25 Aralık 2023
Galatasaray ligde ilk kez kendisini doğrudan yenmek isteyen bir takımla oynadı bu sezon. Ancak bu Fenerbahçe'nin kendi oyun gücünü doğrudan Galatasaray'a dikte ettirmeye çalıştığı anlamına gelmiyor. Fenerbahçe teknik direktörü İsmail Kartal planını Galatasaray'ın iki belirgin zaafı üzerine inşa etti:
Kartal'ın planına göre Fenerbahçe Galatasaray'ı ikinci bölgede karşılayacak, burada kaptığı toplarla da hızlı hücumlara çıkacaktı. Kartal maçın ikinci yarısında Galatasaray'ın azalan fizik kalitesinin zayıflığından yararlanmak için baskıyı biraz daha öne taşımayı, Fenerbahçe'nin hücum merkezini kendi sağ koridorunda yoğunlaştırarak Galatasaray'ı zayıf olan sol kanadından zorlamayı planladı.
İsmail Kartal bu plan dahilinde ilk yarıda hızlı Cengiz Ünder'i sağ öne atıp Fred'in yokluğunu kilit pas atma yeteneğine sahip İrfan Can Kahveci'yle gidermeye çalıştı. İkinci yarıda ise İsmail Yüksek'i sahaya attı. İsmail Kartal bu değişiklikle üç amaca ulaşmak istedi:
İsmail Kartal'ın ikinci yarı planının işlediğini söyleyebiliriz. Nitekim ilk yarıda yüzde 39 topa sahip olan Fenerbahçe ikinci yarıda bu oranı yüzde 53'e çıkardı.
Ancak dikkatli gözlerden kaçmamış olmalı. Her ne kadar Galatasaray kadar keskin yapamasa da ön alan baskısı Fenerbahçe'nin bu yılki en temel özelliklerinden birisiydi. Ancak Galatasaray maçında İsmail Kartal'ın Fenerbahçe'ye ön alan baskısı yaptırmadığını gördük. İsmail Kartal muhtemelen Fenerbahçeli futbolcuları ikinci bölgeye yığarak Galatasaray'a kullanabileceği boş alanlar bırakmak istemedi.
Nitekim ilk yarı sonundaki Fenerbahçeli oyuncuların ortalama saha içi pozisyonlarına baktığımızda İsmail Kartal'ın rakibi ikinci bölgede karşılama planını çok açık biçimde görebiliyoruz.
Grafikte de görüldüğü gibi kaleci hariç bütün Fenerbahçeli futbolcular ikinci bölgeye yayılmış durumdalar. Aynı şeyi Fenerbahçeli futbolcuların ikinci yarıdaki ortalama pozisyonuna baktığımızda da görüyoruz. İkinci yarıdaki tek fark Galatasaray'ın sol savunma zayıflığından daha çok yararlanmak için yukarıda da değindiğim gibi Fenerbahçe'nin takım olarak sağa biraz daha kıvrılmış olması.
Maçın ikinci yarısındaki saha içi dağılımı gösteren grafikte Edin Dzeko'nun da sık sık yardım ettiği İsmail Yüksek, İrfan Can Kahveci ve Sebastian Szymanski üçlüsünün ikinci yarıda birbirlerine yakın oynadıkları açık biçimde görülüyor.
Fenerbahçe'nin ikinci yarıdaki sağa doğru biraz daha kırılan bu saha içi dağılımının sağlamasını yapmak için hücumların hangi kanattan gerçekleştiğine ilişkin veriye de bakmamız gerekiyor. Bu verilere göre ilk yarıda Fenerbahçe daha çok kendi sol kanadından (yüzde 40,6) hücum yaparken maç sonunda sol kanadın payı yüzde 32,8'e düşüyor. Buna karşın ilk yarıda yüzde 39,9 olan sağ kanat payının ise yüzde 43,9'a çıktığı görülüyor.[1]
Buna karşın Okan Buruk'un Galatasaray için özel bir oyun planı hazırlamadığını gördük. Galatasaray ligdeki en büyük rakibi Fenerbahçe'yi deplasmanda bildiğimiz oyunuyla yenmeye çalıştı. Yani rakibine göre daha iyi yaptığı ön alan baskısı ve hızlı futboluyla.
Maç boyunca Fenerbahçe gibi Galatasaray'ın da rakibine ön alan baskısı yapmadığını gördük. Ancak Fenerbahçe'nin ön alan baskısı yapmamasının nedeni İsmail Kartal'ın tercihiyken Galatasaray bu konuda üç temel sorunla karşılaştı:
Galatasaray bu nedenlerden ötürü ne ön alan baskısı yapabildi, ne de etkili hücum fazları gerçekleştirebildi. Devreyi Fenerbahçe tek şutla, Galatasaray ise duran toplar sonrasında bulduğu üç şutla tamamlayabildi. Ne var ki bu dört şuttan hiçbiri rakip kaleyi bulmadı.
İki takım da kendi normallerine ikinci yarıda dönebildi, ama kısmen tabii. Galatasaray ikinci yarıda hızlandırdığı ve sonuçlandırdığı birkaç hücum gerçekleştirebildi. Fenerbahçe ise dönen topları kazanarak hücumlarını tazeleme fırsatı yakaladı.
Ancak bu dediklerim maçın ikinci yarısının bol pozisyonlu olduğu anlamına gelmiyor. Nitekim Fenerbahçe ikinci yarıda Fernando Muslera'nın koruduğu kaleye sadece dört şut atabilirken (bunlardan sadece ikisi tehlikeliydi), Galatasaray ikinci yarıda biri kaleyi bulan beş şut atma fırsatı yakaladı.
Bu dediklerim ışığında analizimi üç alt başlık etrafında toplayacağım:
Galatasaray maçın ikinci yarısında akan oyunda üç kez hücum bitirebildi. Sırasıyla buraya ekliyorum.
Dakika 48,09. Bardakcı'nın ön alana gönderdiği yüksek topa Ferdi Kadıoğlu dokunuyor, ama top Dries Mertens'te kalıyor. Mertens sağdaki Sacha Boey'yle al-ver yaptıktan sonra topu iç koridora sızan Hakim Ziyech'e oynuyor. Ziyech başını kaldırıp boş durumdaki Kerem Demirbay'ı görüyor. Ancak Demirbay burada topu kontrol etmeye çalışırken vakit kaybediyor (aşağıdaki fotoğraf) ve sağıyla vurmak zorunda kalıyor; top dışarı çıkıyor.
Sırada ikinci hücum var. Dakika 67,20. Galatasaray hücumunda Alexander Djiku topu rakip yarı sahaya havalandırıyor. Nelsson bu topu kafayla Demirbay'a gönderiyor. Lucas Torreira üzerinden top Boey'ye geliyor. Boey çizgideki Ziyech'e veriyor ve koşusunu sürdürüyor. Ziyech topu soluna çekip ceza sahasının uzak noktasına bir orta yapıyor. Icardi bu topa yükselip kafayla vuruyor (aşağıdaki fotoğraf). Kayıtlara maçta Icardi'nin rakip kaleye çektiği tek şut olarak giren bu top yandan dışarı çıkıyor.
Son hücum. Dakika 69,09. Fenerbahçe ceza sahasına yüksek gönderilen topta Jayden Oosterwolde hata yapıyor. Topu kazanan Aktürkoğlu topuk pasıyla Icardi'yi görmeye çalışıyor. Icardi ve Miguel Crespo birbiriyle çarpışıp yere düşünce top Ziyech'in önüne geliyor. Ziyech'in kuvvetli ayağıyla çektiği zayıf şut (aşağıdaki fotoğraf) Fenerbahçe kalecisi Dominik Livakoviç'te kalıyor.
İkinci yarıda topun hâkimiyetini eline geçiren Fenerbahçe, Galatasaray kalesine şut atabildiği iki tehlikeli hücum gerçekleştirdi. Bunları sırasıyla ekliyorum.
Dakika 59,55. Fenerbahçe Galatasaray yarı sahasından kullandığı taç atışıyla topu oyuna sokuyor ve üst üste 11 pas yaparak Galatasaray ceza sahası çizgisinde Sebastian Szymanski'yi topla buluşturuyor. Szymanski'nin çektiği şut (aşağıdaki fotoğraf) uzak kale direğinin hemen dibinden dışarı çıkıyor.
Fenerbahçe yarattığı ikinci büyük tehlike dakika 69,56'a gelişti. Fenerbahçe yarı sahasında topla buluşan Bardakcı Zaha'ya oynamak isterken pas hatası yapıyor. İrfan Can Kahveci topu kazanıp sürmeye başlıyor. Yaklaşık 30 metre sonra da sağ çizgiden bindiren Dzeko'ya veriyor topu. O da ceza sahasına ortalıyor. Bu ortayı Torreira merkeze doğru uzaklaştırıyor. Sahipsiz bu kalan topu İsmail Yüksek kazanıp hemen sol iç koridordaki Joshua King'e oynuyor. King ise sağına çekip kaleye vuruyor (aşağıdaki fotoğraf), ancak top uzak kale direğinin çatalının üzerinden dışarı çıkıyor.
Bu köşeyi izleyenler Icardi'nin fizik kalitesinde gerileme olduğunu yazdığımı, ama esas olarak onu büyüteç altına almadığımı hatırlayacaklardır. Kanımca bunun vakti artık geldi.[2]
Icardi'nin Inter ve PSG formaları altında attığı golleri izleyenlerin dikkatini şunlar çekecektir: Icardi gol vuruşunu yaparken kalabalıklara girmez, neredeyse hiç yere düşmez, topa ilk dokunuşu kusursuzdur, çoğunlukla gollerini tek vuruşla atar. “Mükemmel” olarak adlandırabilecek bir vuruş tekniğine sahiptir ve bundan dolayıdır ki Icardi'ye “ekselans” ünvanı vermek abartı değildir.
Tüm bu niteliklere, Icardi'nin Galatasaray'daki ilk sezonunda attığı kritik gollerle şampiyonluğa damgasını vurduğu da eklenmeli.
Ancak bu yıl Icardi'de belirgin bir gerileme var. Beşiktaş maçındaki sakatlığın ve devamındaki antrenman eksikliğinin de eşlik ettiği bu gerileme her maç bir doz daha artı. Genel olarak bu sezon topla 10 metre dribling yapmakta zorlanan, zamanlama olarak birer vuruş harikası sayılabilecek kafa toplarına çıkamayan bir Icardi izliyoruz.
Icardi'yle ilgili olarak Galatasaray kamuoyunun önemli bölümünün iki şey yaptığı gözlemleniyor. Futbolcudaki bu belirgin düşüş görmezden geliniyor, artı onu sakatlığına ve bu haline rağmen oynattığı için Okan Buruk suçlanıyor.
Ancak burada kanımca unutulan bir şey var: Icardi fiziksel olarak geride olmasına rağmen her maçta ve her maçın tamamında oynamak isteyen bir oyuncu. Başka bir deyişle oldukça ihtiraslı bir futbolcu Icardi. Bu da Okan Buruk adına durumu daha çetrefilli bir duruma getiriyor.
Bunun yanı sıra Galatasaray'ın bu sezon Icardi etrafından şekillendirilmiş bir takım olduğu da unutmamak gerekiyor. Bundan dolayıdır ki Okan Buruk'un çıkmak istemeyen bir Icardi'yi kenara alması kabul edelim ki neredeyse imkânsız bir şeydir. Son aşamada Buruk'un Icardi üzerinden, “ne onunla, ne onsuz” denilebilecek bir ikilem yaşadığı da söylenebilir.
Tüm bunların ışığında şimdi buraya, Icardi'nin Fenerbahçe maçında girdiği ancak son aşamada kuvvetli kalamadığı için değerlendiremediği iki pozisyonu alıyorum.
İlk pozisyon, dakika 45,28. Ziyech sağdan hızlı bir şekilde taç atışını kullanıyor ve topu Aktürkoğlu'na aktarıyor. Kendi etrafından dönen Aktürkoğlu soluyla öne koşu gösteren Icardi'yi topla buluşturuyor. Icardi bu pozisyonda topu kafayla önüne indirmek istiyor, ancak Djikou temaslı oynayarak buna izin vermiyor (aşağıdaki fotoğraf).
İkinci örnek. Dakika 87,44. Demirbay orta sahada faul atışında Bardakcı'ya oynuyor. Bardakcı topu biraz sürüp trafiğe giriyor. Topu tam kaptırmak üzereyken sağındaki Kaan Ayhan'a pasını çıkarıyor. Ayhan topu sürüp ceza sahasına hareketlenen Icardi'yi görüyor. Icardi'nin Djikou'dan kaçırarak kontrol etmek istediği topa Oosterwolde dokunuyor (aşağıdaki fotoğraf).
Bu iki pozisyonda gördüğümüz ortak nokta şu. Icardi'nin tek vuruş ustası yapan en önemli unsur yaptığı ilk dokunuşların mükemmelliğiydi. Icardi daha önceki yıllarda gollerinin çoğunu yaptığı kusursuz ilk dokunuşlar sonrasında rakiplerini ekarte ederek atmıştı. Ancak buraya aldığım iki örnekte de Icardi'nin ilk dokunuşunun eski seviyesinin altında kaldığı görülüyor.
Bunun nedeni ise yetenek kaybı değil hiç kuşkusuz, Icardi'nin fiziksel kapasitenin geçen sezona oranla azalmış olması. Galatasaray'ın ligin ikinci yarısında zirve mücadelesini sürdürebilmesi için Icardi'nin geçen sezonki zindeliğine kavuşması gerektiği çok açık.
Fenerbahçe ve Galatasaray iki farklı devrede iki farklı oyun oynadı. İlk yarıda topa daha çok hükmeden Galatasaray tek bir organize hücum yapamazken ikinci yarıda az da olsa pozisyon üretebildi. Fenerbahçe de benzer biçimde hiç pozisyon üretemediği ilk yarının ardından İsmail Yüksek'in oyuna dahil olmasıyla topu aldı ve az da olsa tehlikeli hücumlar üretebildi.
Maçın toplamına baktığımızda dikkat çeken unsurları şöyle sıralamak mümkün:
Barış Alper Yılmaz acı kuvveti sayesinde ilk yarıda iki rakibine de zor anlar yaşattı. Cengiz Ünder milli takımdan Barış Alper Yılmaz'ın bu özelliğini biliyor olsa gerektir. Ancak Osayi-Samuel için karşısındaki Yılmaz'ın kuvveti oldukça şaşırtıcı olmalı.
Ziyech her ne kadar Barış Alper Yılmaz gibi acı bir kuvvete sahip olmasa da tekniği ve futbol bilgisi sayesinde bugüne dek rakipleri adına maçları birer kâbusa çeviren Ferdi Kadıoğlu'nu çoğu pozisyonda çok iyi marke etti. Bu durum İsmail Kartal'ın maça müdahale edip Dusan Tadiç yerine King'i sahaya atmasıyla sona erdi. Boey'ye karşı fiziksel üstünlük sağlayan King sayesinde Kadıoğlu daha çok boş alan bulabildi ve maçın son bölümünde oldukça etkili oldu. Bunda Ziyech'in yorulmasının da payı vardı.
Galatasaray kanımca son 21 yıldaki en zorlu fikstürünü bu sezon oynadı. (Bundan önceki son zorlu fikstür 2001-2002 sezonundaydı.) Takımda yer alan birçok oyuncunun fizik kapasitesinin iki kulvarı kaldırmakta zorlandığı böylesi zorlu fikstürü ezeli rakibiyle aynı puanda bitirmesinin Galatasaray adına küçük bir avantaj olduğu söylenebilir.
Buna karşın Avrupa kulvarında rotasyon yapma fırsatı bulan, böylece bütün ağırlığını lige verebilen Fenerbahçe'nin ise puan farkı yapamadığı için Galatasaray'ın zorlu fikstüründen yararlanamadığından söz edilebilir.
Ancak yılın son maçının golsüz berabere bitmesi en çok kimi sevindirmiştir sorusuna ben yanıt veremiyorum. Ama hislerim sonuca İsmail Kartal'ın daha çok sevinmiş olabileceğini söylüyor.
[1] Verileri yayıncı kuruluştan aldım.
[2] Bunu özellikle sert darbelere maruz kaldığı bir maçın ardından yapmak istemezdim. Ancak diğer taraftan maruz kaldığı darbelerin onun yapamadıklarının büyüteç altına alınmasının önüne geçmemeli diye de düşünmekteyim.
Melih Şabanoğlu kimdir?Melih Şabanoğlu, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Okur, yazar, merak eder. Çocukluktan itibaren her yaş döneminde ve değişik sektörlerde çalışırken spor ve futbol, amatör tutkusu oldu hep. Futbolun matematiğini anlamaya çalıştı. Sabahtan akşama dek muhtelif maçlar izleyerek geçireceği günlerin hayalini kurdu. Ana ilgi ve uğraş alanı ise Osmanlı modernleşmesi ve geç Osmanlı döneminde spor tarihi. Bu konuda Kuruluş: Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Spor Kulübü’ne Türkiye’de Futbolun Erken Çağı (1904-1907) başlıklı bir kitabı var. Önümüzdeki dönemlerde bu çalışmanın diğer ciltlerini çıkarmayı umuyor. |
Dünkü Beşiktaş hezimetine de ben aynı kapsamda, modern futbol zihniyetiyle oynayan bir takıma karşı elde edilen yenilgi gözüyle bakıyorum
Türkiye ilk yarısında oldukça etkili olduğu maçta Hollanda’ya 2-1 yenilerek Avrupa Futbol Şampiyonası’na çeyrek finalde veda etti. Bu sonuçla birlikte Montella yeniden eleştirilmeye başlandı. Ancak sağlıklı bir karar için süreci, oyunu ve oyuncuları doğru analiz etmek gerekiyor
11. Kariyer maçını oynayan sadece Demiral, Kadıoğlu ve savunma anlamında Barış Alper Yılmaz değildi. Kanımca Mert Günok da kariyer maçını oynadı. Uzatmanın son saniyesinde yaptığı kurtarış Türkiye milli takım tarihindeki en ikonik anlardan birisi olarak çok uzun süre hatırlanacak, Galatasaraylıların 2000’deki UEFA finalinde Claudio Taffarel’in yaptığı kurtarışı yıllar boyunca unutmamaları gibi
© Tüm hakları saklıdır.