18 Şubat 2018

Öğleden sonra, günaydın!..

Fransa'da bir kilo üzüm bin avroya satılırken, şarapçılığını baltalayan Türkiye bu cazip pastadan bırakın bir dilimi, bir çatal bile alamıyor

15 yıl kadar geçmiş olmalı… Dolmabahçe sırtlarındaki dev gökdelen Süzer Plaza’nın girişinde, İstanbul’un bir daha benzerini görmediği şıklıktaki Margaux Restaurant’ta, dünyanın en ünlü şampanyasının yeni rekoltesinin tadımındaydık. Kokteylde bol bol şampanya içilip özellikleri de anlatıldıktan sonra, yemeğe geçildi. Bu köpüren şarap ideal bir yemek eşlikçisi olmadığı için, yemekte Türkiye’nin en seçme şarapları sunuluyordu. Masada yanıma düşen şampanya temsilcisi, tattığı Öküzgözü - Boğazkere kupajı kırmızıya bayıldı ve Türk şaraplarının durumunu sordu. Siyasetin ve bürokrasinin şaraba destek vermek yerine ha bire köstek olduğunu anlattığımda da, acı acı güldü:

“Sizinkiler şarabın ne denli önemli bir ekonomik boyutunun olabileceğini henüz kavrayamamışlar herhalde…” Her altı kişiden birinin bağcılık, şarapçılık ve onlara bağlı bir alandan geçimini kazandığı bir ülkeden gelen Fransız konuk, teşhisi hemen koymuştu…

Bu diyaloğu, geçen hafta bağcılığın sorunlarını araştıran Meclis Komisyonu’na dertlerini anlatan üreticilerin yakınmaları üzerine, “Yaş üzümün yanında şaraplık üzümü de üretmenin ve onu ihraç etmenin artık zamanı gelmiştir” diyen AKP’li komisyon başkanı Necip Kalkan’ın sözleri üzerine hatırladım. Ve Kalkan’ın “Dünya üretiminde İtalya ikinci sırada, 8 milyon tona yakın üretim yapıyor. Kuru üzüm ihracatı sıfır. Almanya’da da durum aynı. Fransa, İspanya, Brezilya hiç biri kuru üzüm ihracatı yapmıyor. Kuru üzüm ihracatını biz yapıyoruz. Pekâlâ Fransa ne yapıyor? Şaraplık üzüm yapıyor, 10 milyar dolar geliri var. Bizim ise kuru üzüm gelirimiz 400-500 milyon dolar. Şarapçıları da dinleyelim. Adamlar 10 milyar dolarda koşturuyorlar, bizim 500 milyon dolarda…” sözlerini okurken bu kez ben acı acı güldüm.

Şarap varken kuru üzümle uğraşmak, “kuru kuruya” hamallık…

TBMM’de dertlerini anlatan bağcılardan Denizli Ticaret Borsası Başkanı İbrahim Tefenlili, “Dünyaya baktığımızda üzüm çeşitleri şaraplığa dönük. Katma değeri de çok yüksek. Bizim paraya bakmamız gerekiyor. Kuru üzüm ve sofralık üzüm üreticiyi tatmin etmiyor, tüccarı tatmin etmiyor, ülke ekonomisine baktığımızda bizi tatmin etmiyor. İspanya 3.5 milyar dolarlık ihracat yapıyorsa şaraptan, biz neyi konuşuyoruz? Onu yakalamamız, geçmemiz lâzım. İçme anlamında söylemiyorum, şarap üreticiliğine mutlaka destek vermeliyiz, ihracata dönük çalışmalıyız. Çal, Bekilli, Baklan ve Güney’e kadar bu havzada Fransa’dan çok üstün topraklarımız var. 1 milyar dolarlık ihracat çıkacak bir havzamız var” diyordu.

Bağcılık Sorunlarını Araştırma Komisyonu Başkanvekili AKP'li Necip Kaplan, şaraplık üzüm yetiştiriciliğinin desteklenmesi gerektiğini söylüyor.

İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Üyesi İlhan Zincircioğlu ise, “Avustralya 15 sene öncesine kadar çok büyük bir kuru üzüm ihracatçısıydı ama şarapçılıktaki katma değer kuru üzümün çok üzerinde olduğu için bağlarını şaraba döndürdü. Şu anda Avustralya şarabı dünya piyasasında aranan bir markadır ve kuru üzümü de artık bizden alıyor. Şili aynı şekilde, şaraba döndü ve çekirdeksiz kuru üzüm üretimini minimuma indirdi. Şarap sektörü desteklenmeli…” diye ekliyordu.

Doğrusu yüreği yanık bağcıların üzerine söylenecek pek söz yok... Cumhuriyet kurulurken mübadele ile bağ bölgelerindeki gayrimüslim nüfusun Yunanistan’a gönderilmesi, oradan da bağcılığı ve şarapçılığı bilmeyen tütün ekicisi Müslümanların gelmesiyle başlayan kuru üzüm sorunu, neredeyse bir asırdır ülkenin başına dert. İzmir Şarapçılar Cemiyeti’nin 1940’larda hazırladığı Ege Şarapçılığı raporu, daha o yıllarda bunu çok güzel özetliyor:

“1900’lerin başlarında İzmir limanından yapılan şarap ihracatı milyon litreler seviyesindedir. 1903’de rekor kırılmış, 7 milyon 57 bin lire şarap ihraç edilmiştir. Gayr-ı Müslimlerin memleketten çıkarıldığı 1922 senesinde ise üretim 48 bin litreye kadar düşmüştür. O sene Ege üzümlerinin yüzde 70’ini şaraplık üzümler teşkil ediyordu. Vatandaşlarımız şarap sanat ve ticaretini bilmediklerinden bu güzel bağları bozmuş, yerine çekirdeksiz üzüm bağları yetiştirmiştir. Kuru üzüm üretimi bu yüzden çok artmış, nihayet 1930 senesinde 80 bin ton gibi muazzam bir yekûn teşkil eden çekirdeksiz kuru mahsulümüz dış pazarda düşük fiyatla bile alıcı bulamaz olmuştur.”

Gelinen noktada üretiminde dünya lideri olduğumuz Sultaniye üzümü sofralık ve kurutmalık olarak dolar bazında 80 yıldır aynı fiyata saplanmış, köylü o kadar az kazanıyor ki, ihracatı baltalayan kirli çuval sorununu dahi çözemiyor…

Türkiye bağlarının üzümleri sadece yüzde 2 oranında şaraba işleniyor. Oysa katma değer şarapta...

Şarap uzmanları, “Türkler, üzümü yerler” diye alay ediyor

Dünyanın bağcılıkta beşinci büyük ülkesi Türkiye üzümünün yüzde 40’ını kurutuyor, yüzde 30’unu sofralık olarak yiyor, kalan büyük bölümünü de pekmez, pestil, üzüm suyu gibi değerlendiriyor. Şaraba işlediği miktar ise sadece yüzde 2… Bu yüzden dünyanın en ünlü şarap yazarlarından Hugh Johnson, “Dünya Şarap Atlası” kitabının en kısa bölümlerinden Türkiye kısmında müstehzî bir ifadeyle “Türkler üzümü yerler!” diyor. Ve coğrafî işaretle belirlenmiş, sınırları çizilmiş özel bağların düşük verimle yetiştirilen üzümlerinden yapılan bir şişe şarabın değeri Fransa’da 1.000 avro gibi astronomik rakamlara bile çıkabilirken, yani “son tahlilde” bir kilo üzüm bin avroya satılırken, şarapçılığını baltalayan Türkiye bu cazip pastadan bırakın bir dilimi, bir çatal bile alamıyor.

Madalya üzerine madalya alan Türk şarapları bırakın destek almayı, köstek olunmasa bile dünyayı fethedebilir...

Bağ ve şarap ülkelerinde bu düşük alkollü içecekten vergi alınmamasını, bağ yatırımlarına, sulama altyapısına devlet teşviği verilmesini, önoloji fakülteleriyle uzman, bağcılık enstitüleriyle de tarımsal ar-ge desteği verilmesini geçtik, sadece şaraptan ÖTV kalkıp reklam ve tanıtım yasağı sona erse bile Türk şarapçılığı coşar gider… Bunca engele rağmen birkaç yıldır dünya yarışmalarında altın madalyaları ardı ardına boynuna dizen Türk şarapları, destek almasa bile köstekler ortadan kalktığında, kısa süre içinde dünyayı fetheder.

15 yıldır ülkeyi yönettikleri halde bunlara gözlerini kapayan, tam tersine ekonomik, bürokratik, sosyal ve yasal engellerle şarabı baltalamak için elinden geleni ardına koymayan bir iktidarın temsilcisinden şarabı desteklemeleri gerektiğini duyduğunuzda ne yazık ki pek de samimî bulamıyorsunuz. Ve  “Öğleden sonra günaydın, beyefendi” demek istiyorsunuz…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fındıkağacı malikânesi

İskoçya'nın bir numaralı malt viski üreticisinin miras bıraktığı paha biçilmez fıçılar şişelendi, Türkiye'ye kadar geldi…

İçki dünyasından bir Levent Kömür geçti

İçki dünyamızın en büyük şirketi Mey Diageo’yu 7 yıl boyunca yöneten, görevini soranlara “Yeni Rakı’nın genel müdürüyüm” diyen sıradışı bir insanın serüveni…

“Ramazan'ın gülü” giderek soluyor…

Güllaçlarda gül tadının “eser miktarlara” indiği, gül reçelinin hepten unutulduğu, gül likörünün anılarda kaldığı günlerde, sitemli bir Ramazan yazısı…