11 Ağustos 2022

Galatasaray: Çıraklar ve kalfalar cumhuriyeti

Bu yazıda Antalyaspor maçının ilk yarısından hareketle üç konuyu ele alacağım. Birinci olarak Galatasaray'ın ön alanda rakibe yaptığı baskı. İkinci olarak Galatasaray'ın kullandığı serbest vuruşlar sırasında yaptığı "cephe gerisi savunması"nı. Son olarak da Galatasaray'ın hücum yapısını

"Geçiş dönemi" başlıklı ilk yazıda, Antalyaspor maçından hareketle Fatih Terim döneminden Okan Buruk dönemine miras kalan sorunları ele almıştım.

Bu yazıda Antalyaspor maçının ilk yarısından hareketle üç konuyu ele alacağım[1]. Birinci olarak Galatasaray'ın ön alanda rakibe yaptığı baskı. İkinci olarak Galatasaray'ın kullandığı serbest vuruşlar sırasında yaptığı "cephe gerisi savunması"nı. Son olarak da Galatasaray'ın hücum yapısını. Yazıya, Dries Martens Galatasaray'ın hücum planlarını nasıl etkileyecek sorusuna vermeye çalıştığım yanıtla son vereceğim.

Galatasaray'da ön alan baskısı

Galatasaray genelde rakibi Antalyaspor'u ikinci bölgede karşıladı maç boyunca. Ancak özellikle ilk yarıda zaman zaman tempoyu artırarak ön alan baskısı da yaptı. Burada altı çizilmesi gereken konu, Galatasaray ön alan baskısı yaptığı her sekansta sonuç almasını bildi.

Altı çizilmesi gereken ikinci nokta ise Galatasaray'ın ön alanda yaptığı baskının liderinin Haris Seferoviç olması. Bu nedenle Seferoviç'in daha diri kaldığı ilk yarıda Galatasaray çok daha fazla sayıda ön alan baskısı yaptı. İkinci yarıda ise sadece bir kere organize baskı yapabildi Galatasaray; Antalyaspor ise en ölümcül hatayı burada yaptı ve Galatasaray gol dışında kaleyi bulan ilk ve tek şutunu bu baskı sonrasında çekebildi.

Bu arada maç sonu yapılan yorumlarda bazı eleştirmenlerin Haris Seferoviç'in oldukça kötü bir maç çıkardığı görüşündeydi. Elbette bir görüş olması itibariyle buna da saygı duyuyorum. Ancak bir oyuncunun iyi oynayıp oynamamasını topla maç içinde kaç kere buluştuğu ve skor üretip üretmediği üzerinden değerlendirmenin, futbolun bir takım oyunu olduğunu ve esas olarak futbolun bir hücum ve savunma oyunu olduğunu unutmak anlamına geldiği düşüncesindeyim. (2011-2012 sezonunda Galatasaray'ın birinci santrforu olan Johan Elmander 36 maçta sadece 12 gol atmıştı. Ancak sezonu şampiyon olarak tamamlayan takımın en değerli dört parçasından birisiydi.)

Alt başlığımıza dönecek olursak, Galatasaray'ın Antalyaspor karşılaşmasının ilk yarısında takım halinde yaptığı başarılı ön alan baskısından birkaç örneği buraya aldım.

Dakika 26.18. Antalyaspor kendi yarı alanında taç atışıyla topu oyuna sokuyor. Top Fedor Kudryashov'a gelince Seferoviç'in onun, kalecisi Ruud Boffin ile takım arkadaşı Ömer Toprak'a pas verebileceği açıları kapattığını görüyoruz. Bunun üzerine Fernando Lucas Martin'a oynamak zorunda kalıyor Kudryashov. Ondan da top Boffin'e geliyor. Boffin yine Fernando'ya oynayınca Galatasaray ön alandaki baskısının şiddetini biraz daha artırıyor. Pas trafiği içinde baskı altında kalan Ömer Toprak topu, elverişsiz durumdaki takım arkadaşı Luiz Adriano'ya oynamak zorunda kalıyor. Baskı altındaki Adriano da kolayca topu kaybediyor.

Galatasaray'ın takım halinde yaptığı bu ön alan presinde Adniano'ya Antalyaspor yarı sahasının ortasında baskıyı yapan Galatasaraylı, yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi Abdülkerim Bardakçı'ydı. Baskı sırasında Bardakçı'nın boşalttığı pozisyona birçok kere gördüğümüz gibi Sergio Oliveira geçmişti.

Dakika 27.50. Antalyaspor kale atışıyla topu oyuna sokuyor. Galatasaray gevşek de olsa rakibinin yarı sahasında topa baskı yapmayı sürdürüyor. Bu baskı sayesinde sahipsiz kalan top Berkan Kutlu üzerinden Galatasaray'a geçiyor.

Dakika 30.47. Galatasaray Antalyaspor'u ikinci bölgede karşılıyor. Antalyaspor'un sağ stoperi Ömer Toprak, Seferoviç baskı yapınca havadan topu takım arkadaşı Fernando'ya oynamak zorunda kalıyor. Fernando'yu marke eden Oliveira ayağını sokarak topu ilerideki takım arkadaşı Seferoviç'e kazandırıyor.

Cephe gerisi savunması ya da Restfeldsicherung

Futbolda rest- defans adı verilen bir kavram var.[2] Özellikle duran top kullanırken rakibin hücum oyuncularının nasıl savunulduğuyla ilgili bir kavram bu. Türkçeye "cephe gerisi savunması" olarak tercüme edebiliriz. Zaten kavramın mucidi olan Almanlar "arka alan sigortası" anlamına gelen "restfeldsicherung" diyorlar buna.

Galatasaray özellikle geçen sezon ciddi anlamda sınıfta kalmıştı cephe gerisi savunmasında. Bu sınıfta kalışın zirve enstantanesi hâlâ hatırlardadır: Ligin 13'üncü haftasında Fenerbahçe ile oynanan iç saha maçında korner atışı sonrasında İrfan Can Kahveci'nin pasıyla başlayan hızlı hücumda (aşağıdaki fotoğraf) Mesut Özil'in ayağından yenilen gol.

Galatasaray Antalyaspor karşısında da benzer bir gol yiyordu.

Dakika 38.42. Galatasaray rakip yarı sahasının ortalarından Emre Akbaba'yla serbest vuruş kullanıyor. Duran topu Antalyaspor'dan Adriano kafasıyla uzaklaştırıyor. Top Sergio Oliveira'ya geliyor, ancak Portekizli topu kaptırıyor. Antalyaspor'dan Fernando topu kapar kapmaz yüksekten oynayarak Haji Wright'ı hücuma çıkarıyor. Wright kendisini tutan Sacha'yı büyük adımlarıyla geride bırakarak Galatasaray kalesine yöneliyor. Ancak tam yanından sıyrılırken Fernando Muslera parmak uçlarıyla dokunmayı başarıyor topa ve Galatasaray'ı penaltı atışında olduğu gibi oyunda tutuyor.

Bu duran topta en geride Galatasaray'ın iki beki Sacha Boey ile Patrick van Aanholt bekliyor. Ancak Sergio Oliveira rakip ceza sahası içinde topla buluşunca Aanholt ona yaklaşarak yerini kaybediyor. Böylece geride sadece Boey kalmış oluyor. Wright topla ilerlerken sol kanattan takım arkadaşı Hussam Ghacha da ilerliyor. Ancak Yunus Akgün geriye hızla koşarak onun açısını kapatıyor, Wright'a da topla Muslera'yı geçmek dışında bir seçenek bırakmıyor.

Galatasaray'ın cephe gerisi savunma zafiyeti Okan Buruk'un devraldığı olumsuz miraslardan birisi. Bu konuda Buruk ve kurmaylarının özel çalışmalar yapması ve stratejileri yeniden gözden geçirmeleri gerektiği çok açık. (Buraya cephe gerisi savunmasında neler yapılabilir konusunda Almanya'nın efsane futbol sitelerinden www.spielverlagerung.de sitesinde yayınlanmış İngilizce bir makaleyi buraya bırakıyorum.)

Galatasaray'ın hücum anlayışı

Galatasaray'ın hücum anlayışının ana hatlarını bu bölümün sonunda tartışacağım. Bu nedenle başlığa Antalyaspor maçının ilk yarısında göze çarpan birkaç örnekle başlıyorum.

Dakika 12.28. Yunus Akgün'e yapılan faul sonrasında Galatasaray topu yeniden hareketlendiriyor. Sergio Oliveira sol öne doğru koşu gösteren Haris Seferoviç'e uzun bir pas atıyor. Kerem Aktürkoğlu ise bu pas öncesinde çoktan merkeze devrilmiş durumda. Galatasaray'da sol taç çizgisine en yakın isim ise sol bek Patrick van Aanholt.

Seferoviç, üzerine iki Antalyaspor oyuncusunu çektikten sonra topu rakip ceza sahasına orta/pas karışımıyla gönderiyor. Burada Emre Akbaba'nın öne doğru santrfor koşusu yaparak rakip stoperi üzerine çektiğini, böylece Kerem Aktürkoğlu'na topla rahatça buluşma fırsatı sunduğunu izliyoruz. Ancak Aktürkoğlu topu ilk temasta yumuşattıktan sonra sağında daha uygun durumdaki Yunus Akgün'e pas vermek yerine soluyla şutu tercih ediyor (fotoğraf aşağıda). Aktürkoğlu'nun hafif yüksekten gelen topa vücuduna tam ayarlamadan yaptığı vuruş farklı şekilde üstten dışarı çıkıyor. Bu, Galatasaray'ın maçta sonlandırdığı ilk olgun atak olarak geçiyor maç raporuna.

Dakika 15.37. Ruud Boffin'in uzun topunu Victor Nelsson kafayla yumuşatıp Sacha Boey'ye kazandırıyor. Böylece Galatasaray'ın 25 paslık hücum girişimi başlıyor. Bu pas dizisinde dikkati çeken iki nokta var. İlki Kerem Aktürkoğlu'nun daha çok merkezde konumlanması. İkincisi ise Abdülkerim Bardakçı'nın topla yaklaşık 15 metre mesafe kat ettikten sonra Antalyaspor ceza sahasının sol köşesinde pas trafiğine katılması. (Burada Bardakçı topla hareket ederken onun yerini yine Sergio Oliveira'nın dolduruyor.)

Pas dizisi Yunus Akgün'ün çalımla süslediği ceza sahası içi driplingde iki Antalyasporlu arasından Emre Akbaba'ya pas vermesi, Akbaba'nın ise vücudunu iyice konumlayamadan (fotoğraf aşağıda) sağ ayağıyla alelacele vurduğu şutun auta çıkmasıyla sonuçlanıyor.

Burada altı çizilmesi gereken birkaç nokta var. İlki Galatasaray'ın set hücumunda pozisyon üretebilmesi. Bunun birkaç nedeni var. İlki Boey'nin hızlı pasıyla ceza sahasına giren Yunus Akgün'ün yaptığı dribling. Bu karar, Antalyaspor defansının dengesini bozuyor.

İkincisi bu atakta ön hatta yer alan Galatasaray oyuncuları çok hareketli. Örneğin Boey Yunus Akgün'e topu aktarır aktarmaz Antalyasporlu kanat oyuncusunu üzerine çekerek boş koşu yapıyor ve alan boşaltıyor. Seferoviç de top Yunus'a gelir gelmez, öne doğru koşu göstererek arkasındaki Emre Akbaba'nın boşa çıkmasını sağlıyor. Akbaba da kendini boşa çıkararak Yunus Akgün'ün topu kendisine atmasını sağlıyor.

Üçüncüsü; bu hücumda Aktürkoğlu'nun yine merkeze doğru, penaltı noktasına doğru koştuğunu görüyoruz. Bir hücumda temel amaç rakip oyuncuları merkezde toplamak değil, rakip oyuncular arasındaki mesafeleri açmak olmalı. Bu açıdan Aktürkoğlu'nun merkeze koşmak yerine kenara doğru hareketlenmesinin daha doğru olabileceği de ileri sürülebilir. Ancak Aktürkoğlu burada Akbaba'nın dublajına girmiş oluyor. Yani Akbaba topa vurmak yerine üzerinden atlasa, Aktürkoğlu daha doğru açıda topu kaleye gönderebilecekti. Özetle, Galatasaray'ın hücum oyuncuları oldukça hareketli ve bu da Antalyaspor'un defansını destabilize ediyor, dalgalandırıyor.

Son olarak atağı sonlandırıldığı 25 paslık trafikte Seferoviç dışındaki tüm Galatasaraylıların ayağı topa değiyor.

Dakika 35.48. Bu dakikada Galatasaray'ın 14 paslık set hücumu başlıyor. Akat başlangıcında Galatasaraylılar rakip ceza sahası önünde yavaş tempoda paslaşıyorlar. Sergio Oliveira'nın yüksek pasında araya Antalyaspor defansı giriyor ve topu karşılıyor. Ancak Galatasaray rakip alandaki doğru yerleşimi sayesinde topu hemen kazanıp atağı tazeliyor. Bu hücum, Yunus Akgün'ün Antalyaspor defansı tarafından bloke edilen şutuyla (fotoğraf aşağıda) sonuçlanıyor.

Galatasaray'ın hücum yapısının analizi

Gerek hazırlık maçlarında, gerek Antalyaspor karşısında izlediğimiz Galatasaray'ın hücum karakteristiği hakkında konuşmak gerekirse şu noktaların daha ön planda olduğunu söyleyebiliriz:

1) Karar kalitesizliği: Galatasaray'ın mevcut kadrosu birkaç istisna hariç hücumların final etaplarında karar kalitesi bakımından pek iyi durumda değil. Burada karar kalitesinden kasıt, şut, pas veya dribling, final hareketlerin seçimindeki tercihlerin çoğunun yanlış olması.[3] Bu bakımından Galatasaray'ın futbolcu grubu, dersine fazla çalışmadan sınava girmiş öğrenci grubunu andırıyor. Burada öğrencilerin (futbolcuların) çoğunun, önlerine gelen sorularda yanlış şıkları işaretlediklerini düşünebiliriz. Sadece Antalyaspor maçının ikinci yarısı üzerinden buraya aldığım birkaç örnek bile Galatasaray hücumlarının karar kalitesizliği yüzünden olgunlaşamadığını ve skor bakımından kısır kaldığını bize net biçimde gösteriyor. İşte o örnekler:

  • Dakika 61.57. Emre Akbaba ön alanda yapılan Galatasaray baskısında Antalyaspor defansının yanlış oynaması nedeniyle topu önünde buluyor ve ceza sahası dışından doğrudan kaleye şut çekiyor. Oysa burada Seferoviç ceza sahasına koşu gösteriyor. Önüne yuvarlasa pozisyonun golle sonuçlanması daha mümkün.
  • Dakika 63.24. Emre Akbaba ceza sahası içinde Seferoviç'in kendisine attığı pası kontrol edemiyor. Bunu yapabilse solunda ve arkasında dört uygun arkadaşı var, kaleyi gören.
  • Dakika 67.52. Pozisyonda yine Emre Akbaba var. Kaleye oldukça uzak yerden ve önü kapalıyken şut çekmeyi tercih ediyor Akbaba. Oysa solunda uygun takım arkadaşı var. Ona verse topu atak daha da olgunlaşacak.
  • Dakika 78.39. Kerem Aktürkoğlu rakip ceza sahası önünde solundaki bomboş durumdaki Emre Kılınç'a pas vermek yerine önce topu sürmeye karar veriyor. Ancak hemen fikrini değiştirip pas vermeye çalışıyor. Böylece çok net gol pozisyonu harcanmış oluyor.

Buraya aldığım örnekler istatistik kâğıdının gol beklentisi (xG) kısmına hiç geçmemiş örnekler. Maçı Galatasaray 0.99 gol beklentisiyle tamamladı. Burada ele alınan örneklerde karar kalitesi biraz daha yüksek olsa en kötü olasılıkla xG değeri ikinin üzerine çıkmış olacaktı. Muhtemelen atılan gol sayısı da.

2) Hücum çeşitliliği: Galatasaray tek değil, karma bir hücum yapısına sahip olmak istiyor. Başka bir deyişle, Galatasaray hem hızlı geçiş hücumları üzerinden, hem de topa sahip olma oyunu oynayarak (pozisyon futbolu) skor üretebileceği bir futbolun peşinde.

Zaten geçen sezonun Fatih Terim'li döneminden Galatasaray'a kalmış en önemli miraslardan birisi hızlı geçiş hücumlarıydı. Okan Buruk bu yapıyı koruyarak oyun planına ekledi. Buruk geçen sezonun aksine, Galatasaray'ın hücum futbolu oynayarak da, yani topu hâkimiyet altında bulundurarak da skor üretmesini amaçlıyor. Ki Antalyaspor karşısında bu futbolu oynayarak da pozisyon üretebildiğini (Yunus Akgün'ün pasında Emre Akbaba'nın sağ ayağıyla yaptığı vuruş) gördük. Aslında Galatasaray Domènec Torrent döneminde pozisyon futbolu oynayabilmek için bayağı mesai yapmıştı. Dolayısıyla Okan Buruk, geçen sezonun hem Terim, hem de Torrent dönemlerinde oynanan iki ayrı futbolu da hücum yapısı içine almayı planlıyor. Elbette bunları daha da geliştirerek.

3) Asimetrik yapı: Okan Buruk, Başakşehir döneminde sahada uyguladığı hücum yapısını Galatasaray'a da taşıdı: Galatasaray simetrik değil, asimetrik yapıda hücum ediyor. Antalyaspor karşısında sık sık gördüğümüz gibi Kerem Aktürkoğlu çizgiye basan sol kanat oyuncusu olarak değil, merkeze devrilen bir half-space oyuncusu gibi oynuyor.

Yorumcuların bir kısmı Kerem Aktürkoğlu'nun çizgide oynamakta zorlanması nedeniyle bunun bir seçenek değil, bir zorunluluk olduğu, hatta Aktürkoğlu'nun kendi tercihi olduğu görüşünde. Ancak bu görüş çok doğru değil. Zira geçen sezondan biliyoruz ki, Aktürkoğlu Torrent döneminde ağırlıklı olarak sol çizgiye daha yakın oynadı ve bu görevinde daha çok skor üretti. (Aktürkoğlu Fatih Terim döneminde 20 lig maçında dört gol ve iki asistle -toplam altı gole katkı- oynarken Torrent döneminde yer aldığı 18 karşılaşmada altı gol ve yedi asist -toplam 13 gole katkı- üretti.)

Dolayısıyla burada bir zorunluluktan değil, Buruk'un sahada görmek istediği bir hücum planından söz etmek daha doğru olacak. Nitekim Sigma Olomouc'la oynanan hazırlık maçında da Buruk Kerem Aktürkoğlu'nu ikinci yarıda santrfor arkasına, yani 10 numaraya atmış ve bu şablon da maçı Galatasaray'a getirmişti. Okan Buruk, Antalyaspor karşısında da Emre Kılınç ve Taylan Antalyalı'nın maça dahil olmasından sonra Aktürkoğlu'nun santrfor arkasında konumlandırdı, ta ki 89'uncu dakika Bafétimbi Gomis oyuna girene dek.

Sık sık merkeze devrilen bir Kerem Aktürkoğlu portresine karşın sağ kanatta Yunus Akgün'ü asimetrik bir rolde görüyoruz. Rakip defansı genişletmek rolü daha çok, sağ çizgiye yakın oynaması istenen Yunus Akgün'ün omuzlarında. Bu nedenle Yunus Akgün merkeze daha az devriliyor ve ağırlıklı olarak sağ half-space ile taç çizgisi arasında oynuyor. Çünkü Okan Buruk'un buradaki temel amacı rakip defansı genişletmek.

Okan Buruk'un bu planını şampiyonluk sezonunda Başakşehir'de sık sık görmüştük. Rakibi karşılarken sol çizgide görünen Enzo Crivelli Başakşehir hücumlarında merkeze devrilerek takımın birinci santrforu Demba Ba'ya yaklaşıyor ve sağ ile sol kanat arasında asimetrik bir yapı ortaya çıkıyordu. 

4) Bekler de asimetrik: Sağ kanat ile sol kanat arasındaki asimetrik yapıyı beklere baktığımız zaman da gözlemliyoruz. Okan Buruk'un tasarladığı oyunda taç çizgisini daha çok kullanması ve daha çok hücum bindirmesi yapması istenilen sağ bek pozisyonunda oynayan futbolcu (Léo Dubois / Sacha Boey / Omar Elabdellaoui). Sol bekten (Patrick van Aanholt / Kâzımcan Karataş) istenilen ise daha çok oyun kurucu stoper veya orta saha oyuncusu gibi oynaması.

Bu konuda Okan Buruk'un futbol anlayışı yine Fatih Terim'le Domènec Torrent'in sentezi gibi. Hatırlanacağı gibi Terim, Kerem Aktürkoğlu'nu daha merkezde, sol bek Patrick van Aanholt'u ise çizgide görevlendirmişti. Torrent gelince bunu tersine çevirmiş, Aktürkoğlu'nu çizgiye atarken Aanholt'u merkeze kaydırmıştı. Buruk ise bu ikisinin sentezi gibi, hem Aktürkoğlu'nun hem de Aanholt'un merkeze daha yakın oynamasını istiyor.

Bu arada Okan Buruk'un Başakşehir'deyken de sol bek Gaël Clichy'yi oyun kurucu orta saha futbolcusu gibi kullandığını hatırlamalıyız.

5) Ofansif orta saha oyuncusu: Galatasaray'ın hücum yapısında ofansif orta saha oyuncusu Emre Akbaba'nın üstlendiği rolün fazla kapsamlı olmadığı dikkat çekiyor. Akbaba'dan esas olarak beklenen, gol ya da asist üzerinden skora katkı sunması. Bu çerçevede Akbaba'yı pasa dayalı bağlantı oyunlarını yönlendiren bir futbolcu olarak neredeyse hiç görmüyoruz.

Ancak burada bir detay var. Akbaba, kendisinden bağlantı oyunlarında etkili olması istenebilecek bir futbol yapısına da sahip değil. Yani bu görev ondan istense, bunu ne kadar yerine getirebilir, oldukça tartışmalı. Akbaba daha çok golü hisseden ve bunun için sık sık deneme yapan, hatta fazla deneme yapan bir oyuncu. (Nitekim dakika 67.52'de çektiği şut oyuncunun sık deneme yapmaya dayalı zihinsel yapısı hakkında çok şey söylüyor.) Bu nedenle de hücum oyunun final etaplarında izliyoruz onu sık sık.

6) Midtsjø'nün rolü: Okan Buruk'un Galatasaray'ında takımın merkezini ileriye taşıyan 1.5 oyuncu var sadece; Fredrik Midtsjø ve kısmen Sergio Oliveira. (Ancak dribling, Oliveira'nın futbol karakteristiği içinde yer alan bir özellik değil. Çok zor durumda kalırsa yapabildiği bir şey sadece. Antalyaspor maçında sadece bir kez topla beraber mesafe kat ettiğini gördük.)

Hem geçiş futbolu, hem de pozisyon futbolu, takımın saha içindeki merkezini ileriye taşıyan orta saha futbolcularının varlığını gerekli kılıyor. Hatırlayacak olursak 2011-2012'de bu rol Engin Baytar'ın üzerindeydi. Ertesi sezon ise bu görevi Hamit Altıntop üstlendi, 2017-2018 sezonundan itibaren de Younès Belhanda. Ancak geçen sezon Galatasaray'da takımın merkezini ileriye taşıyacak tek bir oyuncu bile yoktu. Ne Alexandru Cicaldau, ne Berkan Kutlu dribling yeteneğine sahipti. Galatasaray orta sahasındaki bu zafiyet nedeniyle geçen yılki oyun bir türlü çeşitlenemedi bir türlü; tek bir çizgi üzerinde ilerleyen bir yapıya sahip oldu Galatasaray'ın hücum yapısı. Bu da takımın rakiplerce daha kolay durdurulmasını sağladı.

İşte Fredrik Midtsjø bunun için transfer edildi. Onun görevi takımın merkezini ileriye taşıyarak oyuna tempo ve çeşitlilik getirmek. (Midtsjø'nün bundan ayrı olarak, oynadığı zaman dilimlerinde rakibe kontrolüne geçen topların hızla yeniden kazanılmasını sağlanmasında da önemli bir rolü olacak.)

7) Seferoviç'in rolü: Okan Buruk'un hücum planında pivot santrfor Haris Seferoviç'in üstlendiği kilit ve kritik roller var. Bunlardan ilki elbette ana gol silahı olmak, takımın skor gücünün önemli bir bölümünü üstlenmek. Buna ek olarak Seferoviç'ten ön alandaki baskıyı yönetmek ve organize etmek de isteniyor, ki bu açıdan Antalyaspor maçında özellikle ilk yarıda oldukça başarılı bir sınav verdiğini söylememiz gerekiyor.

Seferoviç'ten istenilen bir diğer önemli rol de bağlantı oyununda yer almak. Ki zaten bu Seferoviç'in en büyük uzmanlık alanı. Bağlantı oyunu sadece hücum oyuncularıyla pas bağlantısı içine girmek anlamına gelmiyor.

Biraz açacak olursak, Seferoviç'in görev tanımında basketbolda "ikili oyun" olarak adlandırılan pick & roll oyunlarına benzer kombinasyonlar önemli bir yere sahip. Yani basketbolda perde sonrasında içeri devrilen oyuncunun topla buluşturulması gibi, Seferoviç'ten ağırlıklı olarak, rakip ceza sahasına sızan takım arkadaşlarını beslemesi isteniyor. ACS Fiorentina karşısında Seferoviç bu görevini gerek Kerem Aktürkoğlu, gerekse de Emre Akbaba'ya attırdığı gollerle çok iyi yerine getirdi. Bu açıdan Seferoviç, pick & roll oyununa benzer kombinasyonlar üzerinden yaptığı iki asistle genlerinde Yugoslav ekolünün DNA'sı bulunduğu çok açık biçimde gösterdi.

Tartışma

2021-2022 sezonunda ligi 13'üncü olarak tamamlayan Galatasaray çırakların ve kalfaların usta rolünü üstlenmek zorunda olduğu bir takımdı. Çünkü takımın ustaları olarak görülen Sofiane Feghouli, Ryan Babel, Arda Turan gibi oyuncular fizik kaliteleri nedeniyle düzenli oynayabilecek durumda değillerdi. Bu nedenle de takıma saha içinde liderlik yapamadılar.

Aslında bu tablo, net bir kadro mühendisliği hatası olduğu kadar, takımın yeterince çalışmamış ve çalıştırılmamış olmasıyla da ilgiliydi. Başka bir deyişle Feghouli, Arda Turan ve Babel'den saha içinde takıma liderlik yapmaları istendi, ancak yetersiz antrenmanlar nedeniyle onların her maçta bütün enerjilerini sahaya dökebilecekleri fiziksel kaliteye gelmeleri ve bunu korumaları sağlanamadı. Bu nedenle de Kerem Aktürkoğlu, Emre Kılınç, Mohammed Mostafa, Halil Dervişoğlu, Alexandru Cicaldau, Olimpiu Morutan gibi çırak ve kalfa konumundaki oyuncular usta yokluğunda kaotik yollarla bu görevleri üstlenmek zorunda kaldılar. Bu sorun da, birinci maddede ele aldığım karar kalitesinde net biçimde kendini gösterdi.

Bu sorunun başka bir boyutu daha var. Galatasaray geçen sezonda ve daha öncesinde bir teknik direktör takımı gibi görünmedi hiç. Yani giren ve çıkanın aynı futbolu ve aynı sistemi oynadığı, tribünden seyredenlerin takımın antrenmanlarda hangi setleri çalıştığını kolayca kavrayabildiği bir takım olamadı. Tam tersine topu eline alanın penaltı atabildiği, kimin neden ve ne kadar sorumlu olduğunun tam olarak bilinemediği bir takımdı Galatasaray.

Çırak ve kalfa rolündeki oyuncuların karar kalitesizliği işte bu ortamda ortaya çıktı. Yaşları ve dimağları genç oyuncular, futbolun bir takım oyunu olduğu esasına dayalı bir şablon üzerinde değil, rol ve görevlerin oldukça flulaştığı bir dekor önünde içgüdüleriyle oynadılar.

Bu sezon ise tablo değişti. Öncelikle fizik kaliteye ve ana oyun planına önem verilen bir antrenman sistemi içine alındı oyuncular. Çok açık ki futbolcular daha çok ve daha ağır çalışıyorlar. İkinci olarak da takıma, bütün maçlarda oynayabilecek ustalar katıldı; Haris Seferoviç, Sergio Oliveira, Fredrik Midtsjø, Lucas Torreira ve Dries Mertens gibi. Elbette tüm bu oyuncular Galatasaray'ın hücum ve savunma seviyesini birkaç seviye yukarı çekecek, ancak burada özel olarak Mertens'i ele alacağız.

Mertens'in Galatasaray'ın ana hücum şablonuna yapacağı en önemli katkı, Türkiye standardının oldukça üstünde olan A kalite skor gücünü Galatasaray'ın hizmetine sunacak olması. Bu iki anlama geliyor. İlk olarak Serie A gibi dünyanın en iyi savunma geleneğine sahip İtalya liginde hiçbir zaman 10 gol barajının altına düşmemiş olan Mertens'in Türkiye'de 20 gol barajını zorlayacağını öngörebiliriz. İkinci olarak Mertens Galatasaray'ın hücum bölgesindeki bağlantı oyununu daha da kuvvetlendirecek. Başka bir deyişle Mertens hem çok sayıda gol atacak, hem de Emre Akbaba'nın hiçbir zaman yapmadığı ölçüde bağlantı oyunu oynayarak Haris Seferoviç'in, Kerem Aktürkoğlu'nun ve Yunus Akgün'ün skor gücünü daha da yukarı çekecek.

Ancak Mertens'in Galatasaray'ın hücum gücünü yukarı çekecek olması sadece yetenekleriyle gerçekleşecek bir şey değil. Yeteneğin dışında onun takıma, özellikle de hücum oyuncularına zihinsel bakımdan liderlik yapması da bekleniyor ve isteniyor.

Şunu söylemek istiyorum aslında. Özellikle Yunus Akgün ve Kerem Aktürkoğlu gibi genç hücum oyuncuları, Mertens'in başında olduğu, Seferoviç'in, Midtsjø, Oliveira ve Torreira'nın ona yardımcılık yaptığı bir ekip tarafından saha içi eğitimden geçecekler. Tıpkı vaktinde Okan Buruk, Suat Kaya, Emre Belözoğlu, Hakan Şükür, Arif Erdem ve Tugay Kerimoğlu'nun saha içinde Gheorghe Hagi'nin eğitiminden geçerek gelişmeleri gibi.

Bu gerçekleştiği ölçüde Kerem Aktürkoğlu Antalyaspor maçının 13'üncü dakikasında doğru olanın kendi vurmak yerine Yunus Akgün'e pas vermek olduğunu anlayacak. Ya da Yunus Akgün yine aynı maçın 37'inci dakikasında şut atmak yerine topu Sacha Boey'nin önüne yuvarlamanın kendi futbolunu daha da olgunlaştıracağını kavrayacak.


[1] Ağırlıklı olarak ilk yarıyı ele aldım, çünkü her iki takım da ilk yarıda gelecekte oynamak istedikleri futboldan pasajlar sundu. Daha açık ve daha cesur oynadılar. İkinci yarıyla beraber maç bir anlamda akıl oyunlarına dönüştü. Elbette ikinci yarıdan gözlemler de bu yazıda yer alıyor, ancak saydığım nedenlerden ilk yarıda oynanan futbolu geleceğe ilişkin daha çok iz taşıdığı için daha önemli buluyorum.

[2] Bu konuda Akın Karadeniz'in kaleme harika bir yazı için tıklayınız.

[3] Aslında Galatasaray'daki mevcut karar kalitesinin niçin yetersiz olduğu konusu, başlı başına ayrı bir yazıyı hak ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Eski ve yeni futbol

Galatasaray son dönemde yeni bir futbola yelken açtı. Yeni futbol hızdan daha çok kontrol ve pas futboluna dayanıyor. Bu yeni futbolun sembolü Ziyech. Aktürkoğlu ise eski hız futbolunun sembolüydü

Sapere aude

Galatasaray çok zor geçeceği düşünülen Alanyaspor deplasmanını ikinci yarıdaki etkili futboluyla kolayca aştı. Ligin bitimine altı hafta kala Okan Buruk "bilmeye cesaret et" mottosunu sürdürüyor

Bir dakikalık maç

Süper Kupa finaline iki şey damga vurdu: Fenerbahçe’nin finale aynı gün maç yapmış U-19 takımıyla çıkması ve bu takımın 1-0 geriye düştükten sonra sahadan çekilmesi