03 Temmuz 2024
Türkiye bir futbol dehası kabul edilen Ralf Rangnick’in çalıştırdığı Avusturya’yı bir korner muharebesi olarak cereyan maçta Merih Demiral’ın iki golüyle saf dışı bırakarak Avrupa Futbol Şampiyonası’nda son sekiz takım arasına girdi. Türkiye çeyrek finalde Hollanda’yla karşılaşacak.
Malum, Almanya bugüne dek muhtelif disiplinlerde önemli teorisyen yetiştirmesiyle bilinen bir ülkedir. Karl Marx’tan Albert Einstein’a dek uzanır bu liste. İşte bu listeye Ralf Rangnick’i de eklesek yeridir. Ancak kendi ülkesinde pek tutunamamış bir futbol teorisyenidir Rangnick. Ona Avusturya kucak açtı ve ülkenin en meşhur markası Red Bull’un sponsorluğunda geliştirilen futbol projesinin başına getirdiler. Bu projenin en önemli iki ayağı FC Red Bull Salzburg ve Almanya’nın en fazla nefret edilen kulübü durumundaki RB Leipzig’di. Rangnick sportif direktörlüğünü üstlendiği bu iki kulüp üzerinden dünya futboluna birçok yıldız oyuncu armağan etti. Ancak Rangnick’i futbol dehası kabul etmek için bu yeterli değil.
Rangnick’i bir futbol dehası kılan şey nedir diye merak edilecek olursa, Almanya’ya adam adama markaj yerine alan savunmasını getiren ekibin en önemli isimlerinden birisi olmasıdır diyebilirim. Rangnick’in de içinde yer aldığı ekibin Almanya futbolunda nasıl bir devrime imza attıklarını anlamak için Helmuth Schön’den ülkemizde de çalışan Jupp Derwall ve Karl-Heinz Feldkamp’ın yanı sıra 1990’da Almanya’yı dünya şampiyonluğuna taşıyan Franz Beckenbauer gibi ikonik simaların takımlarına adam adama savunma yaptırdıklarını bilmek yeterli olacaktır. Jürgen Klopp, Thomas Tuchel, Julien Nagelsmann gibi futbol ustalarının da yer aldığı ve Rangnick’in liderliğini üstlendiği bu ekip, Almanya’ya, alan savunmasını topa yapılan baskıyla birleştiren “Ballorientierte Raumdeckung” sistemini armağan etti. Bir başka Alman mucizesi olan “Gegenpressen” de, yani topun kaptırılmasından sonra yapılan baskı da bu ekibin icatları arasındadır.
Sportif direktörlüğünü üstlendiği Red Bull projesinin ardından Lokomotif Moskova’da kısa bir süre görev yapan Rangnick çok iyi geçmeyen Manchester United tecrübesinden sonra Avusturya ulusal takımının başına getirildi. 1 Haziran 2022’de göreve başladığı Avusturya ulusal takımı, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın gizli favorilerinden birisi kabul ediliyordu.
Bu tarihsel arka plandan biraz daha saha içine doğru hareket edecek olursam Avusturya takımının alamet-i farikasıyla ilgili şunları söylemek isterim.
Avusturya ana felsefesini topa hâkim olmak üzerine inşa etmiş bir takım değil. Rangnick’in kurguladığı futbolun odağında geçiş oyunu (geçiş hücumu ve geçiş savunması) var.
Avusturya savunma parametrelerinde Türkiye’nin oldukça önünde bir takım. (Burada savunma derken kendi kalesini birinci bölgede savunmaktan söz etmiyorum. Tam tersine hücum esnasında topu kaybettikten sonra ikinci bölgede yaptıkları sert savunmadan bahsediyorum.) Avusturya PPDA (pass per defensive actions / defansif aksiyon başına pas sayısı) değerleri bakımından Avrupa Futbol Şampiyonası’nın en iyi üç takımı arasında. Özellikle de ikinci bölgede çok etkili baskı yapan bir takım.[1]
Aslında maçın Türkiye açısından şifresi tam da burada düğümleniyordu. Türkiye Avusturya’dan baskı yerken ne yapacaktı? Sakin kalmayı becerecek miydi? Ayağa paslarla bu baskıyı kırabilecek miydi?
Tam burada fotoğrafa Arda Güler giriyor. Çünkü takımın teknik kapasitesi en yüksek futbolcusu olarak Türkiye’nin Avusturya’nın yapacağı baskıyı kırmakta Arda Güler’e aşırı ihtiyacı vardı. Özellikle de takımın beyni durumundaki Türkiye’nin geriden oyun kurarken en önemli ismi olan Hakan Çalhanoğlu kart cezalısıyken. Bu açıdan Avusturya maçı Arda Güler için bir test karşılaşmasıydı.
Maç analizine geçmeden önce bilinmesinde fayda bulunduğunu düşündüğüm bir başka konuyu daha açmak isterim. O da Avusturya’nın üçlü savunmayla oynayan takımlarla yaptığı karşılaşmalarda oldukça zorlanmış olduğu gerçeğiydi. Buna Medyascope’tan Doğa Üründül, maçtan önce dikkat çekmişti, “Avusturya’yı yenme reçetesi: Üçlü savunmanın zamanı gelmedi mi?” başlıklı yazısında.[2]
Belli ki Vincenzo Montella da benzer analizi yapmış. Maçtan önce her ne kadar yayıncı kuruluş Türkiye’nin 4231 formasyonuyla sahada mücadele edeceğini yansıtmış olsa da Montella’nın takımını 343 (541) formasyonuyla sahaya sürdüğünü gördük. (Maçı anlatan Özkan Öztürk izleyenleri 343 (541) formasyonundan 30’uncu dakikaya doğru haberdar etti.) Maçın başlama vuruşu sırasında bu formasyon net biçimde görülüyordu (aşağıdaki fotoğraf).
Maç başlayınca anladık ki Montella Rangnick’e iki sürpriz hazırlamıştı. İlki Avusturya’nın geçiş hücumlarına karşı geride bir fazla adam bulundurmak. (343-541 formasyonunun temel amaçlarından birisi buydu. Diğeri ise Avusturya’nın set hücumlarında merkezi kalabalık biçimde savunmaktı.) İkinci sürpriz ise Türkiye’nin geçiş oyunlarıyla skor arayacak olmasıydı. Montella burada koç başı olarak bir önceki maçın kritik ismi Barış Alper Yılmaz’ı belirlemiş. Türkiye maç boyunca Yılmaz’ı Avusturya savunmasının arkasına kaçırmak planıyla hücum etti.
Maç her iki hocanın da ana planlarının kanıtlandığı bir aksiyon filmi gibi başladı. İlk dakikada her iki takımın da ana planlarını görme şansı bulduk.
Şöyle; başlama vuruşunu takip eden üçüncü pas sonrasında, Avusturya maçın henüz sekizinci saniyesinde ikinci bölgede yaptığı baskıyla topu kazandı. Christoph Baumgartner’in ara pasında Marcel Sabitzer’i ceza sahasında topla buluşturmak istedi (aşağıdaki fotoğraf).
Ancak Mert Günok yatarak topu kontrol ediyor ve Türkiye’yi dakika 0,18’de Mert Müldür’e eliyle verdiği pasla hücuma çıkarıyor.
Mert Müldür dikine oynayarak çizgideki Barış Alper Yılmaz’ı görüyor. O da gelişine Arda Güler’i. Yılmaz koşusunu sürdürüyor ve bir süre topu süren Güler Yılmaz’ın bu koşusunu ödüllendiriyor (aşağıdaki fotoğraf).
Ancak son anda Nicolas Seiwald araya girerek topu kornere atıyor. (Türkiye bu korner atışında Merih Demiral’la ilk golünü buluyor.)
Görüldüğü gibi Türkiye tam 10 saniyede dört pas yaparak yaklaşık 100 metrelik bir mesafeyi kolayca kat ediyor ve rakip ceza sahasına giriyor.
Daha ilk dakika bitmeden gelen Türkiye golüyle birlikte, Montella’nın formasyon tercihinin ne kadar kritik olduğu da ortaya çıktı. Zira Türkiye golünden sonra Avusturya artık oynamak istediği gibi değil, oynamak zorunda bırakıldığı tarzda hücum etmeye mecbur kaldı. Yani ikinci bölgede yüksek baskı yaparak Türkiye’yi hataya itmek, bu hatalardan da yararlanmak amacıyla değil; artık topa sahip olarak hücum setleri üzerinde oynamak zorunda kaldı.
Bu planda merkezi Arda Güler’in de eklenmesiyle üç oyuncuyla (Orkun Kökçü ve İsmail Yüksek) kapatan Türkiye kanatları da Mert Müldür-Barış Alper Yılmaz ve Ferdi Kadıoğlu-Kenan Yıldız’la parselleyerek Avusturya’nın set hücumlarına boş koridor bırakmadı.
343 formasyonunda ayrıca, Kaan Ayhan’la Abdülkerim Bardakcı arasında serbest stoper olarak görev yapan Merih Demiral’ın hem yerden, hem de havadan yaptığı müdahalelerle yıldızlaştığını gördük.
Golle beraber her ne kadar Avusturya açısından maçın senaryosu değişse de Türkiye ana hücum planına hep sadık kaldı. Ve özellikle sağ koridordan geliştirdiği hızlı hücumlarla Avusturya’yı tehdit etti.
Dakika 25,27. Avusturya hücumu sırasında Orkun Kökçü birinci bölgede topu kazanarak hemen Barış Alper Yılmaz’a oynuyor. Yılmaz topu kontrolüne aldıktan sonra yeniden Kökçü’ye bırakarak ileriye koşusunu sürdürüyor. Bu kez Yılmaz’ın bindirmesini ödüllendiren isim Kökçü oluyor. Avusturya’nın sol stoperi Philipp Lienhart’tan sıyrılan Yılmaz soldan ceza sahasına giren Kenan Yıldız’a orta yapıyor. Ancak şiddeti ve yönü çok başarılı olmayan bu yüksek top Yıldız’ı aşıyor (aşağıdaki fotoğraf).
Daha önceki maçlarda da görmüştük, set hücumlarında Avusturya’nın ana planı santrfor Marko Arnautoviç’in veya gezgin oynayan Sabitzer’in derine gelerek atacağı dikine paslarla takım arkadaşlarına pozisyon hazırlamalarıydı. Bu hücum setini ilk yarıda bir kere çok iyi uyguladı Avusturya takımı.
Dakika 41,05. Avusturya kalecisinin topu oyuna sokmasıyla hücumu demlemeye başlıyor. Üst üste yapılan altı hazırlık pası sonrasında top Avusturya yarı sahasında Sabitzer’le buluşturuluyor. O da dikine pasla Baumgartner’i kaçırıyor. İsmail Yüksek Avusturyalı oyuncuyu arkadan faul yaparak sarı kart pahasına durdurmayı başarıyor (aşağıdaki fotoğraf).
Bu pozisyonu incelediğimiz zaman gördüğümüz iki şey var. İlki Türkiye’nin rakibine çok önde bire bir baskı yapması. Bu ise ayağa paslarla baskı kırmayı bilen Avusturya’ya kolayca kullanabileceği geniş alanlar bırakıyor. İkinci gördüğümüz şey ise Türkiye’de bazı oyuncuların eşleşme hatası yapması (aşağıdaki fotoğraf).
Burada Orkun Kökçü Seiwald’ı arkasına kaçırıyor. Sabitzer’i marke eden Kaan Ayhan da rakibinden uzaklaşıyor. Bu alana İsmail Yüksek’in tuttuğu Baumgartner de gelince Avusturya kolayca baskıyı kırmış oluyor. Baumgartner topu Sabitzer’e kazandırdıktan sonra ileriye doğru koşmaya başlıyor. Sabitzer de bu koşuyu anında ödüllendiriyor. Adamını kaçıran Yüksek ise Baumgartner’i düşürmek zorunda kalıyor.
Avusturya’nın temel hücum kurgusunda yer alan ikinci bölgede kazanılan toplarla hızla atağa çıkmak stratejisi, Türkiye’nin bu bölgede yaptığı basit top kayıpları sayesinde iki kez çalıştı.
İlkinde dakika 10,04’te Barış Alper Yılmaz’ın yaptığı pas hatası sonrasında başlayan hızlı Avusturya hücumunu Orkun Kökçü rakibini arkadan çekerek önleyebildiği için sarı kart gördü. İkincisinde ise dakika 38,18’de Kenan Yıldız’ın ikinci bölge sonunda yaptığı pas hatası sonrasında Türkiye’den altı futbolcu ileride kaldı. Türkiye bu hücumu birinci bölge başında İsmail Yüksek’in kritik zamanlamayla yaptığı hamle sayesinde önleyebildi.
İkinci yarıda temelde iki şey gördük.
İlki Türkiye’nin fizik kuvvetinin giderek tükenmesiydi. Başta İsmail Yüksek olmak üzere Arda Güler’in ve Orkun Kökçü’nün kuvvetleri giderek düştü. Bu da Türkiye’nin ileride top tutamamasına yol açtı. Artı, fizik kalitesi Türkiye’nin çok üzerinde olan Avusturya’nın hücumlarının giderek tehlikeli hale dönüşmesine neden oldu.
İkinci yarıda gördüğümüz bir diğer şey de sahaya Michael Gregorovitsch’in sürülmesi sayesinde Avusturya’nın forvet hattında oynayan oyuncu sayısını artırması, bunun da eşleşme bakımından Türkiye’ye sorun çıkarmaya başlamasıydı. Gregorovitsch’in yanı sıra Sabitzer’in sık sık sağ koridora yanaşması, sağ bek Stefan Posch’un ise merkeze kırılarak hücumları desteklemesi de eşleşme sorunları nedeniyle Türkiye savunmasının merkezden delinmesine yol açtı.
Türkiye ikinci yarının hemen başında üç kez tehlikeli biçimde merkezden delindi.
Dakika 49,59. Türkiye’nin uzun oynadığı topu Avusturyalılar kontrol ediyor. Üst üste yapılan 11 pastan sonra dikine bir topla Posch’u birinci bölge başında topla buluşturuyorlar. Kendi etrafında dönen Posch bu hareketiyle bir anda Orkun Kökçü ve İsmail Yüksek’ten kurtuluyor ve aradan Arnautoviç’i kaçırıyor. Onun şutunu öne çıkan Mert Günok güçlükle önlüyor.
Dakika 52,17. Posch’un kullandığı uzun taç atışında İsmail Yüksek araya giremeyince merkezde Konrad Laimer topla buluşuyor. Kendisini basmak isteyen Kaan Ayhan’dan da sıyrılan Laimer’in ceza sahasına girip çektiği şut yandan dışarı çıkıyor.
Dakika 53,33. Posch, Baumgartner’i kaçırıyor. Onun ortasını Abdülkerim Bardakcı kafayla önlüyor. Boşta kalan topa hareketlenen Posch’un ceza sahasına girip çektiği şutu Merih Demiral kornere gönderiyor.
Maç boyunca savunmada oynayan beş futbolcunun yanı sıra Türkiye’de ayakta kalan tek oyuncu Barış Alper Yılmaz oldu. Başka deyişle Türkiye’nin yaptığı hücumları ilerleyen dakikalarda orta sahada ve forvette oynayan futbolcular aşırı yorgunluk nedeniyle destekleyemez duruma düştüler.
Bunun çarpıcı bir örneğini dakika 71,09’da gördük.
Bu dakikada Arda Güler sağdan bindiren Mert Müldür’ü kaçırıyor. Önde sadece Barış Alper Yılmaz var. Yılmaz merkezden sağa doğru hareketlenerek Müldür’den pas istiyor ve topla buluşuyor. Sonra da Seinwald’dan sıyrılıp aut çizgisi üzerinden geriye merkeze doğru oynuyor. Kamera açılınca Barış Alper Yılmaz’ın topu attığı bölgede hiçbir takım arkadaşının olmadığını anlıyoruz (aşağıdaki fotoğraf).
Benzer sahne 90+3.00’da da sahneleniyor. Avusturya hücumunda Bardakcı’nın uzaklaştırdığı top Ferdi Kadıoğlu’na geliyor. Kadıoğlu kendi ceza sahasında topu sürmeye başlıyor. Orta sahaya gelince de Barış Alper Yılmaz’ı kaçırıyor (aşağıdaki fotoğraf).
Geriden çıkmasına rağmen rakibinden daha hızlı olan Yılmaz Avusturya ceza sahasına girince topu sağına çekip önce Maximilian Wöber’den sıyrılıyor, ardından da kaleye vuruyor. Ancak bu şutu kaleci Patrick Pentz çıkarıyor. Kamera geri açılınca bu hücumu da Türkiye’nin sadece iki oyuncuyla yaptığını görüyoruz.
[1] Avusturya 9,0 PPDA değeriyle turnuvada, rakip takımın birinci ve ikinci bölgesinde en çok savunma eylemi gerçekleştiren ilk üç takım arasında. Türkiye’nin PPDA değeri ise 15,10. Daha fazla bilgi için Türkiye OPTA’nın başında bulunan Barış Gerçeker’in X’te yayınladığı şu mesaj serisine bakılabilir. https://x.com/barisgrckr/status/1808130094151451106
[2] Ancak Doğa Üründül’ün önerdiği 11’le Vincenzo Montella’nın 11’i arasında fark vardı. Üründül stoper üçlüsüne Abdülkerim Bardakcı, Kaan Ayhan ve Ahmetcan Kaplan’ı önermişti. Sağ beke de Barış Alper Yılmaz’ı. Üründül forvet hattında ise Arda Güler, Cenk Tosun ve Kerem Aktürkoğlu üçlüsüyle oynanmasını teklif etmişti.
[3] Kaan Ayhan 11, Abdülkerim Bardakcı da 10 kez başarılı biçimde top uzaklaştırdı. Daha fazla bilgi için https://www.sofascore.com/austria-turkey/aUbstUb#id:11874025 adresine bakılabilir.
Dünkü Beşiktaş hezimetine de ben aynı kapsamda, modern futbol zihniyetiyle oynayan bir takıma karşı elde edilen yenilgi gözüyle bakıyorum
Türkiye ilk yarısında oldukça etkili olduğu maçta Hollanda’ya 2-1 yenilerek Avrupa Futbol Şampiyonası’na çeyrek finalde veda etti. Bu sonuçla birlikte Montella yeniden eleştirilmeye başlandı. Ancak sağlıklı bir karar için süreci, oyunu ve oyuncuları doğru analiz etmek gerekiyor
Çekya'yı 2-1 yenen Türkiye tarihinde üçüncü kez gruplardan çıkmayı başarmış oldu. Son 16 turu iki farklı takımın mücadelesine sahne olacak. Bir yanda duygularıyla oynayan Türkiye. Karşısında ise taktik deha Rangnick'in formda sistem takımı Avusturya
© Tüm hakları saklıdır.