamında darbuka çalarken hatırlasaydık da şarkılarımıza dokunulmasaydı. Ama artık olan oldu. Olsun!.. Daha başka o kadar güzel şarkılar hediye ettiler ki bizlere, canları sağ olsun! Ya da onların deyişiyle, "No - no! No Problem"!..