"Her bağ bozumu başlamadan önce bağın en güzel köşesine bir sandalye atar, önceki senenin şarabından bir bardağı elime alır, uzun uzun üzümleri seyrederim… O dallarındaki kütür kütür üzümler ertesi gün kesileceğinden gözlerimi onlarla iyice doyurur, kadehimi de onlara kaldırırım. Ve ertesi sabah hasada başlarım…"
Birkaç yıl önceki bir sohbetimizde tatlı tatlı bunları anlatan Bozcaada şarapçılığının bilge kişisi Haşim Yunatçılar, geçtiğimiz hafta ise pek durgundu. Zira o da ada şarapçılığının üzerindeki "kara bulutları" görüyordu:
"70 yaşındayım ve bağlarımızın son dönemini yaşadığımın farkındayım. Adanın bağları giderek azalıyor ve bu bağlara titizlikle bakan son nesiliz. Doğrusu ada şarapçılığının geleceğinden endişeliyim…"
Bir zamlanların şarap adası Bozcaada'nın gelişen turizmi, bağcılığını öldürüyor...
Antik çağlarda "Tenedos" adıyla bilinen, kireçli toprakları, meyilli arazileri ve bol rüzgârlı iklimiyle şarapçılık için ideal bir coğrafya olan Bozcaada, asırlarca bu sayede şarap yapıp satmış, sadece Osmanlı'da değil dünyada da şöhret kazanmıştı. Milattan önce 400 yılında bile sikkelerinde üzüm salkımı kabartması vardı. Cumhuriyet kurulduğunda Rumların gönderilmesinin ardından şarapçılık kesintiye uğramış, ardından devletin de desteğiyle yeniden canlanmıştı. Gel gör ki, şaraba ilginin bu denli arttığı 21. yüzyılda bir şarap adası, üstelik şarap sayesinde canlanan turizmi yüzünden bağlarını kaybediyordu. Adanın köklü şaraplarından Çamlıbağ'ın sahibi Yunatçılar'ın karamsarlığı da bu yüzdendi.
Bozcaada şarapçılığının bilge ismi Haşim Yunatçılar, bağcılıkta son nesil olduklarını söylüyor...
Uyarı sinyali gibi bir kitap…
Bozcaada bağlarındaki bu gerileme, asıl mesleği mimarlık olmasına rağmen 32 yıldır adada bağcılık yapan Necati İnceoğlu'nun "Bozcaada Bağ Rehberi" kitabıyla gündeme geldi. Ada bağlarına emek veren elliyi aşkın kişiyle görüşen kitabın yazarı, "İleri yaşlardaki adanın iyi bağcılarının arkasından ne yazık ki gençler gelmiyor. Büyük bağcı ailelerin yeni kuşaklarının bağa ilgisi yok. Bağların büyük kısmı terkedilmiş durumda. Bağcılar arazilerini elden çıkarıyor, çoğu pansiyonculuğa yöneliyor. Adada canlanan turizm varlığını başlangıçta bağa borçluydu, şimdi ise onu yok ediyor" diyor.
32 yıldır adada bağcılık yapan mimar Necati İnceoğlu, kitabıyla alarm veriyor...
İnceoğlu'nun kitabındaki bu iç burkan satırları okuyunca, adanın en köklü bağcı ailelerinden Talay'ın ikinci kuşağından Ahmet Talay'la da görüşüyorum. Talay, "Adada 12 bin dönüm bağ alanı var ama işlenen bağlar 5 bin dönüme düştü. Vasilaki, Kuntra ve Karalahna gibi ada üzümleri de azaldı, yerlerini Merlot, Cabernet ve Şiraz aldı. Küçük bağcılar hemen hemen yok oldu, bizim gibi birkaç büyük aile kaldı." diye anlatıyor.
İşin ilginci, adanın en yaygın üzümü Kuntra'nın, nam-ı diğer Karasakız'ın daha özenli bir bağcılıkla iddialı şaraplarını çıkarmak da adadaki bir üreticiye değil, Eceabat'taki Suvla şaraplarına düşüyor.
Bozcaada'nın antik çağlarda dünyaca ünlü olan şarapları tehlike altında...
İmparatoriçenin hayran olduğu üzüm
Adanın bağ hazineleri, sadece şaraplarda da kendini göstermiyor. En iddialı sofralık üzümümüz Çavuş da bir Bozcaadalı. Padişah Abdülaziz'in misafiri olarak geldiği İstanbul'da Çavuş'u tadıp, "Siz buna niye böyle düşük bir rütbe vermişsiniz? Bu üzümlerin generali olmalı…" dediği söylenen Fransa İmparatoriçesi Eugenie'nin, "Avrupa'nın en değerli türleri bile Çavuş'a yetişemez" diyen doğabilimci Rus Prensi Pierre Çihaçef'in hayran oldukları Çavuş üzümü de yıllardır ortalarda yok. İnceoğlu kitabında "Köylü uzun yola dayanmayan bu nazik üzümden son yıllarda para kazanamadı, üzümün bir kısmı da hallerde ziyan edildi, o yüzden bağcılar Çavuş'tan soğudu" diyor. Çavuş'u canlandırmak için kampanyalar başlayan adalı gazeteci Ferai Tınç da "Adada bir üzüm kooperatifi vardı, ne yazık ki yürümedi. Bağlar sökülüyor, yerine yetiştirmesi daha kolay olan buğday ekiliyor. Kimse artık bağcılık gibi 12 ay emek isteyen ince işlerle uğraşmak istemiyor, eski kuşaklar gibi sabır göstermiyor" diye yakınıyor.
Gelen turistler, şaraptan çok rakı içiyor
Acı olan, tüm bu gelişmelerin ada şarabına talebin patlaması beklenen bir dönemde yaşanması… Zira Bozcaada hiç olmadığı kadar popüler. Bu yaz gerek Caz Festivali, gerek Yapı Kredi'nin "Summer Escape"i adaya binlerce kişiyi getirdi. Pansiyonlarda boş yatak, lokantalarda sandalye, plajlarda şezlong kalmadı. Ama işin ilginci, bir bira firmasının desteklediği festivalde daha çok bira, akşamları da lokantalarda rakı içildi. Ada şarabı satmamakla övünen, sadece anakaradan gelen şarapları servis eden lokantalar bile vardı. Restoranlarda şarap ısmarlayanların ana tercihleri de, ada üzümleri Karasakız veya Vasilaki yerine, Cabernet ile Chardonnay'di. Evet, belki Karasakız ile Vasilaki bu Fransız kökenli "soylu" üzümler kıratında değildi ama şaraplarıyla tanınan bir yörede oranın yöresel üzümünü tatmak da şarap kültürünün bir gereğiydi.
Kısacası, Bozcaada şarapçılığı göz göre göre eriyor… Ve bu gidişi tersine döndürecek çareler üretebilmek için, önce durumun farkında olmak gerekiyor.