“Ben kendisine bu kadar düşman bir millet görmedim!..”
20 yıl kadar önceydi ve Uluslararası Para Fonu IMF ile yapılan anlaşmalar gereği tütünde devletin destekleme alımları kaldırılıyor, köylünün tütün yetiştirmesine kota konuluyor, Tekel’in sigara fabrikaları özelleştirilerek ithal tütünün önü açılıyordu. O sıralarda bir Amerikan üniversitesinde görev yapan Türk iktisat profesörü de tatil için geldiği ülkesindeki gazetecilere ateş püskürüyordu. “Dünya markası yaratmalıyız denilen ülkenin hasbelkader böyle bir markası var, Türk tütünü… İnsan bütçe açığını yamayacak üç-beş kuruş gelecek diye dünyada lider olduğu böyle gözde bir ürününü baltalar, ölüm fermanına imza atar mı?..”
Hoca sonuna kadar haklıydı, nitekim sigara fabrikaları da yabancıların eline geçince harmanlardaki Türk tütünü oranı iyice azaltıldı. Türkiye ithal Virjinya tütününün pazarı oldu, tütüncü köylü aç kalıp şehirlere göçtü, varoşları doldurdu. İçilen her sigara da Amerikan tütün tekellerinin cirosunu şişirdi, ülke ekonomisinin kronik hastalığı carî açığı daha da arttırdı.
Geçtiğimiz hafta apar topar çıkarılan bir yönetmelikle zeytinliklerin idam fermanı yazılırken, zeytin bahçeleri madenciliğe açılır, asırlık zeytin ağaçlarının kesimine izin çıkarken, o profesörün söylediklerini bir kez daha hatırladım…
Balıkesir'in zeytin hazinelerini anlatan 554 sayfalık kitabın kendisi bir mesaj...
Üstüne üstlük, zeytinliklere darbe vuran yönetmeliğin çıkışı, -sanki kulaklara küpe olsun diye yazılan- zeytin hazinelerimizle ilgili en muazzam kitabın da çıkışına denk geldi… Peynir araştırmalarıyla tanınan Neşe Aksoy Biber ve Berrin Bal Onur’un “Zeytin Ülkesi Balıkesir” kitapları, sadece bir kentin zeytinciliğine ayırdığı 554 sayfalık dev hacmiyle, adeta “Siz nasıl büyük bir zenginliğe darbe vurmaya kalktığınızın farkında mısınız?” diyordu.
10 milyon insanın hayat kaynağı…
Yıllarca karınca gibi çalışıp gıda hazinelerimizi kitaplaştıran Prof. Dr. Artun Ünsal’ın “Ölmez Ağacın İzinde” adlı dev eserinden sonra ülkemizin herhalde en hacimli bu ikinci zeytin kitabında, çok çarpıcı bilgiler yer alıyor. Bunların belki de en önemlisi, “Zeytin tarımı yapan 186 bin çiftçi üzerinden 2 milyon kişi geçimini doğrudan zeytinden sağlar. Yan ürünler ve diğer ticarî faaliyetlerle birlikte yaklaşık 10 milyon kişi zeytinden faydalanır” satırları. Geçen hafta çıkan yönetmelikle zeytinliklerin madenciliğe açılması, çok daha az insan istihdam eden ve doğayı geri dönülmez biçimde tahrip eden madencilik uğruna, bu 10 milyon kişinin geçim kaynağını tehlikeye atmak demek.
Yine kitaptan Türkiye’nin 154 milyon zeytin ağacıyla dünyanın altıncı zeytin ülkesi olduğunu, yeryüzündeki zeytinliklerin yüzde 8.2’sinin topraklarımızda bulunduğunu öğreniyoruz. Zeytinin en katma değerli ürünü olan zeytinyağı üretiminde dünya beşincisi olduğumuzu öğrenmek de mutluluk verici. Yazarların “Yapılan çalışmalara göre zeytin bitkisinin asıl yurdunun Güneydoğu Anadolu, özellikle de Mardin-Maraş-Hatay üçgeni olmasını en güçlü olasılık” diyerek bu konuda gururumuzu bir kez daha okşuyor.
İyi bakıldığında ömrü bin yılı aşabilen zeytin ağaçları, madenciliğin tehdidi altında.
Taneleri toplanıp yenilen, sıkılıp her derde deva zeytinyağına dönüşen, yaprakları hayvanlara yem olup dalları ocaklarda yakılan, çekirdekleri bile yakıt üretiminde kullanılan ve ömrü bin yılı bile geçebilen bu muhteşem ağaçlar, yönetmelik uygulanırsa taş çatlasa 20-25 yılda tükenecek madenler için kesilecek… Ardından doğa uzun yıllar içinde belki kendini onaracak, belki bir daha asla eski haline gelemeyecek…
Bundan 5 yıl önce de “tesis yapımı” için imara açılmasına yeltenilen zeytinlikler, bir kez daha tehlike altında. O günlerde yükselen kamuoyu baskısı zeytinlikleri kurtarmıştı. Umarız bu kez de tepkiler dikkate alınır, sadece bir ilimizdeki varlığı bile 500 sayfalık kültür yaratan zeytin anavatanında ihanete uğramaktan kurtarılır…
Zeytinlikler madenciliğe açılırsa 10 milyon insanın geçim kaynağı da tehlikeye girecek