30 Mayıs 2020

Bir şarabın ölümü

Işıklar Holding’in Kalecik’te Fransızlar’la kurduğu Château Kalecik şarapları kapandı. 20 yıl yaşayabilen firma, geriye yeni şarap yatırımcıları için derslerle dolu bir öykü bıraktı…

Esenboğa havalimanına birlikte indiğimiz bir yolcu hayli tanıdıktı. Hafızamı zorlayınca birkaç ay önce Fransa'da, benim de izlediğim bir yarışmada Avrupa'nın en iyi someliyesi seçilen Frank Thoma olduğunu hatırladım. Kendimi tanıttım ve biraz hoşbeş ettik. "Yeni kurulan bir şarap firmasından kupajlarını yapmamı istediler. Onun için ülkenize geldim" dedi. "Ben de o şarap firmasının lansmanı için davet edildim, aynı yere gidiyoruz öyleyse" dedim. Yol boyu söyleştiğimiz genç someliye ne ülkemizi, ne firmayı, ne de kupajı için çalışacağı Kalecik Karası üzümlerini tanıyordu. Zaten farklı üzüm cinslerinden yapılan taze şarapların belli oranlarda harmanlanması demek olan "kupaj", şarabın servisinden sorumlu someliyeler tarafından değil, üretiminden sorumlu önologlar tarafından yapılırdı ve ayrı bir uzmanlık işiydi. Frank Thoma, o yıllarda bu incelikleri pek bilmeyen ülkemizde belli ki bir tanıtım figüranı olacaktı…

Ankara'nın Kalecik ilçesindeki tesise girdiğimizde, Türk ve Fransız ortaklar tarafından karşılandık. Fotoğraflar fıçı holünde çekildi, yoğun güneş alan bu salondaki fıçıların dışlarının sıcaktan kuruduğu, içlerinden de şarapların taştığı fark ediliyordu. Bu manzara kendi ülkelerinde olsa kıyameti kopartacak Fransızlar, şarabı henüz yeni öğrenen biz Türkler'e gülümsüyor, muhtemelen de içlerinden "Buraya bu kadarı yeter…" diyorlardı.

Asıl şoku ise bodrum kattaki mahzende yaşadım. Binlerce şarabın istiflendiği bodrumda termometre 20 dereceyi gösteriyordu. Az sonra yanıma bir ustabaşı yaklaştı, "Neye baktığını anladım… Merak etme beyim, ben burada kalıyorum. Gece 24.00'te elektrik tarifesi yarıya iniyor, tepedeki klimaları açıyorum, içeriyi 10 dereceye getiriyorum. Sabah da 06'ya 5 kala tarife yükselmeden kapatıyorum. Şaraplar her gece soğuyor" dedi. Yaptığı tam bir cinayetti, 13-15 derece sabit sıcaklıkta saklanması gereken şaraplar bir ısınıp bir soğuyor, adeta her gün işkence görerek hırpalanıyordu…

Çıtayı yükseltecek sanmıştım

Aslında her şey rastlantılarla başlamıştı. Asıl iş alanı tuğla üretimi olan Işıklar Holding, 1993'te özelleştirme idaresinden Ankara-Kalecik'te 500 dönüm arazisiyle birlikte bir çimento fabrikası almıştı. Başka bir amaçla değerlendirilmeyince de arazinin 100 dönümüne bağ dikilmişti.

Bağlar olgunlaşırken 2001'de ünlü Anayasa krizi patlak vermiş, krize büyük borçla yakalanan holding batmaması için "İstanbul yaklaşımı" denilen bir statüye alınmıştı. Tam da bu dönemde holdingin başkanı Rıza Kutlu Işık Fransız ve Güney Afrikalı ortaklarıyla birlikte uluslararası bir şarap şirketi kurmuş, Altavinia adlı bu grup Güney Afrika ve Fransa ile birlikte Türkiye'ye de yatırım yapmıştı. O yıllar, Kalecik Karası üzümünün iyice parladığı yıllardı. İlçenin bağlarında bol üzüm vardı ve bunların bir kısmını Kavaklıdere satın alarak yarım saat mesafedeki tesisinde şaraba işliyordu. Bu şaraplar çok beğenilip adeta "kült" olmuştu ancak Kalecik'te bir şarap tesisi yoktu. İlk tesis, Château Kalecik'ti.

Château Kalecik şarapları, stokları erimediğinden son yıllarda üretilmiyordu

Tesis gerek kurulumunda, gerek bağ dikiminde Fransızlardan danışmanlık almış, bağlara da Kalecik Karası'nın yanı sıra Fransız kökenli altı ayrı siyah üzüm daha dikilmişti. Civar köylerden alınan üzümlerle yapılan şaraba Domaine Kalecik, tesisin bağından yapılanlara da Château Kalecik denilmişti. "Domaine" vasattı, "Château" ise iddialı ve derinlikli olmasa da, düzgünce bir kırmızıydı. Ancak hayli koyu renkli, yüksek alkollü ve güçlü tanenliydi. Kupajına Cabernet Sauvignon da eklendiğinden Kalecik Karası'nın zarif karakterinden uzaklaşmıştı.

Tesisteki lansman ve Frank Thoma'nın kupaj şovundan sonra, bardağın dolu tarafına bakarak o günlerde çıkardığımız Gusto dergimizde "Fransızların bizzat Anadolu'nun içlerine kadar girerek Kalecik'te şarap üretmeye başlamaları, Türk şarapçılığında çıtayı yükseltecek bir girişim" diye yazmıştım. Ne yazık ki sonrası ise pek öyle olmadı…

Château Kalecik, 2001'de Fransızlar ve Güney Afrikalılar'ın da ortaklığıyla kurulmuştu

"Şaraba lâyıkıyla odaklanamadık…"

Holdingin ekonomik sorunları devam etti, şarapların arkasında fazla durulmadı, iyi pazarlanmayan ve çok da heyecan verici olmayan şaraplar talep görmedi. Satılmayınca kavlarda bekleyen şaraplar geçkinleşti, bunlar fiyat kırılıp piyasada eritilmeye çalışıldıkça da imaj kaybına yol açtı. Eldeki stok bir türlü eritilemediğinden, son yıllarda yeni üretim de yapılmadı. Ve ülkemizin en değerli teruarlarından biri olan Kalecik'in ilk şarap tesisi, geçtiğimiz hafta resmen kapandı.

Peki, neden böyle oldu?

Rıza Kutlu Işık, soruma şu cevabı verdi: "Şarapta reklam yasak, büyük firmaların mekânlarla anlaşmaları dolayısıyla yeni firmaların satış ve pazarlamaları da sıkıntılı. Bir yandan da vergi memuru gibisiniz, satmadığınız şarabın vergisini ödüyor, kârlılıktan ödün veriyorsunuz. Yıllar önce tanıştığım bir Amerikalı şarap üreticisi, şarapçılık için 'Para kaybetmenin en asil yolu' demişti. Haklı olduğunu gördük… Bağlarımızın sulama sorunu da oldu. Bağları söküp araziye su istemeyen ceviz fidanları dikecek, bundan böyle cevizcilik yapacağız."

Ya kusurları, hataları? Işık, bu konuda da "Doğrusu kriz ortamında holdingin onca işinin arasında biz de şarap işini lâyıkıyla takip edemedik. Şarap aynı zamanda bir odaklanma meselesi" dedi.

Yirmi yıllık bir şarap serüveni, bütün bu faktörlerin bir araya gelmesiyle sona erdi. Türkiye'de şarap kültürünün artmaya başladığı, iddialı butik şaraplar çıkarken büyük firmaların da Pendore, Alçıtepe gibi tek bağ şaraplarıyla kaliteyi yükselttiği bir dönemde, Château Kalecik -yazının girişindeki özensizliklerin de sonucunda- rekabette geride kaldı.

Son yıllarda yeni şarap yatırımları yapılıyor, yeni bağ ve tesisler kuruluyor. Ne yazık ki bazılarında da ya naiflik ve iş bilmezlikten, ya da ciddiyetsizlik ve tüketiciye saygısızlıktan benzer hatalara rastlanıyor. Umarız Château Kalecik'in milyonlarca dolara mâl olan öyküsü, onlar için de bir ders niteliği taşır. Ve umarız, Château Kalecik gibi yeni ölümler yaşanmaz…

Işıklar Holding'in patronu Rıza Kutlu ışık (sağda), çimento fabrikasının arazisini Fransızlarla birlikte bağa çevirmişti

Yazarın Diğer Yazıları

Fındıkağacı malikânesi

İskoçya'nın bir numaralı malt viski üreticisinin miras bıraktığı paha biçilmez fıçılar şişelendi, Türkiye'ye kadar geldi…

İçki dünyasından bir Levent Kömür geçti

İçki dünyamızın en büyük şirketi Mey Diageo’yu 7 yıl boyunca yöneten, görevini soranlara “Yeni Rakı’nın genel müdürüyüm” diyen sıradışı bir insanın serüveni…

“Ramazan'ın gülü” giderek soluyor…

Güllaçlarda gül tadının “eser miktarlara” indiği, gül reçelinin hepten unutulduğu, gül likörünün anılarda kaldığı günlerde, sitemli bir Ramazan yazısı…