25 Kasım 2024

Rio'da kahkaha gibi bir yaşam

Müzik, dans, aşk, seks, soygun ve cinayet tekmili birden iç içe...

 

Bu hafta mönüde gastronomi yok! Bu sefer size bir kenti anlatmaya çalışacağım.

G20 toplantısının bu kentte yapılması yüzünden, Rio de Janerio’nun adı tüm dünya medyalarında baş köşeye oturdu.

Toplantı nedeniyle kentin caddelerini, siyah takım elbiseli insanlar doldurdu.

Ve ciddiyetin bu kente hiç yakışmadığı bir kez daha kanıtlandı.

Siyah takım ciddiyeti, bu kente göre değildi. 

Çünkü, Rio’da yaşam bir atımlık kahkaha gibiydi..

zik, dans, aşk, seks, soygun ve cinayet tekmili birden iç içe...

Plajlarda çıplak, renkli ve seksi bir yaşam, tepelerdeki favelalarda ise yoksulluk, hüzün ve gözyaşı iç içe geçmişti!

Ülkede sizi ilk karşılayan ses, bindiğiniz taksinin radyosundan yükselen Samba olacaktır. Daha sonraki günlerde, saat kaç olursa olsun her yerde bu kıvrak müziği dinleyeceksiniz. Çünkü samba burada kutsal bir müzik. Güneşten, sudan, havadaki oksijenden bile daha önemli.. Yazarın dediği gibi, Samba, Brezilya halkının kanında dolaşan, sevda ateşini tutuşturan bir ezgi değil yalnızca. Yaşamın taa kendisi”.

Buralılar için sambasız bir yaşam asla düşünülemez.

Copacabana Plajı, Rioluların yaşam alanıdır. Bugünlerde yaza hoşgeldin diyen Rioya kışhiç gelmez. Gelmez dediysem, öylesine bir kış işte. Geldiği, gittiği belli olmayan bir kış,

Plajda kumsal sabahın erken saati olmasına rağmen dolmaya başlar. Ve birden, fotoğraflarda gördüğünüz kadınlar karşınıza çıkar.

O, baktıkça iç geçirten, minicik mayolarıyla kumsalda güneşlenen kadınlar.

Onların giydikleri avuçiçi kadar küçük, ip kadar ince mayolara, filo dental-diş ipiadını takmışlardır. Neyi ne kadar örttüğü belli olmayan bu diş ipimayolar, Rio plajlarının vazgeçilmez aksesuvarlarıdır bu seks fışkıran mayolar.

Sere serpe güneşlenen bu birbirinden güzel kadınların arasında, esmer tenli, sırım gibi, vücudunda bir gram bile yağ olmayan yağız delikanlılar futbol veya voleybol oynarlar. Hepsinin düşünü belli ki Pele olmaksüsler.

Çünkü dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu Pele, bu plajlarda top oynarken keşfedilmiştir. Onlar, topa vururken, kum sıçrattıkları muhteşem kalçalarla hiç ilgilenmezler.

Varsa yoksa top!

Kaldırımın üstüne sıralanmış büfeler, sıcaktan bunalanların sığınağı haline gelir. Buz kovasından çıkartılıp, baş kısmı bir pala darbesi ile uçurulan hindistancevizinin içinden çıkan tatlı su, güneşten ve görüntülerden ter basan vücudunuzu serinletir.

Bu büfelerde her türlü tropikal meyveyi bulmak mümkündür: Goyaba, manga, kaju ve diğerleri.. Karnı acıkanlar için de seyyar satıcılar ellerindeki tepside, şişe dizilmiş jumbo karidesler dolaştırırlar.

Beş kilometrelik kumsalda, çıplak gövdelerden oluşan dalgalar, bir o yana bir bu yana salınıp durur. Kentte başka plajlar da vardır: İpenama, Flamingo, Botafogo, Leblon ve Barra... Hepsi de güzeldir ama Copacabanadaki neşe buralarda pek yoktur.

Klasik bir söz vardır ya: “Eğer Copacabana Plajı’na gitmezseniz, Rioya gitmiş sayılmazsınız.”

Yemyeşil dağların içine doğru uzanan mahallelerdeki evler, ikinci katlarına kadar demir parmaklıklarla kaplıdır. Müstakil evlerin etrafını çevreleyen yüksek duvarların üstüne, cam kırıkları döşenmiştir.. Bunlar soygunculara karşı alınmış önlemlerdir.

Her mahallenin özel bir koruma teşkilatı vardır.

Yoksul halk ise tepelerdeki gecekondularından kenti kuşbakışı seyrederler. Bu mahallelere Faveladenir. Bu kelime Brezilyada yoksullukla eşanlamlıdır.

Bu mahalleler, kentin en güzel manzarasına sahiptirler. Plajlar, yollar, koylar, yeşil tepeler ayağınızın altında uzayıp gider.

Ama bu yoksulluğun arasında dolaşmak yürek ister. Bir kitapta favelalarla ilgili şunlar yazar:

Nüfusun dörtte biri, toplumsal kumaşın kontrolsüzce yırtılıp, parça parça olduğu, hırsızlığın olağan bir hal aldığı ve etrafı haraca kesen kokain tacirlerinin kahraman addedildiği bu kenar mahallelerde yaşıyor..

Eğer bir fırsatını bulup, bu mahallelerin sokaklarında dolaşırsanız, top oynayan sümüklü çocukları görürsünüz. Sıvasız kiremit evler, bir kat daha çıkabilmek için açıkta bırakılmış demir filizleri, toplanmayan çöpler, küçük bakkallar...

Favelalar karnaval zamanı canlanır. Bir yıl çalışıp, dişlerinden, tırnaklarından artırdıklarını karnaval giysilerine harcarlar.

Karnaval günü gelip çattığında, müzik aletlerini yüklenen sırım gibi gençler, birbirinden şuh kızlar, kadın iççamaşırlarınıve file çoraplarını giymiş travestiler yoksul favelayı terk edip, geçit törenlerinin yapılacağı Apoteosede soluğu alırlar.

Artık dört gün boyunca Rio onların olur. Bütün yoksulluklar, acılar, üzüntüler unutulur. Hep bir ağızdan, Dört gün de olsa yaşamak güzeldiye başlayan sambaya eşlik ederler. Eğer favelaya gitmeye niyetlenirseniz, yanınıza işi bilen bir rehber almayı ihmal etmeyin.

Bir gün, küçük bir trenle, Corcovado Dağı zirvesine çıkıp, 30 metre boyunda ve 145 ton ağırlığındaki İsa heykelinin ayaklarının dibinden Rioyu kuşbakışı seyretmelisiniz.

Kollarını iki yana açmış olan dev heykel, dağın eteklerinde, akla hayale gelmeyecek her türlü günahı işleyen Rioluları kötülüklere karşı koruyor gibi durmaktadır. Bu tepeden Rionun en güzel fotoğraflarını çekebilirsiniz.

Kenti simgeleyen diğer bir yükselti de Şeker Dağı’dır. Teleferikle çıkılan bu dağın tepesinden kentin uçurumlarını, dantel gibi sahillerini, plajlardaki çıplak vücutların dalgalanışını, havalanına inip kalkan uçakları, şişik yelkenleriyle süzülüp giden tekneleri tek bir fotoğraf karesine sığdırabilirsiniz.

Rio, bu kadar az satırla anlatımaz, ancak özetlenebilir. Bu özeti de plajı gören bir kahvede Kaypinha içerek yapmak gerekir.

Brezilyan en ünlü içkisi Kayprinha. Her mevsimde içilebilecek ideal bir içecektir.

Şöyle hazırlanır: 8 parçaya bölünen limon dilimleri genişçe bir bardağa konur. Limonun üstüne bir çorba kaşığı dolusu pudraşekeri ilave edilir. Bu karışım tahta havan döveceği ile suyu iyice çıkıncaya kadar ezilir.

Daha sonra bardak ağzına kadar buz ile doldurulur. En sonunda da  şekerkamışından damıtılmış kasaşa ilave edilir. Bu içkiyi içerken dikkatli olmanızı öneririm. Çünkü bu içki, kadınların muhteşem görüntüsüyle birleşince, kana hızlı karışır ve insanı çarpar.

Buna da “Rio Çarpıntısı” denir!

Ben bu içkiyi kahvaltıdan sonra içmenizi öneririm. Hafif başınız dönerken yapacağınız gezinti, kenti daha da çok sevmenize neden olacaktır.

G20’ye katılan siyah takım elbiseli, resmi adamlar, işte bu ortamda dünya ekonomisini düzeltmeye çalıştılar.

Mehmet Yaşin kimdir?

Mehmet Yaşin 1950 yılında Ankara'da doğdu. Üniversitede sosyoloji öğrenimi gördükten sonra 1970'li yılların başında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazetelerde muhabir, editör, yazı işleri müdürü ve yayın yönetmeni olarak çalıştı.

Gezi ve keşif dergisi Atlas'ı çıkardı. Daha sonra Hürriyet Dergi Grubu Genel Müdürlüğü görevini üstlendi.

Televizyon kanalları için belgeseller hazırladı. Daha sonra kurucusu olduğu Doğan Kitap'ı beş yıl boyunca Genel Müdür olarak yönetti.

Hürriyet gazetesinde gezi yazıları, çok sayıda dergide yeme-içme üzerine yazılar kaleme aldı, CNNTürk'te hazırlayıp sunduğu 'Lezzet Durakları' programı büyük beğeni topladı.

Yemek ve mutfak üzerine yazılar yazmayı, Atlas dergisi için çıktığı gezilerde gittiği yerlerin yemeklerini de keşfetmeye başlamasına bağlayan Yaşin, "Keşfetmek duygusundan hareketle mutfakları araştırmaya başladım. Yemeğin o yörenin, ülkenin kültürünü anlamak için en iyi araç olduğunu fark ettiğimden beri, mutfaklardan çıkmaz oldum. Yemek için kullanılan malzemeler, pişirme teknikleri, yemeklerin öyküleri derken mutfak vazgeçemediğim ilgi alanı oldu" diyor ve ekliyor:

"Gittiğim ülkeleri anlatırken, yemeğe değinmeyince yazımın yarım kaldığını gördüm. Bir de belki benim önerimle o coğrafyalara gidecek insanlara yardımcı olabilirim duygusu beni yemek yazmaya itti. Ben yemeğin nasıl yapılacağından çok nasıl yapıldığı ile ilgilendim. Yemeğin öyküsü daha çok ilgimi çekti. Yemeğin tarihi merakımı uyandırdı. Okudum, sordum, soruşturdum, biriktirdim. Tüm bu bilgileri kendime saklamanın haksızlık olacağını düşündüm. Benim gibi yemeğin peşinde koşturanlarla paylaşma duygusu ağır basınca yemek yazılarına başladım."

Yayımlanmış kitapları

'Lezzet Durakları', 'Yemek Sırları', 'İstanbul Lezzetleri', 'Uzakname', 'Yakınname' (Doğan Kitap) ve 'Yumurta Nasıl Kırılır?' (Remzi Kitabevi) adlı kitapları yayımlandı.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bu yazıyı mideniz sağlamsa okuyun!

Nüfus artışı ve iklimlerdeki değişim bu hızla devam ederse, sanırım kimse hiçbir yiyecekten tiksinmeyecek, karnını doyurabilmek için bulduğu her şeyi yiyecek

Daldan dala mutfaktan notlar

Adolf Hitler, kendini halkına vejetaryen olarak tanıtıyordu. Aslında bunda bir miktar doğruluk payı vardı. Çünkü hazım zorluğu çektiği için, et ve ağır hamur işleri yemekten kaçınıyordu

Anadolu peynirinde ilk 10 güzel

Ben, Anadolu peynirlerini pek severim. Bin türlü ot ve çiçeğin boy verdiği ovalarda beslenen hayvanların sütünden yapılan peynirleri tatmaya bir türlü doyamam. Sorarım, ararım, bulursam alıp tadına bakarım

"
"