08 Ağustos 2022

Geçiş dönemi

Galatasaray bir geçiş dönemi yaşıyor. Bir yandan yakın geçmişe damgasını vuran kötü futbol şubesi yönetiminin açtığı hasarları tamir etmeye çalışıyor. Bir yandan da saha içinde yeni bir omurga yaratmaya...

Miras: Yazıya, Okan Buruk'a geçen yılki futbol anlayışından olumsuz anlamda nelerin miras kaldığını kurcalayarak başlamak doğru olacak. Antalyaspor karşılaşmasında gördük ki Okan Buruk'a geçen sezondan üç ana miras kaldı. İlki, topla geriden ayağa pasla çıkmaya çalışırken yapılan top kayıpları. İkincisi yanlış saha içi yayılım nedeniyle rakiplere pozisyon ürettikleri hızlı hücum çıkışları fırsatı vermek. Üçüncüsü ise maç içinde yaşanan dalgamalar, özellikle de maçın ilk yarısının son bölümünde dramatik kırılmalar.

Okan Buruk'a olumlu anlamda iki miras daha kaldı. Ön alanda yapılan baskıyla topun kazanılmasının ardından çıkılan hızlı hücumlar. İkinci olarak da büyük maçlarda yarı alanda yapılan kompakt savunma. Bunu en çok UEFA Avrupa Ligi'nde görmüştük. Galatasaray bu savunması sayesinde UEFA Avrupa Ligi'nde deplasmanda oynadığı dört maçta da (Olympique de Marseille, Lokomotif Moskova, SS Lazio ve FC Barcelona) gol yememeyi başarmıştı.

Ancak Türkiye'de bu reaktif futbol anlayışıyla sonuç almak mümkün olmadı. Çünkü ligde rakipler daha çok kapandığı için proaktif bir hücum futbolu oynamak gerekiyordu. Ancak geçen sezon başında yapılan yüksek transfer harcamasıyla oluşturulan kadronun proaktif hücum futbolu oynayabilecek seviyede olmadığı kısa sürede anlaşılmıştı.

Sonuç biliniyor; ligde elde edilen 13'üncülük.

Okan Buruk'a kalan mirasla devam edelim. Geçen sezonu pek hatırlamak istemeyen Galatasaraylılar neredeyse her maçta şu enstantanelerle karşılaşıyorlardı: Geriden pasla çıkışlarda kaybedilen toplar nedeniyle yenilen goller ve rakiplerin hızlı çıkışlarında Galatasaray kalesinin gole kapatılamaması.

Fatih Terim'in görevde bulunduğu ilk 20 haftada Galatasaray 24 gol yemişti ve bunların 10 tanesi rakiplerinin çıktığı hızlı hücumları ve yapılan top kayıpları sonrasında yaşanmıştı. Başka bir deyişle Galatasaray hızlı hücumlar veya basit top kayıpları nedeniyle her iki haftada bir kez kalesinde bir gol görmüştü.

Tam burada, bir defa gerçekleşmiş olanın bir defaya mahsus nedenlerle (bireysel hatalar), ama birden fazla kez gerçekleşenin yapısal nedenlere dayanan bir sistem sorunu olduğu yolundaki bilimsel önermeyi hatırlamalıyız. Yani Galatasaray'daki ana sorun Berkan Kutlu, veya Taylan Antalyalı'nın yaptığı bireysel hatalar değildi. Ana sorun, her maçta bireysel hatalara yol açan nedenlerin doğru analiz edilmemesi, bu yüzden de gerekli iyileştirmenin yapılmamasıydı. Bu nedenle Galatasaray, yaklaşık iki sezon boyunca her maçta aynı hataları tekrarlayıp durdu, tuhaf biçimde. Bundan daha tuhafı ise spor kamuoyunun her seferinde sistemi değil de tek tek futbolcuları tartışmasıydı. Ancak bu başlı başına başka bir yazının konusu.

Özel bir bilgiye sahip değilim. Ancak Okan Buruk'un göreve başladıktan sonra en çok üzerinde durduğu konunun takımın hızlı savunma ve hücum geçişleri üzerinde çalışmak olduğunu tahmin ediyorum. Bunu Galatasaray'ın tüm hazırlık maçlarını izlemiş birisi olarak söylüyorum. İlk Avusturya kampında bu konuda ciddi bir ilerleme sağlanamadı. Nitekim kamp sonrasında Kasımpaşa'yla yapılan ilk önemli hazırlık karşılaşmasında yenilen gol rakibin hızlı geçiş hücumundan gelmişti.

İkinci Avusturya kampının son gününde oynanan ACF Fiorentina karşılaşmasında bu sorunu çözmek adına Galatasaray'ın bir ilerleme sağladığı görüldü. Belli ki ikinci kampta, saha içi yerleşim, oyuncular arasındaki mesafeler ve saha parselasyonu üzerinde çalışmalar yapılmıştı. Ancak bunları Antalyaspor karşısında test edecektik. Maçı bu gözle izlemeye başladım.

Sınav. Açıkça karşılaşma başlayınca, kafamda öngördüğüm maç senaryosunun çöktüğünü gördüm. Çünkü Antalyaspor'un baskılı ve topa hükmederek oynayacağını, Galatasaray'ın ise ACF Fiorentina karşısında olduğu gibi geriye yaslanarak ve hızlı karşı ataklarla etkili olmaya çalışarak karşılık vermesini umuyordum. Yanılmışım. Her ne kadar Antalyaspor maça daha baskılı başlasa da, oyun ilerledikçe ortaya çıktı ki Nuri Şahin ve kurmayları Galatasaray'ı hızlı hücumlarla yıkmayı planlamıştı. Bu senaryonun başrol oyuncusunun ise Hadji Wright olması öngörülmüştü.

Durum böyle olunca ilk yarıda geçen yılki takımdan pasajlar sunan bir Galatasaray izledik.

Maçın hemen başlarında geriden topla çıkmaya çalışırken Berkan Kutlu'nun bir top kaybı yaptığını gördük. İkinci kritik top kaybını hücum çıkışında Abdülkerim Bardakçı yaptı. Üçüncü ve en kritik bölgede top kaybı ise 30'uncu dakikada Emre Akbaba'dan geldi.

Hızlı rakip hücumlarına gelince; Antalyaspor maça 15'inci saniyedeki hızlı hücum geçiyle başladı. Ancak Antalyaspor'un en kritik hızlı hücum geçişleri, Galatasaray'ın büyük bir kırılma yaşadığı ilk yarının son bölümünde görüldü. Önce 40'ıncı dakikada Hadji Wright'ın Galatasaray'ın en hızlı oyuncularından Sacha Boey'yi arkasında bıraktığı hızlı atağı izledik. Beş dakika sonra ise Antalyaspor'un, kaleci Ruud Boffin'in uzun vuruşuyla buluşan Wright'ın penaltı kazandığını gördük.

Özetle ilk yarıda geçen sezon sahada gördüğümüz Galatasaray'ın ruhu dolaşıyordu. Ortaya çıktı ki takıma yapılan üç yeni ekleme (Abdülkerim Bardakçı, Sergio Oliveira ve Haris Seferoviç) Galatasaray'ın oyun yapısını ve anlayışını radikal biçimde değiştirmeye yetmemişti. 

Bu tablo ikinci yarıda biraz değişti. Galatasaray daha çok geriye yaslanarak Antalyaspor'a hızlı hücum şansı pek vermedi. Ancak bu da hücum etkinliğini oldukça kısıtladı. Bu nedenle golün hızlı geçişle gelmesi bir sürpriz değil.

Burada bir futbolcuya, Fredrik Midtsjø'ye bir parantez açmak gerekiyor.

Midstjø, Galatasaray'ın bu sezon yaptığı ve havaalanında taraftar grubu tarafından karşılanmayan tek oyuncusuydu. Bunun nedeni ortalama Galatasaraylının Midtsjø'nün yanlış transfer olduğunu düşünmesiydi. Şöyle ki, ortalama taraftara göre transfer edilmesi gereken oyuncu Midtsjø değil, defansif bir orta saha oyuncusu olmalıydı. Bu nedenle Midtsjø'yü havalimanında taraftarlar değil, sadece Galatasaray Spor Kulübü'nün bir temsilcisi karşılamıştı.

Aslında aynı şey 2017-2018 sezonu başında Badou N'Diaye'ye de yapılmıştı. Galatasaray'ın 7 milyon 500 bin Euro'ya Osmanlıspor'dan transfer ettiği N'Diaye, aynı sezon başında transfer edilen diğer oyuncular gibi havalimanında karşılanmamıştı. Çünkü Galatasaraylılar N'Diaye için Osmanlıspor'a tonla para verilmesine karşılardı. Ancak çok geçmeden N'Diaye'nin o sezonki en önemli transferlerden birisi olduğu ortaya çıktı. İngiltere Premier League takımlarından Stoke City, N'Diaye'yi birkaç ay sonra Galatasaray'dan 16 milyon Euro'ya transfer etti.

Fredrik Midtsjø, Galatasaray için ne kadar önemli bir transfer olduğunu 30 dakika içinde çok açık biçimde gösterdi. 60'ıncı dakikada oyuna giren Midtsjø, takımın aşırı yorgunluk nedeniyle yaptığı dört hatayı giderdiği gibi, son dakikada Galatasaray ceza sahası çizgisinde (box) yaptığı blokla topu Haris Seferoviç'e kazandırıp koşusunu sürdürdü, ardından da Emre Kılınç'ın pasını rakip ceza sahası çizgisinde (box) asiste dönüştürerek Bafétimbi Gomis'in sadece gelişine ayak içiyle vuracağı bir asist üretti. Midtsjø, box-to-box kavramının sahadaki en iyi örneğiydi.

Sonuç olarak Galatasaray bir geçiş dönemi yaşıyor. Bir yandan yakın geçmişe damgasını vuran kötü futbol şubesi yönetiminin açtığı hasarları tamir etmeye çalışıyor. Bir yandan da saha içinde yeni bir omurga yaratmaya... Yeni omurga ortaya çıkana dek, iyi futbol oynamadan alınan galibiyetler bu nedenle çok değerli ve geçiş döneminin daha az hasarla atlatılmasında hayati bir rol oynayacak.

Melih Şabanoğlu kimdir?

Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.

Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep.

Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu.

Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi.

Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var.

Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kahramanların emeği

"Rakip analizi konusunda şöhreti bulunan Okan Buruk ve teknik heyetinin Galatasaray’ı, beşli defansla oynayan Sivasspor’a karşı nasıl oynatacağı merak konusu. Bu açıdan Pazar günü Okan Buruk’la Bülent Uygun’un taktik savaşını izleyeceğimizi söyleyebilirim"

Eski ve yeni futbol

Galatasaray son dönemde yeni bir futbola yelken açtı. Yeni futbol hızdan daha çok kontrol ve pas futboluna dayanıyor. Bu yeni futbolun sembolü Ziyech. Aktürkoğlu ise eski hız futbolunun sembolüydü

Sapere aude

Galatasaray çok zor geçeceği düşünülen Alanyaspor deplasmanını ikinci yarıdaki etkili futboluyla kolayca aştı. Ligin bitimine altı hafta kala Okan Buruk "bilmeye cesaret et" mottosunu sürdürüyor