13 Aralık 2023

Duvara karşı

Galatasaray daha fazla koşarak ve mücadele ederek rakibine oyun oynatmamayı başaran Kopenhag duvarına çarptı. Çoğu insan bütçe değeri olarak Kopenhag'ı bir köy takımı olarak görebilir. Ancak kanımca maliyet/performans kriteri açısından Kopenhag grubun en iyi takımıydı

Şampiyonlar Ligi tamamlandığına göre bu yazı sadece bir maç analizi olmanın ötesine geçecek ve Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'ndeki macerasını analiz etmeye gayret edecek.

Altı maçlık ön eleme, altı maçlık grup aşaması, toplam 12 maçlık serüven sonucunda Galatasaray'ın aldığı karneye baktığımızda sırasıyla şunları söylemek mümkün:

  1. Galatasaray grubun bütçe olarak en yüksek üçüncü takımıydı. Grubunu da üçüncü tamamladı. Ancak bu sonuç, bütçeyle elde edilen derece arasında bir korelasyon olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine. Bu mantıkla Kopenhag'ın grubu dördüncü bitirmesi gerekirdi, ama bütçe değeri olarak grubun sonuncusu olan Kopenhag A Grubu'nu ikinci tamamladı ve son 16'ya yükselme başarısı gösterdi. Grubun en değerli ikinci takımı olan Manchester United ise altı maç sonucunda Avrupa mücadelesinin dışında kaldı.
  2. Fizik kalite açısından kanımca grubun en zayıf takımı Galatasaray'dı. Fizik kalitenin Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edebilmenin ilk şartı olduğu dikkate alındığında ben Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde elde ettiği sonucun ve oynadığı futbolun oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum.
  3. Kanımca Galatasaray Kopenhag dışında diğer iki rakibine (Bayern München ve Manchester United) temelde kendi futbolunu ve ön alan baskısını önemli ölçüde kabul ettirmeye başardı. Bu iki takımla oynadığı dört maçta alınan iki yenilgi ve bir beraberliğin temel nedeni ise Galatasaray'ın kendi futbolunu rakiplerine doksan dakika boyunca kabul ettirebilecek fizik kaliteye sahip olmamasıydı; ki Bayern'e karşı alınan iki yenilginin maçın son bölümlerinde gelmesi bir rastlantı değildi.
  4. Buradan hareketle her şeye rağmen ben ilk yılında Galatasaray'ın bir Şampiyonlar Ligi takımı olmak yolunda önemli bir adım attığı düşüncesindeyim.
  5. Ancak bu Galatasaray'da doğru planlama yapıldığı anlamına gelmiyor.

Bunu biraz açmak istiyorum.

Geçen sezon tamamlandığında Galatasaray'ın en temel ihtiyacı sol bek ve merkez orta saha (sekiz numara) futbolcusu idi. Galatasaray Şampiyonlar Ligi macerasını tamamladı. Şu an takımın en temel ihtiyacı yine bu iki bölge.

Ne anlama geliyor bu?

Kanımca Galatasaray'daki en temel sorun, futbolcu grubunun fizik ve teknik özelliklerinin Okan Buruk'un oynatmak istediği futbola çok uymaması. Yani transfer planlamasıyla Okan Buruk'un oynatmak istediği futbol arasında biraz farklılık var.

İsim bazında gidecek olursak Davinson Sánchez dışında bu yıl transfer edilen çoğu oyuncu (Angeliño, Kerem Demirbay, Tetê, Hakim Ziyech, Wilfried Zaha, Cédric Bakambu) Buruk'un futbol felsefesine her açıdan olumlu yanıt verebilecek profile sahip değil.[1]

Futbolcuya göre oyun

İşte bu nedenledir ki Galatasaray, sahada hangi futbolcu yer alıyorsa biraz da o futbolcunun oynamak istediği futbolu oynamaya başlıyor bir şekilde. Çünkü Galatasaray bu saydığım oyuncuları kendi futbol kalıbına dökemiyor. Tam tersine onlar Galatasaray'ı kendi kalıplarına döküyorlar genel fotoğrafı çok çarpıtmadan.

Bunu üç kalemde daha belirgin halde anlatmak istiyorum.

  1. Galatasaray'ın oynadığı futbol rakip oyuncularının tamamına birebir ve yakından baskı yapılmasını gerektiriyor rakibi karşılarken. Bu kıstas üzerinden yeni transferlere bakacak olursak Sánchez dışında bunu yerine getirebilen hiçbir oyuncu göremiyoruz.

Buna en net örnek olarak Angelinõ'yu verebilirim. Bilindiği gibi Angeliño atletik ve çeviklik özelliklerinden daha çok teknik yetenekleriyle şöhret bulmuş bir futbolcu. Eğer Galatasaray ön alan baskısı içermeyen kontrol ve pas futbolu oynamış olsaydı Angeliño bu takımda pek sırıtmazdı. Zira Angeliño hiçbir zaman rakibini ısırarak, ona yakın markaj uygulayarak oynayan bir futbolcu olmadı. Bu nedenle de Galatasaray'ın oynamış olduğu ön alan baskısına dayanan futbola hiç alışamadı.

Keza Zaha... O biraz daha farklı bir profile sahip. Zaha prensip olarak savunmaya aktif katılan bir oyuncu değil. Oysa Şampiyonlar Ligi minimum 10 oyuncuyla topun arkasına geçilmesini gerektiren en üst seviyede mücadelenin turnuvası. Bu da sol kanatta oynayan Zaha'nın her pozisyonda rakip bekle geriye koşmasını gerektiriyor. Ancak Zaha canı çektiği zaman savunma yapıyor, canı çekmediği zaman da yapmıyor. (T24'te bu köşeyi takip edenler onun İstanbul'daki Manchester United maçında rakip bekini takip etmediği için Galatasaray'ın gol yemesine neden olan oyuncu grubunda yer aldığını hatırlayacaklardır.)

Bu kalemi Ziyech ve Bakambu üzerinden genişletebilirim. Ama amacımın anlaşıldığı düşüncesiyle bunu yapmayacağım.

  1. Galatasaray, sağ kanatta Tetê varsa başka, Hakim Ziyech varsa başka bir futbol oynuyor. Keza Galatasaray santrfor arkasında Dries Mertens varsa başka, Kerem Aktürkoğlu varsa başka bir futbol oynuyor. Ve yine Galatasaray sol kanatta Zaha varsa başka, Kerem Aktürkoğlu varsa başka bir futbol oynuyor. Bu aslında bir anlamda zenginlik, bir anlamda da fakirlik. Ancak her şartta bütün Galatasaraylıların teknik direktörlük yapma iştahını kabarttığını da bir gerçek.
  2. Galatasaray'ın merkez orta sahasında oynayan hiçbir futbolcu 20 metre ve üzeri mesafede sprint atamadığı için rakibin Galatasaray orta saha blokunu pasla kırdığı veya deparlı koşuyla aştığı durumlarda Galatasaray kalesi ciddi tehlike yaşıyor.

Bu aslında bir Şampiyonlar Ligi takımı açısından net bir açmaz oluşturdu. Zira Galatasaray bu konuda hiçbir zaman gideremeyeceği bir zayıflığa sahip oldu Şampiyonlar Ligi serüveninde. Rakipleri de kolayca yararlandılar bu zayıflıktan.

Kopenhag analizi

Şimdi tüm bu dediklerimi madde madde Kopenhag maçı analizine dönüştürmek istiyorum.

  1. Türkiye'de sanırım Neo-Osmanlıcığın bir tezahürü olsa gerektir, geride olduğu alanlarda kendini birçok ciddi ve başarılı rakibinden üstün görme hali moda olmaya başladı. Evet Kopenhag bütçe olarak Galatasaray'ın çok gerisinde, ama bu onları kötü takım yapmıyor. Tam tersine mücadele gücü ve taktik disiplin olarak Kopenhag Galatasaray'ın net biçimde üstünde bir takım.
  2. Kanımca, Galatasaray'ın Kopenhag'ı yenmesinin ilk koşulu sahada en azından rakibine benzer bir mücadele göstermesiydi. Zaten Okan Buruk da maç öncesindeki basın toplantısında Kopenhag için, "Hem koşu mesafesi yüksek, hem mücadele gücü yüksek bir takım olduğunu biliyoruz. (…) Biz de hem direncimizi, hem isteğimizi, hem de kalitemizi ortaya koymak istiyoruz" demişti.
  3. Aslında Galatasaray kanımca kendi şartları içinde elinden gelen en iyi fiziki mücadeleyi gösterdi. Ancak bu yeterli olmadı. Zira Galatasaray'da kaleci hariç 10 futbolcudan sadece üçü fitness ve fizik güç olarak Kopenhag'daki futbolcularla rekabet edebilir düzeyde. Bunlar da sırasıyla Boey, Sánchez ve Bardakcı'ydı. Bu düzeyde olan Barış Alper Yılmaz ise son 15 dakikada sahaya sürüldü. Galatasaray'da bu dörtlüyü Aktürkoğlu takip ediyor. Kısaca Galatasaray elinden geleni yapmasına rağmen çoğu futbolcusu fitness ve fizik kalite açısından yetersiz olduğu için bu tartıda rakibinden aşağıda kaldı.
  4. Fiziksel güç bakımından rakiple eşdeğer bir kuvveti sahaya yansıtamayınca bireysel kalite de devreye giremedi. Bu nedenledir ki Galatasaray maç boyunca neredeyse sıfıra yakın net pozisyon üretti. Zaha'nınkiler hariç girilen tüm pozisyonlarda Kopenhaglı futbolcular Galatasaraylılara hep bir adım, bir nefes kadar yakındılar.
  5. Buna karşın Kopenhaglı futbolcular çevikliklerini ve mücadelelerini yüzde yüz biçimde sahaya yansıttılar. Böylece toplamda Galatasaray'dan 9,1 kilometre daha fazla mesafe kat ettiler.[2] (Bu bir anlamda Kopenhag'ın 12 kişi oynadığı anlamına geliyor.) Artı Kopenhaglı futbolcular çeviklikleri ve mücadele güçleri sayesinde Galatasaraylı futbolcuların çekmiş olduğu 10 şutu da bloklamayı başardılar.[3] Bu bize Kopenhag'ın kendi ceza sahalarını ne kadar kalabalık ve ne kadar konsantre biçimde koruduğunu da gösteriyor.
  6. İstatistiklere baktığımızda Galatasaray'ın en çok rakip ceza sahasına girdiği (42 kez) ve en çok şut (22 şut) çektiği Şampiyonlar Ligi maçını oynamış olduğu görülüyor. Ancak yukarıda da değindiğim gibi Galatasaraylı futbolcular her pozisyonda Kopenhaglı oyuncuların yakın temasına maruz kaldılar. Bu nedenle de vuruş anlarında sakinliklerini koruyamadılar.
  7. Galatasaray adına analiz edilmesi gereken bir diğer konu da serbest vuruşlar. Galatasaray'ın dün kullanmış olduğu dokuz kornerde genellikle ön direği hedeflemiş olduğunu gördük. Belli ki buna çalışılmış. Ancak bu toplarda yanlış saymadıysam Galatasaraylılar bir kere dışında hiç topa vuramadılar.
  8. Üzerinde durulması gereken başka bir konu daha var; özellikle Ziyech'in oyuna dahil olmasından Galatasaray'ın sağ kanattan sık sık orta yapması. Futbolu bir bilgisayar veya konsol oyunundan ibaret görenlere göre Galatasaray orta yapmak yerine, topu yere indirmeliydi. Ancak maça daha analitik bir çerçevede baktığımızda görülen şu: Kopenhag Galatasaray'a orta yapmak dışında neredeyse hiçbir şans tanımadı. Kopenhag 451 formasyonuyla, hatta 460 formasyonuyla merkezi tamamen kapattı ve Galatasaray'a tek çıkış kapısı olarak yan orta kapısını açık bıraktılar. Dolayısıyla maçta Galatasaray'ın rekor sayıda (48 orta) orta yapması bir neden değil, bir sonuçtu. Ki paradoksal olarak bu ortaların 11'inin başarılı olması Şampiyonlar Ligi sezon rekoru olarak kayıtlara geçti.
  9. Tabii ki maçın sonucu çok daha farklı olabilirdi. Yakalamış olduğu pozisyonlardan yararlanabilse Galatasaray bir galibiyet de elde edebilirdi, ama dün gördük ki zihinsel olarak büyük ölçüde Kerem Aktürkoğlu dışında hiçbir futbolcusu bu maça hazır değildi. En başta da ilk yarıda dört kez pozisyona giren ve çektiği üç şutu da bloklanan Zaha.

Merkezde eksik yakalanmak

Analizime üç konuda vereceğim örneklerle devam ediyorum. İlki Galatasaray orta sahasının devre dışı kaldığı Kopenhag hücumları. Bu konuyla ilgili yazıya üç örnek alıyorum.

Birinci örnek; dakika 3,29. Abdülkerim Bardakcı'nın öne gönderdiği topu Angeliño alamıyor. Topu kazanan Lukas Lerager Kopenhag'ı sağdan hücuma çıkarıyor. Taç çizgisinde Mohamed Elyounoussi üzerinden devam eden hücumda onu Angeliño karşılıyor. Bu sırada Galatasaray ceza sahasına doğru koşu atan iki Kopenhaglı oyuncu var: Elias Achouri ve Diogo Gonçalves. Bu hücumda Kaan Ayhan Achouri'yi alıyor, ama Gonçalves boş durumda (aşağıdaki fotoğraf).

Kopenhag'ın ilk tehlikeli hücumuna bakıyoruz. Elyounoussi'nin (beyaz daire içinde) geliştirdiği hücumda ceza sahasına yerden gönderdiği top Bardakcı'dan (kırmızı daire içinde) sekerek Galatasaray ceza sahasına koşan Gonçalves'in (beyaz dikdörtgen içinde) önüne düşecek. Onun vuruşu yandan dışarı çıkacak. (Kaynak.)

Bu pozisyonda Elyounoussi'nin ceza sahasına yerden gönderdiği top Bardakcı'dan sekerek öne doğru açılıyor. Bu topu Galatasaray ceza sahasına boş durumda giren Gonçalves şutluyor, ancak bu vuruş kaleyi bulmuyor.

İkinci örnek; dakika 7,15. Kopenhag Galatasaray yarı sahasında soldan Elias Jelert'in kullandığı taç atışıyla oyunu hareketlendiriyor. Taç atışı Rasmus Falk'a kullanılıyor. O da Gonçalves'e veriyor. Gonçalves kendisini arkadan marke etmeye çalışan Torreira'dan sıyrılıp çizgideki Jelert'e oynuyor. Merkeze yönelen Jelert'i Kaan Ayhan basmaya çalışıyor, ama o sağdaki Elyounoussi'ye oynamayı başarıyor. Elyounoussi de sağdan bindiren Peter Ankersen'i Galatasaray ceza sahasında topla buluşturuyor. Ankersen'in şutu uzak direğin yanından dışarı çıkıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Kopenhag'ın ikinci tehlikeli hücumuna bakıyoruz. Kullanılan taç atışı sonrasında üç pasla Galatasaray'ın merkezine yönelen Jelert sağdaki Elyounoussi'ye oynuyor, o da daha sağdan bindiren Ankersen'i kaçırıyor. Ankersen'in (dikdörtgen içinde) uygun durumda attığı şut uzak kale direğinin dibinden dışarı çıkıyor. (Kaynak.)

Burada birçok yanlış var, Lucas Torreira'nın geride kalıp Kaan Ayhan'ı merkezde tek bırakması, Elyounoussi'yi geriden marke eden Angeliño'nun rakibine terk ettiği geniş manevra alanı, Zaha'nın takip etmesi gereken sağ bek Ankersen'in boş durumda şut atması gibi.

Gol geliyor

Son örnek; dakika 56,46. Kaan Ayhan topu geriye Bardakcı'ya oynuyor, o da ileriye şişiriyor. Bu topu Jelert kafayla Achouri'ye kazandırıyor, o da Falk'a oynuyor. Falk hemen çizgideki Achouri'ye veriyor. O da gelişine blok kıran pasla Viktor Claesson'u görüyor. Bu pasla Kaan Ayhan ve Torreira geride kalıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Kopenhag'ın attığı golün sekiz saniye öncesine bakıyoruz. Achouri'nin tekte pasıyla buluşan Claesson (beyaz daire içinde) zor durumda topu kontrol ederek takımını 4'e 3 hücuma çıkarıyor.  (Kaynak.)

Claesson bu zor topu kontrol edip soldaki soldan bindiren Gonçalves'i kaçırıyor. Böylece 4'e 3 başlayan Kopenhag hücumu 5'e 3'e dönüşüyor. Gonçalves ceza sahasına bindirme yapan Achouri'yi kaçırıyor, o da Lukas Lerager'i görüyor. Lerager boş kaleye topu yuvarlıyor.

Bu hücumda gördüklerimiz şöyle: Her şeyden önce golü atan Lerager bir orta saha (sol iç) oyuncusu. Ve bu gol Lerager'in Şampiyonlar Ligi'nde attığı üçüncü gol. Bu da Kopenhag'ın üst seviye takım oyunu oynadığını ve üzerinde uzun çalışılmış setlerde ne kadar başarılı olduğunu ortaya koyuyor. (Ayrıca bu gol İstanbul'daki ilk maçta Kopenhag'ın attığı ikinci goldeki uyguladıkları sete çok benziyor.) İkincisi, bu pozisyonda Torreira geriye koşmasına rağmen Kaan Ayhan dönemiyor. (Zaten Buruk bu golde hemen sonra Ayhan'ı kenara alıyor.) Angeliño ise bildiğimiz gibi; yine rakibiyle (golü atacak olan Lerager) temastan kaçınarak uzaktan markajı deniyor. Bu nedenle de Lerager'in golünü önleyemiyor.

Zihinsel hazırlık

Üzerinde durmak istediğim ikinci konu Galatasaraylı futbolcuların zihinsel olarak maça hazır olmama, duygusal ve fizik durumlarının bu maçın ağırlığını kaldırmaması. Bu konuda tek örnek vereceğim.

Dakika 14,24. Kopenhag savunmasının uzaklaştırdığı topu Sánchez kontrol edip Boey'ye veriyor, o da çizgideki Tetê'ye oynuyor. Tetê Achouri'yle bire bir oynayacak gibi yapıp aniden topu soluna çekiyor ve ceza sahasındaki Aktürkoğlu'nu görüyor. O da topu Mauro Icardi'ye aşırıyor. Icardi topu kontrol edip solundaki Zaha'ya şut pası veriyor. Ancak Zaha zihinsel olarak bu pozisyona hazır değil. Sağına gelen topu (aşağıdaki fotoğraf) hemen kaleye şutlamak yerine soluna almaya çalışıyor ve önü kapalıyken şut atmaya gayret ediyor.

Galatasaray'ın maçın ilk yarısında yakaladığı pozisyonlardan birisine bakıyoruz. Icardi'nin pasıyla buluşan Zaha (dikdörtgen içinde) top sağ ayağına gelmesine rağmen şutlamak yerine soluna almaya çalışıyor. Sonra da ters ayağıyla şut atmayı deniyor, ancak bu vuruşu bloke ediliyor. (Kaynak.)

Tikel bir örnek iyi bir örnek sayılmaz. Ama buraya aldığım örnek aslında tikel değil. Maç boyunca başta Zaha olmak üzere birçok Galatasaraylı futbolcunun maçın önemine zihinsel olarak hazırlanmadıklarını çoğu hücumda ve savunmada açık biçimde gördük.

Mücadele gücü

Son olarak Kopenhag'ın takım savunması ve üstün mücadele gücüne sahip oyuncularıyla ilintili tek örnek vermek istiyorum.

Dakika 66,35. Kopenhag savunmasından seken topu Bardakcı kontrol edip sola kaçıyor ve taç çizgisi civarından rakip ceza sahasına ortalıyor. Bu topu Kopenhag savunmasında Claesson kafayla karşılıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Galatasaray hücumunda Bardakcı'nın ortasını Kopenhag savunmasında Claesson karşılıyor. (Kaynak.)

Claesson'un uzaklaştırmak istediği bu top yana sekiyor. Mertens seken topu yakalayıp sağdan ceza sahasına bindiren Ziyech'i görüyor. O Bakambu'ya oynamak isterken Claesson yine araya girip topu uzaklaştırıyor (aşağıdaki fotoğraf).

Pozisyonun devamında topu kontrol eden Mertens sağdan Ziyech'i kaçırıyor. Ziyech (daire içinde) kaleye paralel bir pasla Bakambu'yu görmek istiyor. Ancak burada yine Claesson var (dikdörtgen içinde). (Kaynak.)

Burada Galatasaray hücumunu durdurmak için iki kez çabalarken gördüğümüz Claesson, aslında bir orta saha oyuncusu olmasına rağmen dün Kopenhag'da sahte santrfor olarak oyuna başlayan, daha sonra yeniden orta sahaya dönmüştü.

Şimdi burada benzer herhangi bir pozisyonda hangi Galatasaraylı forvet oyuncusunun kendi savunmasına benzer katkı yaptığını sorabiliriz. (Yanıt hiç aklınıza gelmeyecek. Çünkü yok öyle bir futbolcu.)

Sonuç

Galatasaray dün maçı kendisinden daha fazla isteyen, daha fazla mücadele eden, daha fazla koşan ve daha fazla takım oyunu oynamaya çalışan bir rakibe karşı kaybetti. Türkiye'de çoğu insan ise Kopenhag'ı tuhaf biçimde bir köy takımı olarak görüyor. Oysa şunu unutmayalım: Kopenhag gibi Danimarka'da Super Liga'da şampiyonluk mücadelesi veren FC Nordsjaelland Süper Ligimizin lideri Fenerbahçe'yi geçenlerde 6-1 yenmişti.

Mücadele ettiği lig ve toplam futbolcu değeri itibariyle Türkiye temsilcilerinin üçte biri seviyesinde olan takımları "köy takımı" ilan etmek hiçbir takımı büyük ve muzaffer kılmıyor. Artı belki de görgüsüzlük, transferde hep piyasa değeri yukarıda, ama performans eğrisi aşağıya giden futbolculara yönelmektir. Kim bilir?


[1] Burada Tanguy Ndombélé'yi kategori dışı değerlendiriyorum. Zira temel özellikleri itibariyle ve kâğıt üzerinde Ndombélé Buruk'un oynatmak istediği futbola uygun oyuncu, ancak Fransa'daki lakabı "insouciant" (gamsız) olan Ndombélé Galatasaray'a geldiğinden beri zihinsel olarak oynamaya hiç hazır olamadı. Yeni transfer Eyüp Aydın hakkında ise bir şey diyemiyorum, zira onu sahada hiç göremedik. Bu da onunla ilgili hüküm vermenin mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Halil Dervişoğlu'nu da değerlendirmedim, zira adı UEFA listesine yazılmamıştı.

[2] Daha fazla bilgi için, https://www.uefa.com/uefachampionsleague/match/2039165--copenhagen-vs-galatasaray/statistics/

[3] Daha fazla bilgi için, https://www.sofascore.com/galatasaray-fc-kobenhavn/JAsllb#11605962

Melih Şabanoğlu kimdir?

Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.

Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep.

Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu.

Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi.

Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var.

Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bam bam bam…

Galatasaray, çoğu taraftarının stres içinde beklediği Konyaspor virajını, rakibine hiçbir şans tanımadan oynadığı kararlı bir futbolla 3-1 önde tamamlayarak 2023-2024 sezonu şampiyonu oldu

Galatasaray sıfır, Fenerbahçe bir

Fenerbahçe deplasmanda Galatasaray'ı 1-0 yenerek son haftaya az da olsa ümitli girmeyi başardı. Galatasaray ise kenar yönetiminden oyuncularına, maç hazırlığından zihinsel donanıma kadar sıfırdı

Yıldızın parladığı anlar

Galatasaray'ın son dönemdeki iyi futbolu ve sert savunması Fatih Karagümrük karşısında birden bire söndü. Galatasaray maçı Berkan Kutlu'nun beklenmeyen şutunun yanı sıra iki yıldızının, Barış Alper Yılmaz ve Dries Mertens'in zaman zaman parlaması sayesinde kazandı