13 Eylül 2023

Ndompele'yi beklerken

Tottenham'dan Tanguy Ndombélé'nin transferi Galatasaray'ın orta sahada nasıl bir kurguyla oynaması gerektiği yolundaki tartışmaları alevlendirdi. Çoğu analist Galatasaray'ın özellikle UEFA Şampiyon Ligi maçlarında orta sahada 433 kurgusuyla oynaması gerektiği görüşünde. Bu satırların yazarı ise merkezde Torreira ve Ndombélé'nin tüm takımı yukarı çeken ilk hareket olabileceği görüşünde. Ancak bunun gerçekleşmesi için Ndombélé'nin Pele'den esintiler taşıdığı Olympique Lyonnais günlerine dönmesi gerekiyor

Bugün en rasyonel yazıyı yazabilirim. Şöyle diyebilirim: Sosyal medya, düşünmeyi bilmeyenlerin beynidir.

Bu yazıya usta şairin ayak izlerine basarak başlamamın nedeni Şili'de elli yıl önce gerçekleşen darbeyi ve öncesindekileri ve sonrasındakileri lanetlemek değil elbette. (O da var elbette, ama bu okurların hepsini ilgilendiren bir şey değil.) Sadece pek de iyi düşünülmeden kurulan fikirlerin ne kadar kolay takipçi kazandığına dikkat çekmek için girdim bu patikaya. Patikadan hemen çıkıyorum.

Son dönemde sosyal medya üzerinden giderek taraftar toplayan bir görüş var: "Galatasaray'ın forvet hattına Wilfried Zaha, Hakim Ziyech ve Tetê'nin, sol bek pozisyonuna ise Angeliño'nun eklenmesi takım savunmasını aşağı çekti. Bu nedenle Galatasaray, özellikle de Avrupa kulvarında üçlü orta sahayla oynamalı. Formasyon artık 4231 değil, 433 olmalı."

Üç aşağı beş yukarı denilen kabaca bu. Bu da bir anda çıkmış bir görüş değil. Evveliyatı Galatasaray'ın orta sahaya yapacağı transfere, hatta geçen sezonun son dönemine dek uzanıyor. Bu görüşler geçen sezon sonlarına doğru (yaklaşık tarih vermek gerekirse Beşiktaş'ın kendi sahasında Galatasaray'ı 3-1 yendiği maçtan sonra), Sergio Oliveira analizleri etrafında dillendirilmeye başlandı ve transfer sezonun başında hep bir ağızdan Galatasaray'ın transfer etmesi gereken orta saha oyuncusunun Leandro Paredes olması gerektiğiyle devam etti.

Beni herkesin aynı anda aynı şeyi söylemesi her zaman ürkütmüştür. Zira bu tip vakalarda insanları aynı görüşe sevk eden şeyin akıldan daha çok inanç olduğunu düşünürüm.

Bu yazıda Galatasaray'ın eğer oynayacaksa nasıl bir 433 yapısını tercih edeceğini, ama 433'ten beklenen faydayı 4231'le de sağlayabileceği görüşünü savunacağım.

433'ün rasyoneli

İlk olarak Galatasaray'ın orta sahada üçlü yapıyla oynaması gerektiğini savunanların bu görüşlerini nasıl delillendirdiklerini aktarmak istiyorum. Onlara göre Galatasaray'ın orta sahada üç futbolcunun yer aldığı 433 formasyonuyla oynamak zorunda olmasının rasyoneli şuna dayanıyor:

  1. Lucas Torreira ideal bir defansif orta saha oyuncusu, yani ideal bir altı numara.
  2. Onun yanında hem defansif yönü güçlü, hem de iki ceza sahası arasında oynayabilecek bir merkez orta saha oyuncusuna, yani 6-8 numara oynayabilen bir futbolcuya ihtiyaç vardı.
  3. Ancak böyle bir futbolcu yerine Tanguy Ndombélé transfer edildi. Ndombélé uygun bir transfer olmadı, çünkü 6-8 numara olmaktan daha çok ofansif orta saha futbolcusu, yani 8-10 numara.
  4. Bu nedenle Torreira-Ndombélé ikilisi merkezi kapatmakta zayıf kalacak; özellikle de üç orta sahayla oynayan rakiplere karşı.
  5. Bundan ötürüdür ki Galatasaray, merkezde Torreira'nın olduğu, onun çaprazında ise solda Kerem Demirbay, sağda Tanguy Ndombélé'nin yer aldığı üçlü orta sahayla oynamalı.[1]
Tottenham'dan transfer edilen Tanguy Ndombélé antrenmanlara hemen başladı. (Kaynak)

Görüldüğü gibi burada Galatasaray'ın orta sahada üç oyuncuyla oynamasının yanı sıra bu üçlünün de 1+2 yapısıyla oynaması gerektiği savunuluyor Torreira + Demirbay ve Ndombélé ikilisi üzerinden.

Torreira profili

Kanımca burada iki sorunlu alan var. Bunlardan ilkini Torreira oluşturuyor.

Burada Torreira'yı detaylı biçimde anlatmaya gerek yok. Bu nedenle Uruguaylı orta saha futbolcusunun kabaca artıları ve eksilerinden bahsederek sorunu ortaya koymaya çalışacağım.

Torreira'nın önce artılarına bakalım:

  1. Defansif gücü: Torreira kısa metrajda inanılmaz hızlanabildiği için rakipten kolayca top çalabilen bir oyuncu. Geçen sezon maç başına 1,3 pas arası, 2,8 yatarak top kazanma, 5,7 ikili mücadele kazanma istatistikleri Torreira'nın savunma gücünü çok açık biçimde ortaya koyuyor.[2]
  2. İsabetli pas verme yeteneği: Torreira'nın bir diğer güçlü yönü de pas yüzdesinin oldukça yüksek olması ve hızlı biçimde pas verebilmesi. Yüzde 88 toplam pas isabetine sahip olan Torreira'nın rakip sahadaki pas isabet oranı ise yüzde 84.[3] Bunlar oldukça yüksek oranlar. Ancak burada Torreira'nın pas mesafesinin kısa olduğunu unutmamak gerekiyor. Aslında ayağı iyi olmasına rağmen Torreira çok zorunlu olmadıkça uzun pas tercih etmiyor.

Torreira'nın eksileri ise şöyle:

  1. Baskı altında oyun kuramama: Torreira kendisine baskı yapılması durumunda oyun kurucu rolünü üstlenemiyor. Geçen yılki Trabzonspor maçında bunu net biçimde görmüştük. Maçın başında Fernando Muslera'nın verdiği pası rakibe teslim etmişti. Torreira'nın bu zayıflığının nedeni top sürme yeteneğinin oldukça kısıtlı olması. Bundan ötürü Torreira rakip Galatasaray'a pres yaparken driblingle bu baskıyı kıramıyor.
  2. Orta mesafedeki hızı: Torreira'nın bir diğer eksi yönü de orta ve uzun mesafede deparlı koşu yapamaması, bu da savunma etkinliğinin sınırlanmasına yol açıyor.
Çoğu Galatasaraylıya göre Torreira takımın Icardi'den sonra en önemli oyuncusu. (Kaynak)

Bunları üst üste koyduğumuzda Torreira'nın merkezde tek başına oynaması durumunda defansif görevlerini hakkıyla yerine getirirken işin oyun kurma ve rakip baskısını kırma faslını tam anlamıyla yerine getiremediğini görüyoruz; eğer rakip Galatasaray'a ön alanda baskı yapıyorsa tabii.

Oysa 433 formasyonunda orta sahada derinde ve tek başına oynayan bir oyuncudan tek beklenti sadece "pis" işleri yapması değildir; ondan baskı altında oyun kurması ve duruma göre top sürerek rakibin baskısını kırması da beklenir. Buna örnek olarak Torreira'dan Uruguay milli takımı formasını alan ve bir daha bırakmayan Manuel Ugarte'yi verebilirim. Yaz döneminde Portekiz'in Sporting CP takımından 60 milyon euro'ya Paris Saint-Germain'e transfer olan Ugarte defansif "pis" işlerin yanı sıra oyun kurucu orta saha rolünü de başarıyla yerine getirebilen bir orta saha futbolcusu. Ayrıca yeri gelince dribling de yapabiliyor. (Ugarte bu özelliği sayesinde PSG'nin en son oynadığı ve deplasmanda 4-1 kazandığı Olympique Lyonnais maçında takımına bir penaltı kazandırırken bir de asist yaptı. Yani oyunun hücum tarafında da skora katkı veren modern bir orta saha futbolcusu.)

Dolayısıyla görüldüğü gibi Galatasaray'ın derindeki oyun kurucu orta saha rolünü tek başına Torreira'nın üstlendiği 1+2 formasyonuyla oynaması oldukça zor. Yanlış anlaşılmamak için şunu da eklemek istiyorum. Sadece Torreira'nın derinde tek başına olduğu yapı değil, merkezde Torreira ve Demirbay ya da Torreira ve Sergio Oliveira ikilisinin yer aldığı yapı da rakibin önde baskı yapması durumunda oyunu geriden kuramıyor.[4] Bunu küçük bir örnekle hemen göstermek istiyorum.

Molde FK örneği

Aşağıda Galatasaray'ın İstanbul'da oynadığı Molde FK maçının hemen başında Norveç şampiyonunun Galatasaray'ı bir aut atışı öncesinde nasıl karşıladığına ilişkin bir fotoğraf yer alıyor. Burada gördüğümüz şey şu: Molde'nin iki forveti Galatasaray'ın iki stoperini karşılamak için ceza sahası çizgisi önünde bekliyorlar. Molde'nin orta sahasında oynayan üç oyuncu da Torreira, Demirbay ve Dries Mertens'i kapatmış durumda. Kanat oyuncuları ise Galatasaray'ın iki bekini karşılamak için bekliyorlar.

Maçın hemen başında Galatasaray yarı sahasına bakıyoruz. Burada Molde FK'nın orta sahasında yer alan üç oyuncunun aut atışı sırasında Galatasaray'ın merkezinde yer alan üç futbolcuyu (Torreira, Demirbay ve Mertens) yakından aldığını görüyoruz (kırmızı dikdörtgenler). Galatasaray stoperleri ve bekleri de Molde'li oyuncuların kontrolü altında olduğu için burada Muslera çareyi top ileriye uzun vurmakta buldu. (Kaynak)

Burada önemli olan şu: Galatasaray'ın merkezinde yer alan üç futbolcu da (Torreira, Demirbay ve Mertens) dribling yeteneğine sahip değiller. Bu nedenle topu burada Fernando Muslera'dan istedikten sonra hızla dribling yaparak Molde FK'nın baskısını kırmayı aklından bile geçirmediler. Yani görüldüğü gibi mesele baskı altında oyun kurmak olunca tek sorun Torreira'nın değil, Oliveira ve Demirbay da benzer durumda.

Ndombélé ne kadar doğru değerlendiriliyor?

İkinci sorunlu alana gelince. Ben Ndombélé'nin Türkiye'de yeterince doğru analiz edildiği kanısında değilim. Neredeyse bütün analistler onun dribling yeteneği sayesinde ofansif orta saha oyuncusu (8-10) olduğu görüşünde. Ben ise tam tersi, onun sadece bu özelliğinden ötürü ideal bir merkez orta saha oyuncusu (pür sekiz numara) olduğu görüşündeyim, tıpkı 2017'de transfer edilen Badou N'diaye gibi.

Hatırlayalım; N'diaye Osmanlıspor'da ofansif orta saha oyuncusu, yani 10 numara oynuyordu. Ama o dönem Galatasaray'ın teknik direktörü olan Igor Tudor ondan sekiz numara yaratmıştı. N'diaye dribling yeteneğine sahip olduğu için rakip baskısını kolayca kırabiliyordu, ayrıca hızlı olduğu için bazı durumlarda defansif anlamda yangının söndürülmesine da yardımcı oluyor, itfaiyecilik rolünü üstleniyordu.

Bu açıdan kıyasladığımızda ben Ndombélé ile N'diaye arasındaki benzerliklerin farklılıklarından daha çok olduğu görüşündeyim. N'diaye'nin dribling yeteneği Türkiye'nin oldukça üzerindeydi. [Zaten bu sayede kış aylarında EPL'ye (English Premier League) transfer yapabilmişti.] Ndombélé'nin dribling kapasitesi ise N'diaye'ninkinden daha iyi. Benzer biçimde Ndombélé de N'diaye gibi kısa ve orta mesafede oldukça hızlı bir futbolcu. Yani yangın söndürme işlerini de yapabilir.

Ne anlama geliyor bu?

Olimpique Lyonnais günlerindeki formunun yüzde yetmişine yaklaşmış Ndombélé sanılanın aksine hem merkezde Torreira'nın yanında zorlanmadan görev yapar, hem de sıra dışı dribling yeteneği sayesinde rakip presi kırabildiği için Galatasaray'ın geriden ve merkezden oyun kurabilmesine katkı verir.

4231'in merkez oyuncuları

Konuya 4231 formasyonu açısından baktığımızda şunları diyebiliriz: 4231'de stoper tandeminin önünde oynayan iki merkez orta oyuncusundan birisinin dikine (iki ceza sahası arasında dikine gidip gelme), diğerinin ise yatay bir düzlemde oynaması idealdir. Bu açıdan dribling ve ileriye pas olarak sürekli dikine oynamayı seven Ndombélé ile yatay bir blokta oynadığı zaman daha başarılı olan Torreira'nın birbirlerinin eksikliklerini kapatma ve güçlerini bir araya getirerek fazladan enerji üretme kapasiteleri bence oldukça yüksek.

Tam da burada Ndombélé'nin Galatasaray'a neler katacağını biraz daha detaylandırmak ve bunları madde madde yazmak istiyorum.

  1. Rakip baskısını kırma: Galatasaray'ın en çok sorun yaşadığı konulardan birisi bu. Rakiplerin ön alan baskısı yapması durumunda genellikle Muslera üzerinden uzun topla çıkmak dışında seçeneği pek olmayan bir takım Galatasaray. Sıra dışı dribling yeteneğine sahip olan Ndombélé zaman zaman rakip baskısını kırarak Galatasaray'ın oyun gücünü yukarı çekmesine yardımcı olabilir.
  2. Merkezden delme: Galatasaray rakibini sadece kanatlardan delen hücum anlayışına sahip bir takım oldu şimdiye kadar. Merkezde oynayan oyuncuları (Torreira, Oliveira, Oliveira, Demirbay) ise dribling yeteneğine sahip olmadıkları için Galatasaray bugüne kadar rakiplerini merkezden hiçbir zaman delemedi. (Deldiyse de bu Kerem Aktürkoğlu ve Barış Alper Yılmaz'ın merkeze gelmesiyle gerçekleşti.) Ndombélé Galatasaray'a bu konuda da bir fırsat penceresi açabilir.
  3. Geçiş savunması: Geçen yılki takımdan kalıcı olarak Milot Rashica'nın uzaklaşması, Kâzımcan Karataş'ın da formayı Angeliño'ya kaptırması Galatasaray'ın geçiş savunmasındaki kapasitesini neredeyse yarı yarıya azalttı. Bu açıdan kısa mesafede ivmelenme yeteneğine sahip olan Ndombélé'nin Galatasaray'ın azalan geçiş savunması kapasitesini biraz daha yukarı çekebilir. (Tabii burada Galatasaray'ın birinci stoperi olacağını düşündüğüm Davinson Sànchez'in de hızıyla geçiş savunmasına önemli katkı vereceğini düşünüyorum.)
  4. Ön alan baskısı: Okan Buruk'un bir standart olarak Galatasaray'a eklediği ön alan baskısında şimdiye kadar şöyle bir tabloya şahit olduk: Icardi ve Mertens rakip stoperleri marke ederken rakibin defansif orta sahasıyla eşleşme görevi genellikle kısa mesafede hızlı olan Torreira'ya havale edildi. (Aslında bu işi Oliveira'nın yapması gerekiyordu, ancak Oliveira hızlı bir futbolcu olmadığı için bu görevi genellikle Torreira üstlendi.) Bu görevi de muhtemelen artık Ndombélé üstlenecek. Çünkü o da Torreira gibi kısa mesafede oldukça hızlı bir atletizme sahip. Böylece Galatasaray bire bir eşleşmelerde eskiye oranla daha tehditkâr olabilecek. (Bu tabloya hızlı ve güçlü Sànchez'i de eklediğimizde Galatasaray'ın 10 oyuncusuyla rakibi karşılarken daha agresif bir kurguya kavuşacağını da söylemek mümkün.)

Bunları üst üste koyduğumuzda Ndombélé'nin Galatasaray'ın hücum gücünü artırırken takım savunmasını da biraz yukarı çekeceğini söylemek mümkün. (Tabii yinelemek ihtiyacı duyuyorum ki, bu öngörüler, Ndombélé'nin Tottenham'a transfer olmasına yol açan Olympique Lyonnais performansına yakın bir form durumuna ulaşması durumunda geçerli olacak. Başka bir deyişle "Florya'nın suyu"nun yine gür biçimde akması gerekiyor.)

Bayern München tarzı 433

Şimdiye kadar Galatasaray'ın derinde tek başına Torreira veya Demirbay'ın olduğu üçlü orta saha yapısıyla oynamasının zorluklarına dikkat çektim ve buna bazı revizyonlar teklif ettim. Son olarak şunu söylemek istiyorum.

Galatasaray PSG tarzı 1+2 orta saha yapısıyla değil, Bayern München gibi 2+1 orta saha yapısıyla 433 oynayabilir. (PSG orta sahada Manuel Ugarte + Vitinha ve Warren Zaïre-Emery'nin yer aldığı 1+2 yapısıyla 433 oynuyor. Bayern München ise Joshua Kimmich ve Leon Goretzka + Thomas Müller'in yer aldığı 2+1 yapısıyla.)

Bir adım daha ileri giderek Okan Buruk'un temelde orta sahada, Torreira ve Ndombélé + Hakim Ziyech üçlüsünü tercih edeceğini ileri sürüyorum. Temel argümanım ise şu: Orta sahada toplam defansif yetenekleri hücum kapasitelerinin daha önünde olan oyuncuları tercih etmek takım savunmasının da yukarı çekilmesini garantilemez. Çünkü bu şekilde topu rakibe teslim ederek sürekli baskı yemek riski oldukça yüksektir. Bu nedenle orta sahada hücum yönleri ağır basan oyuncuları savunma görevlerini ihmal etmeden oynamalarını sağlamak takım savunmasını zayıflatmayacaktır.

Bu kapsamda Okan Buruk'un geçmişte Avrupa maçlarında merkezde iki tane sekiz numara, önlerinde ise bir tane 10 numarayla oynadığı yolundaki bilgi de bunu teyit ediyor. Bu örneği Başakşehir'in UEFA Avrupa Ligi'nde deplasmanda oynadığı ve 2-1 kazandığı Mönschengladbach maçında yaşamıştık.[5]

O maçta Okan Buruk, maça orta sahada 1+2 yapısıyla (Mehmet Topal + Daniel Aleksiç ve İrfan Can Kahveci) 433 formasyonuyla başlamış, ama Mönschengladbach'ın öne geçmesinin ardından önce iki merkez oyunculu (Mehmet Topal ve İrfan Can Kahveci) 4231'e dönmüş, ardından da Demba Ba'yı sahaya atarak 442'ye geçmişti. Başakşehir yapılan bu hamlelerle maçı çevirmeyi başarmış ve elde ettiği 2-1 galibiyetle grubu lider olarak tamamlamıştı.[6]

Görev sadakati

Aslında burada dikkat çekmek istediğim şey futbolda dizilişlerin değil, oyun planı çerçevesinde verilen görevlere sadakatin daha önemli olduğunu söylemek. Dolayısıyla tüm mesele gelip Okan Buruk'un Ndombélé'yi merkez ikili yapıda, Ziyech'i de ofansif orta saha futbolcusu olarak savunma görevlerini ihmal etmemeleri yönünde ikna etmesine dayanıyor.

Son olarak bu konuda Kerem Aktürkoğlu üzerinden bir örnek vermek istiyorum. İstanbul'daki Galatasaray Molde FK maçında futbol kamuoyunun önemli bir bölümü Galatasaray'ın yediği golde Aktürkoğlu'nu yanlış pas verdiği için suçlamıştı. Ancak futbol aklı burada Aktürkoğlu'nun verdiği yanlış pastan değil, golü atacak oyuncuyu takip etmediği için suçlanması gerektiğini söylüyor. Zira futbol bir hatalar oyunu; pas verirken de, topa vurulurken de elbette hatalar olacaktır, olabilir. Bu futbolcunun elinde değildir. Ancak rakip bir futbolcuyu takip etmek bir futbolcunun gayet de elinde olan bir şeydir. Bunu yapmamak ise takıma ve takım savunmasına karşı işlenmiş bir kabahattir. (Aktürkoğlu benzer bir kabahati Türkiye-Ermenistan maçında da yaptı. Ermenistan takımının sağ beki Artak Dashyan'ın ileri doğru koşu yaptığını görmesine rağmen onu takip etmedi. Bu kabahat de golle sonuçlandı.)[7]

Buradan hareketle yazıyı şöyle tamamlamak istiyorum. Galatasaray'ın bu sezonki performansında Ndombélé yaşamsal bir rol oynayabilir. Lyon günlerine yakın bir Ndombélé Ziyech, Zaha, Icardi, Aktürkoğlu ve Tetê'yi de yukarı çekecek olan ilk hareketi başlatabilir. İçine kapanmış bir Ndombélé'nin yol açacağı hasarı tamir etmek için ise Sànchez, Nelsson, Bardakcı, Torreira, Demirbay, Oliveira, Zaha, Aktürkoğlu, Ziyech, Icardi ve Tetê fazladan mesai yapmak zorunda kalabilir.

O nedenle Galatasaray taraftarları Ndombélé'nin Florya'nın suyundan içmesini ve eski günlerine dönmesini bekliyorlar.

Ve Şampiyonlar Ligi maçlarından önce, "ce sont les meilleures équipes" (onlar en iyi takımlar) sözleriyle başlayan o meşhur müzik çalınırken, ona bakarak, Lyon günlerine dönmüş Ndombélé'ye bakarak gönüllerinden bir dize geçirmeyi bekliyorlar:

"(…) Ben seni sevdim seveli bir benzerin yok.
Bırak sarı çiçekler arasına yatırayım seni.
Kimdir yazan adını güney yıldızlarının ortasına
dumandan harflerle?
Ey. Bırak beni, seni senden önce de varmışsın gibi hatırlayayım."[8]


[1] Galatasaray'ın güçlü rakiplere karşı üç orta saha futbolcusuyla oynaması gerektiğini, ya da oynayabileceğini savunan futbol yorumcuları arasında Orhan Uluca, Önder Özen, Uğur Karakullukçu ve Mustafa Demirtaş'ı sayabilirim. 

[2] https://www.sofascore.com/player/lucas-torreira/754794

[3] Yine Sofascore verilerine göre pas isabeti bakımından Torreira Amir Hadziahmedoviç (Beşiktaş) ve Willian Arão'nun (Fenerbahçe) geçen sezonki yüzdelerinden daha iyi bir orana sahip. Daha fazla bilgi için, https://www.sofascore.com/player/amir-hadziahmetovic/795421 ve https://www.sofascore.com/player/willian-arao/242213

[4] Eğer Galatasaray Ndombélé yerine Paredes'i, ya da driblingi olmayan başka bir 6-8 numarayı transfer etmiş olsaydı, ben bu oyuncuların da geride baskı altındayken oyun kurucu rolünü oynayamayacağı görüşüne sahibim.

[5] 12 Aralık 2019 tarihinde oynanan bu maçta Başakşehir'in golleri İrfancan Kahveci ve Enzo Crivelli'den gelmişti. Geniş bir özet için, https://beinsports.com.tr/haber/borussia-monchengladbach-basaksehir

[6] Uğur Karakullukçu'nun Diziliş Ertuğrul programına katılan Okan Buruk'un bu maçla ilgili analizi için, https://www.youtube.com/watch?v=NH9qzIRvqVg

[7] Bu maça ilişkin videonun 1,39'uncu dakikasında Aktürkoğlu'nun sağına dönerek Dashyan'ın yaptığı koşuyu gördüğü dikkat çekiyor. https://www.youtube.com/watch?v=5Btj7GvUDiM

[8] Çeviri bana ait.

Melih Şabanoğlu kimdir?

Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.

Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep.

Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu.

Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi.

Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var.

Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Modern futbol Galatasaray’a ters geliyor

Dünkü Beşiktaş hezimetine de ben aynı kapsamda, modern futbol zihniyetiyle oynayan bir takıma karşı elde edilen yenilgi gözüyle bakıyorum

Son mu, başlangıç mı?

Türkiye ilk yarısında oldukça etkili olduğu maçta Hollanda’ya 2-1 yenilerek Avrupa Futbol Şampiyonası’na çeyrek finalde veda etti. Bu sonuçla birlikte Montella yeniden eleştirilmeye başlandı. Ancak sağlıklı bir karar için süreci, oyunu ve oyuncuları doğru analiz etmek gerekiyor

Kebap über Schnitzel

11. Kariyer maçını oynayan sadece Demiral, Kadıoğlu ve savunma anlamında Barış Alper Yılmaz değildi. Kanımca Mert Günok da kariyer maçını oynadı. Uzatmanın son saniyesinde yaptığı kurtarış Türkiye milli takım tarihindeki en ikonik anlardan birisi olarak çok uzun süre hatırlanacak, Galatasaraylıların 2000’deki UEFA finalinde Claudio Taffarel’in yaptığı kurtarışı yıllar boyunca unutmamaları gibi

"
"